ergul
diorex

Şemseddin Sami kimdir? Şemseddin Sami kitapları ve sözleri

Arnavut Asıllı Osmanlı Yazarı, Ansiklopedist ve Sözlükçü Şemseddin Sami hayatı araştırılıyor. Peki Şemseddin Sami kimdir? Şemseddin Sami aslen nerelidir? Şemseddin Sami ne zaman, nerede doğdu? Şemseddin Sami hayatta mı? İşte Şemseddin Sami hayatı... Şemseddin Sami yaşıyor mu? Şemseddin Sami ne zaman, nerede öldü?

  • 07.04.2022 10:00
Şemseddin Sami kimdir? Şemseddin Sami kitapları ve sözleri
Arnavut Asıllı Osmanlı Yazarı, Ansiklopedist ve Sözlükçü Şemseddin Sami edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Şemseddin Sami hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Şemseddin Sami hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Şemseddin Sami hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1850

Doğum Yeri: Frashër

Ölüm Tarihi: 1904

Ölüm Yeri: İstanbul

Şemseddin Sami kimdir?

Şemseddin Sami (Frashëri) (1 Haziran 1850, Frashër - 5 Haziran 1904, İstanbul), Arnavut asıllı Osmanlı yazarı, ansiklopedist ve sözlükçü. İlk Türkçe roman olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat'ın (1872), ilk Türkçe ansiklopedi olan Kamus-ül Alam'ın (1889-1898) ve modern anlamdaki ilk geniş kapsamlı Türkçe sözlük olan Kamus-ı Türkî'nin (1901) yazarıdır. Ayrıca Kamus-ı Fransevî adlı Fransızca ve Kamus-ı Arabî adlı Arapça sözlükleri kaleme almıştır.

Ağabeyi Fraşereli Abdül Bey ile birlikte, Latin ve Yunan harflerini kullanan ilk Arnavut alfabesini geliştirmiş (1879) ve Arnavutça bir gramer kitabı yazmıştır (1886). Kardeşi Naim Fraşeri, Arnavut milli şiirinin kurucusu olarak kabul edilir. Galatasaray Spor Kulübü' nün kurucusu Ali Sami Yen'in babasıdır.

Yaşam öyküsü

1850'de Güney Arnavutluk'ta Berat'a yakın Fraşer kasabasında doğdu. Tımar sahibi Fraşerî ailesinden Halit Bey’in beş oğlundan üçüncüsüdür. Diğer iki oğul, Naim ve Abdül, Arnavutluk tarihinde önemli roller oynamışlardır.

Ortaöğrenimini bugünkü Yunanistan sınırları içinde kalan Yanya'da ünlü Zosimea Lisesi'nde tamamladı. Eski ve yeni Yunanca, Fransızca ve İtalyanca'nın yanı sıra Türkçe, Arapça ve Farsça öğrendi. Aile geleneği doğrultusunda Bektaşi tekkesine devam etti.

Emine Hanım ile evli olan Şemseddin Sami, bir süre Yanya Mektubi Kalemi'nde çalıştı. 1871'da İstanbul'a geldi. Matbuat Kalemi'nde memur olarak göreve başladı. Memurluk yaparken bir yandan da ilk telif eseri olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı romanını 1872-1873 yıllarında forma forma yayınladı. Ebüzziya Tevfik'in çıkardığı Sirac ve Hadika gazetelerinde çalıştı. Vatan Yahut Silistre krizi esnasında bu gazete Yeni Osmanlılar lehine neşriyatta bulunduğu için kapatıldı. 1874'te Fransızca'dan çevirdiği İhtiyar Onbaşı adlı trajedisinin sahnede kazandığı başarı üzerine, Arnavut sorunlarını ele alan Besa adlı oyunu da Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahnelendi.

1874'te vilayet gazetesini yönetmek üzere Trablusgarp'a gitti. Dokuz ay orada kaldı. Bu görevinden önce bir İtalya seyahati yaptı. İstanbul'a döndükten sonra, 1876'da Mihran Efendi Nakkaşyan'la ile birlikte Sabah gazetesini yayımlamaya başladı. Bu gazete kısa zamanda büyük bir popülerlik kazanarak Türk basınında o zamana kadar görülmemiş bir tiraja kavuştu.

1877'de bir süre Rodos Valisi Sava Paşa'nın mühürdarlığı görevinde bulundu. Dönüşünde, daha önce Sabah'ta yazdığı "Şundan Bundan" başlıklı köşesini Tercüman-ı Şark gazetesinde sürdürdü. Bu sırada yoğun olarak Arnavut konularıyla ilgilendi. Bir yandan ağabeyi Abdül Fraşeri'nin önderliğindeki Arnavut İttihadı hareketini desteklerken, Arnavutluğun Osmanlı Devleti'nden ayrılmasını savunan görüşlere karşı çıktı.

1880'te Abdülhamit'in isteği üzerine saraya alınarak mabeynde kurulan Teftiş-i Askeri Komisyonu'nun kâtipliğine getirildi. Ölümüne kadar koruduğu bu görev, onun ekonomik rahatlığa kavuşarak kitapları üzerinde çalışmasına imkân sağladı. Bu yıllarda Daniel Defoe'dan Robenson Kruzo ve Victor Hugo'dan Sefiller romanlarını Türkçeye çevirdi. 1882-83 yıllarında, büyük eserlerinin ilki olan Fransızca-Türkçe Kamus-ı Fransevi'yi, 1885'te de bu eserin Türkçe-Fransızca kısmını yayınladı. Bu eserden dolayı II. Abdülhamit tarafından İftihar Madalyası tevcih olundu. 1889'dan itibaren tek başına yazdığı ve dokuz yılda altı cilt olarak yayımladığı Kamus-ül A'lâm adlı ansiklopediyle, Türkiye'nin en popüler yazarlarından biri haline geldi.

Kamus-ül A'lâm yayını daha tamamlanmadan, 1896-1897 arasında bir yıllık bir çalışmayla, bugüne dek hazırlanmış en kapsamlı Arapça-Türkçe lugat olan Kamus-ı Arabi adlı büyük sözlüğü fasıl fasıl çıkarmaya başladı. Ancak Firuzabadi Kamus'unun birbuçuk katı olacağı haber verilen bu eserin, ancak cim harfinin sonuna kadar olan 504 sayfalık kısmı yayımlandı.

1898'de gazetelerde Şemseddin Sami'nin Türkçenin ıslahı üzerine bir dizi makalesi çıktı. 1899'da modern ilkelere göre hazırlanmış ilk Türkçe-Türkçe sözlük olan Kamus-ı Türki'yi yazmaya başladı. 1901'de bu büyük eseri yayımladıktan sonra kendini tamamen Türk dili araştırmalarına verdi. 1902'de Kutadgu Bilik'in ve 1903'te Orhun Abideleri'nin izahlı çevirilerini hazırladı. Ortaçağ Kıpçakçası hakkındaki eserini bitiremeden 18 Haziran 1904'te Erenköy'deki evinde yaşamını yitirdi.

Görüşleri

Şemseddin Sami, modern Türk milliyetçiliğinin ilk ve bazı yönleriyle en ilginç biçimi olan Osmanlıcılığın en önemli temsilcilerinden biridir. Aslen Arnavut olduğu ve Arnavut sorunlarıyla yakından ilgilendiği halde, Osmanlı devletinin modernleşerek güçlenmesini savunmuş, bunun için imparatorluğun ortak dili olan Türkçenin önemini vurgulamıştır. Türkçeyi incelemek, modernize etmek, geliştirmek ve öğretmek alanlarında, yalnız kendi çağında değil, tüm dönemlerde, Şemseddin Sami kadar emek vermiş kimse azdır.

Kamus-ı Türki, Osmanlı Türkçesini üç dilden oluşan bir karma sayan eski zihniyetten, bağımsız ve bütünlüklü bir dil olarak gören yeni anlayışa geçişte kilit bir merhaleyi temsil eder. Arapça ve Farsça kelimeler eski sözlüklerdeki gibi gelişigüzel aktarılmamış, güncel yazı dilinde kullanılma ve yaşayan bir unsur olma özelliklerine dikkat edilmiştir. Arapça ve Farsça sözcüklerin özgün anlamları değil, (geleneksel bakışta "bozuk" sayılsa da) güncel Türkçe kullanımdaki anlamları verilmiştir. Batı dillerinden alınan yeni kelimelere yer vermeye özen gösterilmiştir. En önemlisi, dilin bel kemiğini oluşturan "Türkçe" unsurunun yapısı ve etimolojisi üzerinde dikkatle durulmuştur. Şemseddin Sami, dilin sadeleşmesini ve Türkçeleşmesini savunmuş, bunun için gerekirse Türkçenin en eski kaynaklarına ve Doğu Türkçesine (Çağatayca) başvurulmasını önermiştir. Ayrıca Şemseddin Sami İslamiyet ile Sosyalizmi bağdaştıran Osmanlı aydınlarından biridir. Kendisine göre, Komünizm lanetlenmeli fakat Sosyalizm yüceltilmelidir. Çünkü Şemseddin Sami'ye göre insanlığın kurtuluşu Sosyalizm'dedir.

Arnavut milliyetçiliği

Modern Arnavut milliyetçiliğinin (Rilindja Kombëtare) manifestosu sayılan Arnavutluk Ne idi, Nedir, Ne Olacak başlıklı kitapçık, Arnavut ulusal geleneğinde Şemseddin Sami Bey'e atfedilir. Bu esere dayanarak Sami Frashëri, kardeşleri Naim ve Abdul ile birlikte, Arnavut ulusal düşüncesinin babası sayılır. (Bak. İngilizce Vikipedi Sami Frashëri maddesi.) Arnavutluk başkenti Tiran'ın ana meydanlarından birinde üç kardeşin anıtı bulunur.

Adı geçen kitapçık ilk kez 1899'da yazar adı olmaksızın Arnavutça, daha sonra Fransızca yayımlanmış, 1904'te Şemseddin Sami'nin ölümünden hemen sonra Sofya'da onun adıyla ve "Arnavutçadan harfiyen tercüme" olduğu kaydıyla Türkçe olarak basılmıştır. Türk tarihçileri genellikle bu eserin Şemseddin Sami'ye ait olduğunu kabul etmezler ve olayı, Şemseddin Sami'nin ününü ve prestijini kullanarak Arnavut milliyetçiliğine itibar kazandırma çabası olarak değerlendirirler. Şemseddin Sami'nin özellikle son yıllarında Türklük ve Osmanlılık konularına gösterdiği yoğun ilgi göz önüne alınırsa, bu görüşte doğruluk payı olduğu düşünülebilir. Buna karşılık Arnavutça eserlerde, Arnavutluk manifestosunun Şemseddin Sami'ye aitliği konusunda en ufak bir kuşku dile getirilmemektedir.

İlk Türkçe roman

Şemseddin Sami'nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı romanı 1872 Kasım'ından itibaren Hadika gazetesinde tefrika edildi; 1873 yazında tamamlandı. (Yeni harflerle basımı Sedid Yüksel, Ankara 1964.) Talat ile Fitnat'ın aşkını anlatan roman, Türk edebiyat tarihine ilişkin birçok eserde "İlk Türkçe Roman" olarak değerlendirilir. Ancak bu doğru değildir. Bugüne dek ortaya çıkarılmış olan ilk Türkçe roman, Vartan Paşa (Hovsep Vartanyan) tarafından Türkçe olarak yazılıp Ermeni harfleriyle basılan Akabi Hikayesi'dir. 1851'de yayımlanan bu romanı 1991'de Andreas Tietze modern transkripsiyonla yayımlamıştır. (Eren Kitabevi, İstanbul.) 1851-1872 arasında da çok sayıda Ermenice harfli Türkçe roman yayımlandığı anlaşılmaktadır.

Şemseddin Sami'nin eserinin Türkçe yazıyla ilk Türkçe telif roman olup olmadığı yeterince aydınlatılmış bir konu değildir. Ancak popülerlik kazanan ilk Türkçe roman olduğu muhakkaktır.

Şemseddin Sami Kitapları - Eserleri

  • Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat
  • Kamus-ı Türki
  • Gave
  • Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat
  • Bir Elde İğne Bir Elde Kitap
  • Hz. Ali'nin Şiirleri
  • Lisan
  • Orhun Abideleri
  • Seydi Yahya Türk Tiyatrosu Serisi
  • Medeniyyet-i İslamiyye
  • Esatir
  • Emsal
  • Vicdan
  • Kâmûsu'l-A'lâm Cilt 1
  • İslamiyetin Yayılması İçin Yapılan Çalışmalar

Şemseddin Sami Alıntıları - Sözleri

  • "Asıldan habersizken ayrıntıları nasıl anlayabilirdi?" (Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat)
  • Gönül öyle bir müftüdür ki, istemediği şey için pek kolay fetva vermez. (Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat)
  • Fitnat Hanım Talat Bey’e darılmamıştı. İnsan hiç kendi ruhuna darılır mıydı? (Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat)
  • Sözlüğü ve dilbilgisi sağlam olmayan dilin hiçbir zaman edebî dilden sayılmak gibi bir iddiaya yetkisi olamaz; çünkü bu iki kitap edebiyatın temelidir. Edebiyatın yapısı ancak bunlar üzerine kurulabilir. Dilin gerilemesine karşı bir set görevini üstlenecek olan ancak bu iki kitaptır. Yetkin bir sözlüğü olmayan dil, doğal zenginliği demek olan kelimelerim günden güne kaybederek kendi varlığı ile bir şey anlatamayacak derecede dar kalır; ve düzgün bir dilbilgisi kitabı olmayan dil, doğru kullanmayı sağlayamayıp gittikçe daha yanlış söylenir ve büsbütün yanlışlarla dolu bir dil hâlini alır.” (Kamus-ı Türki)
  • “Vefâdârlık ve sadâkat öldü, bunun için insanlarda ne ihsân ne ümit vardır, ümitsizlik ve sabırsızlıkla kederden başka bir şey kalmadı.” (Hz. Ali'nin Şiirleri)
  • Yaşasın adalet! Yaşasın hak ve hukuk! Yok olsun zalimin zulmü! (Gave)
  • "Ben ancak yaşayışım çok uzar korkusuyla ağlıyorum." (Hz. Ali'nin Şiirleri)
  • Fitnat Hanım Talat Bey'e darılmamıştı, insan hiç kendi ruhuna darılır mı? (Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat)
  • Aile nev-i beşerin mekteb-i terbiyesidir, aile insan yetiştirir bir fabrikadır. Aile ne kadar munzatam olursa, idaresi ne kadar yolunda bulunursa, bu fabrikadan çıkan insanlar o kadar mükemmel olur. Aileleler ne kadar muntazam olursa, o ailelerden mürekkep olan ümmet o kadar mütemeddin ve mesut ve o ümmeti idare devlet o kadar kuvvet ve nüfuz ve şevkete malik olur. (Bir Elde İğne Bir Elde Kitap)
  • Sen sevilmek istediğin gibi, ben de sevmek istiyorum. (Gave)
  • Sana gül bahçesi vadetmedim. (Bir Elde İğne Bir Elde Kitap)
  • Zaman ve günler geçti, ve meydanda günahtan başka bir şey yoktur; sen ise hevâ ve hevesine tâbi‘ olarak, Hakktan gaflet üzeresin. Dünyada sevincin aldanmaktan ve hasretten, ve dünyada yaşayışın mümkünsüz ve boş şeylerden ibârettir. Dünyadan azığını hazırla, zîrâ elbette yolcusun; ve çabuk ol; zîrâ ölüm şüphesiz gelicidir. İyi bak! Zîrâ dünya bir atlının indiği konak gibidir, ki o atlı akşam istirahat edip, sabahleyin yine yolcudur. (Hz. Ali'nin Şiirleri)
  • Kadınlardan nefret ediyorum. Çünkü eşyaların yerlerini hep biliyorlar. (Bir Elde İğne Bir Elde Kitap)
  • Lügati ve kavâidi mazbut olmayan lisanın hiçbir vakit elsine-i edebiyeden addolunmak iddiasına salâhiyeti olamaz; zira bu iki kitap edebiyatın esasıdır. Bina-yi edebiyat ancak bunlar üzerine tesis olunabilir. Lisanın tedennisine karşı bir set yerini tutacak dahi ancak bu iki kitaptır. Mükemmel bir kamusu olmayan lisan seryet-i tabiiyesi demek olan lügatlerini günden güne kaybederek, kendi sermayesiyle bir şey ifade edemeyecek derecede dar olur; ve muntazam bir sarf ve nahiv kitabı olmayan lisan doğru söylenmeyi temin edemeyip, gittikçe daha yanlış söylenir ve nihayet büsbütün galat bir lisan hâlini alır. (Kamus-ı Türki)
  • Kamusi Türki 143 bin kelimenin içinde osmanlıca kelimeler ile arama yapılabilecek tek Osmanlıca-Türkçe Sözlüğüdür.. (Kamus-ı Türki)
  • Bu ne iştir anlamadım! Doğanın her bakımdan süslediği adamlar, genelde halkın gözünde küçük oluyorlar. Doğanın her bir nimetinden yoksun olanlarsa en saygı duyulan kimseler oluyor! (Gave)
  • Sadık bir dost istersen, dostu az olan adamla dost olmaya çalış. (Emsal)
  • "Ölüp rahat eden adam ölü değildir; asıl ölü diri iken ölü hükmünde olandır." (Hz. Ali'nin Şiirleri)
  • Ben güneşe aşık olmuş bir karıncayım! (Gave)
  • Ümit, insanın uyanıkken gördüğü rüyadır. (Emsal)

Yorum Yaz