Aşırı sağ ne demek? Tutum ve davranışları nelerdir? Temel görüşleri nelerdir?
Avrupa’da 80’li yıllardan itibaren yükselişe geçen aşırı sağ hareketi gün geçtikçe güç kazanmaya devam ediyor.
Kendi ırklarının, milletlerinin, halklarının mensuplarını başka ırk, millet ve halklardan daha değerli gören kimseler en genel anlamda aşırı sağcı ya da bu eğilimde kimseler olarak görülebilir. Aşırı sağ; demokratik sistemin kurallarını, eşitlik ilkesini, bireysel özgürlüğü ve siyasi aktörlerin tamamının eşit haklardan yararlanmasını reddeder. Bunun yerine ırk, etnik köken, din gibi kişisel özelliklere dayalı otoriter bir sistemin savunuculuğunu yapan, siyasi amaçlarına ulaşmak için ‘şiddeti’ araç olarak kabul eden görüş olarak tanımlanabilir.
Aşırı sağcıların temel dayanak noktalarından biri etnik homojenlik yaklaşımıyla bir ırkın diğerlerinden ayrı bir topluluk oluşturması tasavvuru içeren “ulusal topluluk”ideolojisidir.
Aşırı sağcılık; günümüzde artık gündelik toplumsal ve siyasal dilin göz ardı edilemez unsurlarından biri olmuş durumda. Bu terim medyada, politik arenada, güvenlik konularında sık sık karşımıza çıkıyor. Aşırı sağ, giderek eskiden daha yaygın kullanılan “sağcı radikalizm” kavramının yerini alıyor. Günümüzde artık sosyal bilimlerde aşırı sağcı tutum ve davranışları birbirinden ayırarak incelemek bir araştırma geleneği olmuş durumda. Mesela abartılı milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, Yahudi karşıtlığı, İslam düşmanlığı, otoriter-hiyerarşik aile ve toplum tasavvuru ve demokrasi karşıtlığı gibi görüş ve yönelimler aşırı sağcılığın belirtilerinden en önemlileri.
Tutum ve davranışları
Aşırı sağcı tutumlar belli bir dünya görüşünü içselleştirmekten kaynaklanıyor. Anketlere göre, Alman nüfusun yaklaşık yüzde on ila on beşi böyle bir anlayışa ve politik dünya görüşüne sahip görünmekte. Bu yönelimin kökenleri araştırıldığında ise aile ve yakın çevrede yaşanan tecrübeler karşımıza çıkıyor. Ayrıca iş, barınma ve gelecek gibi konularda yaşanan sosyal kaygılar aşırı sağcı görüşlerin katılaşmasına sebep olabilmekte.
Günümüzde artık “modernleşmenin kaybedenleri” olarak nitelenen iş yerlerindeki rekabetten ağır etkilenen, resmî olarak iyi eğitim görmemiş kimselerin aşırı sağcı eğilimlere daha yatkın olduklarından bahsedilmekte. Bu kimseler oy verme davranışlarına göre değerlendirildiğinde çoğunlukla erkekler, özellikle de genç erkekler ve işgücü piyasasında güvencesiz bir konuma sahip, zayıf eğitimli seçmenler olarak belirginleşmektedir.
Toplumsal hayatta aşırı sağcı davranışlar çok çeşitli şekillerde görünürlük kazanmakta. Aşırı sağcı bir parti için seçim çalışması yapmak veya aday olmak, böyle bir örgüte üye olmak, aşırı sağcı parti ve örgütlerin gösteri ve etkinliklerine katılmak, etnik azınlıklara karşı şiddet içeren eylemlerde bulunmak bunlardan bazıları.
Sosyal bilimlere ve bunlardan yararlanan Emniyet Teşkilatı ve Anayasayı Koruma Derneği gibi kurumlara göre hukukun üstünlüğü ve temel insan hakları gibi serbest demokratik düzenin temel ilkelerine karşı militanca tavırlar sergileyenler “aşırı” olarak nitelenmektedir.
Temel görüşleri
Alman İmparatorluğu ideali günümüzde hâlâ aşırı sağcı ideolojide merkezi bir role sahiptir. Bu ideale göre Almanya; II. Dünya Savaşında kaybettiği, 1937’deki büyüklükte bir imparatorluğa sahip olmalıdır. Savaş sonrası ilk on yılda aşırı sağcıların politik programlarının ilk sıralarında yer alan imparatorluk ideali, günümüzde arka plana itilmiş olsa da hâlâ bu ideolojinin özünde yer almaktadır.
Aşırı sağcılar, Alman askerinin onurunu ayaklar altına aldığını düşündükleri tarih yazımını reddederler. Almanların II. Dünya Savaşındaki sorumluluğu sorununu önemsizleştirirler ve III. İmparatorluğun iyi taraflarını vurgularlar. Daha 1950’li yıllarda Nasyonal Sosyalistlerin suçlarını yalanlama ve tarihi yeniden yazma girişimleri görülmeye başlamıştır.
Aşırı sağcılar; 1945’ten, özellikle de 1968’den sonra toplumun kültürel ve ahlaki çöküş yaşamakta olduğunu savunurlar. Onlara göre toplumda var olan ailevi, kültürel ve ahlaki erdemler Amerikan kültür emperyalizmi ve Afrika-Asya kökenli göçmenler tarafından zayıflatılmıştır. Bu doğrultuda Amerika, İsrail gibi dış güçlerin Almanya’da olan biteni şekillendirdiğine dair birçok komplo teorisi geliştirilmiştir.
Organik-biyolojik düşünce üzerinden geliştirilen yabancı düşmanlığı ve ırkçılık aşırı sağcıların temel karakteristiğidir. Bu yaklaşımla toplum; yabancı unsurlardan temizlenmesi gereken etnik homojen bir yapı olarak görülür. Siyasal bir teori olarak ırkçılık, yabancı düşmanı ruh hâliyle ötekine karşı süreklişiddet üretir.
Editör: Neslihan Özkan