diorex
ARTUKBEY

Tarihe Meydan Okuyan, Tarihi Benzerlik

Üç din açısından kutsal kabul edilen Kudüs ile medeniyetler şehri Mardin’in benzerlikleri görenleri hayran bıraktı. Bu iki şehrin güzelliği bozulmadan günümüze kadar gelmesi yıllara meydan okuduğunu gösterdi.

  • 08.01.2021 12:24
Tarihe Meydan Okuyan, Tarihi Benzerlik

Ruhları kardeş şehirler: Kudüs ve Mardin

Üç din açısından kutsal kabul edilen Kudüs ile medeniyetler şehri Mardin’in benzerlikleri görenleri hayran bıraktı. Bu iki şehrin güzelliği bozulmadan günümüze kadar gelmesi yıllara meydan okuduğunu gösterdi.

Kurgu ve grafiğin Merve Günlüoğlu’na ait olan bu çalışma iki şehrin benzerliklerini ortaya koymakta ve yapılan paylaşımlarla bu çalışmanın ne kadar güzel, dikkat ve ilgi çekici olduğu görüldü.

Yapılan araştırmalar sonucunda bu iki kadim şehrin benzerliklerinin nedeni; Artukluların baş kurucularından olan Artuk bey’in Kudüs’te vali olarak görev yapması, bu iki şehrin birbirlerine yakınlıklarını gösterdi. Artuk bey’den sonra Mardin’de kurulan Artuklu devletinin inşasında büyük ölçüde Kudüs şehrinin örneklik teşkil ettiği görüldü.

Bu iki şehrin sadece mimarisi değil aynı zamanda çarşıları, inançları ve binlerce yıllık tarihi de ilgi uyandırdı.

 

Mardin Hakkında Genel Bilgi

Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Mardin'de, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler barındırmaktadır. Mardin, İpek Yolu güzergahında olup, yüzlerce han ve kervansaray mevcuttur.

Asurlar, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Türk İslam Devletlerinin hakimiyetlerinin bıraktığı antik değerler, Ömerliyi zengin kültür merkezi kılmaktadır. Fafah Kalesi, Beşikkaya Harabeleri, Göllü Harabeleri ve merkezde bulunan Kilise Harabeleri görülmeye değerdir.

Artuklu ihtişamını yansıtan Ulu camii, Taşköprü, Tarassut Kulesi Şahkullubey Kümbeti, Harzem Harabeleri günümüze kadar ayakta kalan tarihi hazinelerdir.

Cumhuriyet Döneminde Mardin

Cumhuriyet döneminde değişen idari sistemi kabul etmiş ve gelişme sağlayabilmiş olan Mardin, 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sınır şehri olmuştur.

Cumhuriyetin topluma tanıdığı sosyal haklarla, gelişkin ekonomik modelleri, seçme ve seçilme hakkı ile tarım teknikleriyle birlikte Mardin, yeni bir çehreye bürünme sürecine girmiştir Birçok dini yaşatan hoşgörü diyarı Mardin’de insanların bu uygar tutumları çağdaş medeniyete ulaşılması direktifini veren Atatürk’e önemli bir destek vermiştir.

Kudüs’ün Tarihî ve Dinî Önemi
Kudüs; uygarlıkların yerleşik hayata geçtikten sonra yurt edindikleri ve dünyada bilinen en eski şehirlerden birisidir. Kudüs’e ilk yerleşimin M.Ö. 3.000’li yıllarda gerçekleştiği bilinmektedir.

Eski Kudüs olarak bilinen bölge 1981 yılında Dünya Mirasları olarak bilinen listeye dahil edildi, ayrıca şehrin Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar tarafından paylaşılamamasından olsa gerek Kudüs, Tehlike Altında Olan Dünya Mirasları arasına da girmiştir.

Kudüs duvarları olarak bilinen Eski Kudüs’ü çevreleyen duvarlar günümüzde Müslüman, Hristiyan, Ermeni ve Yahudi olmak üzere 4’e bölünmüştür.

 

Kudüs İsminin Anlamı?
Kudüs ismi Arapça dilinde Al Quds olarak ifade edilir. Al Quds’un Arapçadaki manası “kutsal” veya “kutsal tapınak“tır.

Yahudiler Kudüs’e Yeruşalayim derler. Bu isme ilk defa Yeşua kitabında rastlanılmaktadır. Yaruşalayim, “Barışın Şehri” manasına gelmektedir. Bunun nedeni Şalim yani Tanrı manasına gelen kelimenin SLM kökünden türemesi ve İbranice Şalom ile Arapça Salam kelimelerinin “Barış” manasını taşımasıdır. Şalam kelimesine ek olarak gelen “-ayim”, İbranicede çoğul belirtmek için kullanılır, buradan Kudüs’ün iki tepe üzerine kurulmuş olabileceği manası çıkar.

İbranice’de Barışın Şehri manasına gelen Yeruşalayim ismi verilen Kudüs şehir, Türklerin yani Osmanlı Devletinin 400 yıl hakimiyetinde kalmış ve sadece bu dönemde barış ve huzuru bulmuştur.

Kudüs Nerededir?
Kudüs şehri, Akdeniz’in 60 km doğusunda bulunur. Ölü Deniz, Kudüs şehrinin 35 km uzağında ve karşısındadır. Kudüs’ün batı tarafında Herzl Dağı bulunur, bu dağ İsrail’in milli mezarlığıdır. Kudüs, Yehuda Dağları platosunun güneyinde 760 metre rakımda kurulu bir şehirdir.

Kudüs’ün nüfusu 1 milyona yakındır, şehir bölgenin en büyük şehridir ve şehrin alanı 125.1 km²’dir. Filistin Merkezi İstatistik Kurumunun verilerine göre Doğu Kudüs olarak bilinen bölgede yaklaşık 210.000 civarında Filistinli yaşamaktadır.

Kudüs’ün Dini Önemi
Kudüs şehri tarihi boyunca İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik için oldukça öneme sahip olmuştur. Bu nedenle şehir Osmanlı hakimiyeti altında kaldığı 400 yıl dışında 23 defa işgal edilmiş, 44 defa el değiştirmiş ve hatta 2 defa yok edilmiştir.

Eski Kudüs olarak bilinen bölge küçük bir alan olmasına rağmen dini öneme sahip bir çok noktaya sahiptir. Ağlama duvarı, Tapınak dağı, Kubbet-us Sahra, Kutsal Mezar Kilisesi ve en önemlisi de Mescid-i Aksa bu bölgede yer almaktadır.

2000 yılına ait Kudüs’ün İstatistik Yıllığında, Kudüs’te 1204 adet Sinagog, 158 adet Kilise ve sadece 73 adet Camii bulunduğu belirtilmiştir.

Kudüs’ün Müslümanlar İçin Önemi
Sunni müslümanlar için Mekke, Medine ve Kudüs önemli şehirlerdir. Öyle ki bugün Kıble olarak kabul edilen Kabe’den önce 610 yılında Kudüs kıble olarak kabul edilmiştir. Ayrıca müslümanların peygamberi Hz. Muhammed (SAV) Kudüs’ten miraca yükselmiştir. Resulullahın buradan cennete yükselmesi de müslümanlar açısından Kudüs’e büyük bir önem kazandırır. İsra suresinin ilk cüzünde Peygamberimizin Mescid-i Aksa’dan cennete yükseldiği bildirilmektedir.

Kudüs’ün Yahudiler İçin Önemi
Yahudiler, Hz.Davud’un M.Ö. 10. yüzyılda Kudüs’ü ele geçirmesinden beri şehri kutsal kabul etmektedirler. Hz. Davud’un ardından krallığa hükmeden oğlu Süleyman, Kudüs’te ilk tapınağı kurmuştur.

Ağlama duvarının Kudüs’te bulunması da şehrin önemini artırmaktadır. Yahudiler için Kutsalların Kutsalı olarak ifade ettikleri Tapınak Dağı’ndan sonra en kutsal mekan olarak Ağlama Duvarı kabul edilir. Ağlama Duvarı diye ifadelen yer ikinci Tapınağın bir kalıntısıdır. Yahudiler Tapınak Dağı’na o kadar çok değer verirler ki dua ederken yönlerini Tapınak Dağı’na çevirirler.

Kudüs’ün Hristiyanlar İçin Önemi
Hristiyan kesim hem Tevrat tarihi açısından hemde Hz. İsa’nın yaşamındaki önemi açısından Kudüs’ü kutsal mekan olarak kabul ederler. Yeni Ahit’te Hz. İsa’nın doğumdan hemen sonra Kudüs’e getirildiği ve büyüdüğünde İkinci Tapınağı temizlediği belirtilmektedir.

Tarihe göre Hz. İsa son akşam yemeğinde Kudüs’te bulunmuştur ve Hz. İsa burada çarmıha gerilmiştir. Hz. İsa’nın çarmığa gerildiği bu bölge Golgotha olarak ifade edilmiştir ancak günümüzde bu bölgede Kutsal Kabir Kilisesi vardır. Hristiyanlık dinine inananlar için Kutsal Kabir Kilisesi hac alanı olarak kabul edilmektedir.

Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinden 300 yıl sonra Azize Helena, Hz. İsa’nın hayatındaki hac noktalarını burada belirlemiştir.

Kudüs’ün Tarihi
Filistin’in başkenti olarak kabul ettiğimiz günümüz Kudüs’ünde yapılan kazılarda çömlek buluntulara rastlanılmaktadır. Bu da insanların Bronz çağında Kudüs’te yaşamaya başladıklarını ve ilk yerleşmelerin Bronz çağında gerçekleştiğini göstermektedir. Kudüs’te ilk yerleşmelerin başladığı zamanlarda Kudüs, Mısır’a bağlıydı.

Bir çok kaynakta Kudüs’ten Davud’un Şehri olarak bahsedilir, çünkü Hz.Davud Kudüs’ü işgal etmiş ve Birleşik İsrail Krallığının başkenti haline getirmiştir. Aynı zamanda İsrail Krallığının önemli dini merkezi olmuştur.

Kral Davud, 40 yıl süreyle Kudüs’e hükmetti ve bu hükümdarlık M.Ö. 970 yılında sona erdi. Kral Davud’tan sonra yerine oğlu Süleyman geçti. Süleyman Kutsal Tapınağı Moriah Dağı üzerine kurdu. Birinci tapınak olarakta ifade edilen Süleyman Tapınağı Yahudiler için büyük öneme sahip olan Ahit sandığının bulunduğu yerdir. Birinci Tapınak dönemine M.Ö. 586 yılında Babilliler, Kudüs’ü işgal ederek son vermişlerdir.

Büyük Daryus M.Ö. 516 yılında İkinci Tapınağın yapımını tamamlattı. Kudüs şehrinin duvarlarını ise I. Artaserhas M.Ö. 445 yılında tekrar yaptırdı. M.Ö. 63 yılında bu defa Romalılar Kudüs’ü fethettiler.

Büyük Herod, Kudüs’e bir çok yapı inşa ettirdi. Şehrin görüntüsünü büyük ölçüde değiştiği bu dönemde Kudüs bir Romalı şehir havasına büründü. Hatta Kudüs’ün adı bu dönemde “Aelia Capitolina” oldu. Bu dönemde Yahudiler’in şehre yılda sadece bir defa girmelerine izin verildi ve bu durum M.S. 7. yüzyıla kadar böyle devam etti.

614 yılında Sasaniler Kudüs’ü istila ettiler ve sonrasında 15 yıl boyunca Kudüs’e hükmettiler. 629 yılında Bizans İmparatorluğu Kudüs’ü tekrar geri aldı.

Ömer İbn el-Khattab 620 yılında Bizans üzerine yaptığı seferle Kudüs’ü ele geçirdi. Bu tarihten sonra ilk defa Kudüs’te müslümanlaştırılmaya başlanıldı. Bu dönemde Kudüs müslümanlar tarafından kıble olarak kabul edildi ve Hz. Muhammed (SAV) burada Miraca yükseldi. Kudüs 16 yıl boyunca müslümanların kıblesi olduktan sonra, kıble Mekke olarak değiştirildi. Müslümanların Kudüs’e hükmettiği dönemde halifelik makamı Hristiyanların Kudüs’te güvende olacağını temin etti.

Halife Abdülmelik zamanında Kubbet-ü Sahra’nın inşa edilmesine başlanıldı. Kubbenin inşa edilmesinin en büyük nedeni olarak Kudüs’te bulunan kiliselere karşılık heybetli bir müslüman yapısının bulunması fikri kabul edilir.

Kudüs’te müslüman ve hristiyanların birlikte yaşamasına 1099 yılında Fatimiler tarafından son verildi ve Hristiyanlar Kudüs’ten kovuldular. Bu olay üzerine toplanan Haçlı ordusu Kudüs’e baskın yaptı. Bu baskında birçok müslüman ve yahudi katledildi.

Selahaddin Eyyubi 1187 yılında Kudüs’e sefer düzenleyerek Kudüs’ü haçlılardan geri aldı. Daha sonra ise müslüman ve yahudilerin Kudüs’e geri dönmesine izin verdi.

Kudüs’ün Osmanlı Dönemi
Tarihler 1517 yılını gösterirken dünyanın gelmiş geçmiş en büyük İmparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu Kudüs’ü fethetti ve 400 yıl boyunca Kudüs’e Türkler hükmetti. Kudüs şehrinde huzurun ve barışın hükmettiği bu dönem Kudüs’ün altın dönemi olarak ifade edilebilir. Özellikle Muhteşem Süleman zamanında şehirde zengin bir dönem hayat buldu. Kudüs’ün etrafında bulunan büyük duvarlar bu dönemde Türkler tarafından yeniden inşa edildi.

Osmanlı Devleti zamanında Kudüs şehrine bir çok yenilik getirildi. Şehir her açıdan hiç gelişmediği kadar gelişti. İnsanların huzur içinde yaşadığı bu şehir aynı zamanda dini bir merkez olma özelliğini de tekrar kazanmıştı.

Tarih 1831 yılını gösterirken Mısırlı Muhammed Ali tarafından şehir ilhak edildi. Bunun üzerine bir çok ülke elçilikleri ve konsoloslukları aracılığıyla şehirde varlık göstermeye çalıştılar.

Filistin’de 1834 yılında bir ayaklanma oldu, bu ayaklan sırasında Kasım El-Ahmad Kudüs’e saldırdı ve 31 Mayıs 1834 yılında Kudüs’e girdi.

Osmanlı hükümdarlığı 1840 yılında Kudüs’e tekrar hükmetmeye başladı. Bu tarihten sonraki 10 yıl boyunca Kudüs’te uluslararası bir çekişme baş gösterdi. Kudüs şehrine 1874 yılında bir özellik verilerek Suriye vilayetinden ayrılıp direkt olarak İstanbul’a bağlanmıştır.

Kudüs savaşı 1917 yılında baş gösterdi ve Osmanlı yönetiminde 400 yıl boyunca huzur ve barış içinde yaşayan, gelişen, gerçek bir şehir görüntüsüne sahip olan Kudüs, İngilizler tarafından ele geçirildi.

Osmanlı’dan Sonra Kudüs
Milletler Cemiyeti 1922 yılında yaptığı Lausanne Konferansı’nda, Irak mandası, Filistin mandası ve Ürdün mandasının yönetimini Birleşik Krallığa verdi.

Birleşmiş Milletler 1947 yılında Kudüs’ün geleceği ile ilgili bir plan hazırladı. Plana göre şehir ikiye bölünecek ve 10 yıl sonra şehir halkı kendi kaderlerini belirleyecek, şehrin rejimini seçecektiler. Ancak 1948 yılında çıkan savaş nedeniyle bu plan uygulanamadı. Bu sırada İngilizler bölgeden çekilince İsrail bağımsızlığını ilan etti.

Kudüs’ün bölünmesinin sebebi 1948 yılında meydana gelen savaş oldu. Eski Kudüs olarak bilinen duvarlarla çevrili bölge Ürdün hakimiyetine bırakıldı. Ayrıca Doğu Kudüs ile Batı Kudüs arasında kalan bir alan hiç kimseye ait değildi.

İsrail kurulduktan sonra Kudüs’ü başkent olarak dünyaya duyurdu. Ürdün ise 1950 yılında ele geçirdiği Doğu Kudüs’ü ikinci başkenti olarak dünyaya ilan etti. Ancak Ürdün yönetimini İngilizler ve Filistinliler dışında diğer ülkeler tanımadılar. Ürdün’ün hakimiyet kurduğu bölge tüm kutsal yerleri kapsıyordu.

Tarihler 1964 yılını gösterirken Yahudiler yine kendilerine yakışanı yaptılar; bölgede bulunan mezarlık alanlarını tahrip ederek buralara park ve tuvaletler inşa ettiler. Tanrıya inanan birilerinin mezarlık üzerine tuvalet yaptırması akla hayale sığmayacak bir davranıştır. İsrail tarafı bununla da kalmayıp birçok tarihi yapıyı yerle bir ederek yerlerine yeni yapılar inşa ettiler.

1948 Arap – İsrail savaşında Batı Kudüs İsrail tarafından ele geçirilmişti, Doğu Kudüs ise Ürdün tarafından ele geçirilmişti. Altı gün savaşlarında 1967 yılında Yahudiler Doğu Kudüs bölgesini de ele geçirdiler. 1980 yılında İsrail geçirdiği Kudüs kanunu ile dünyanın gözü önünde BM kararlarına aykırı olmaısna rağmen Kudüs’ü İsrail’in bölünmez ve ebedi başkenti ilan etti.

Uluslararası toplum Doğu Kudüs’ün İsrail işgali altında bulunduğunu ve Filistin toprağı olduğunu kabul etmektedir. 

Kudüs’ün Paylaşılamaması (Filistin – İsrail)
Filistin ve İsrail başkentleri olarak Kudüs’ü işaret etmektedirler. Filistin Milli Otoritesi, Kudüs’ün ileride kurulacak olan Filistin Devleti’ne başkentlik edeceğini belirtmektedir.

Siyonist İsrail açısından Kudüs’ün durumu daha da karmaşıktır. Nitekim Yahudi dini açısından büyük öneme sahip olan şehre hergün biraz daha yerleşen İsrail, İsrail Parlementosu (Knesset)’nu Kudüs’te bulundurmaktadır. Ayrıca İsrail Yargıtayı, İsrail Başbakanı ve Başkanlarına ait köşkler, İsrail Müzesi ve İbrani Üniversitesi gibi önemli birçok mekan Kudüs’te yer almaktadır.

İsrail devleti kurulduğu günden beri Kudüs’ü başkenti olarak ilan etmiş olsa da dünyada iki yıl öncesine kadar bunu kabul eden hiçbir devlet bulunmamaktaydı. Trump'ın ABD’nin Kudüs’e elçilik taşıma kararı ile bu konu daha da karmaşık hale gelmiştir.

 

Editör: Nezir Güneş

Yorum Yaz