ANADOLU’DAN MEZOPOTAMYA’YA HALKLAR ve İNANÇLAR
Mardin'de yaşayan üç farklı dinin ve Süryani, Türk, Kürt, Arap, Dom ve Ermeni gibi farklı halklara mensup insanların mayalarında binlerce halk ve kültürün izi, tadı ve rengi vardır. Bu masalsı şehrin asıl mimarları olan halkların tanınması, Mardin’i var eden taşın yontusunda saklı desenin anlamını açığa çıkaracaktır.
Süryaniler
Anadilleri olan Süryanicede kendilerini Suryoyo olarak tanımlayan Süryanilerin kökenleri tartışmalı bir konudur. Bu tartışma, Süryanilerin Arami ya da Asuri kökenli mi olduğu sorusunda kilitlenmektedir. Genel kabul gören görüş ise, Süryanilerin Arami halkının devamı olduğu yönündedir. İbranilerle aynı soydan gelen Sami bir kavim olan Aramiler, kendilerini Hz. Nuh’un üç oğlundan ilk ikisi olan Ham ve Sam’ın soyuna dayandırırlar. Bildiğiniz üzere Ortadoğu, Kuzey ve Doğu Afrika’nın büyük bir bölümünde konuşulan diller ve alt varyasyonları, Hami-Sami dil ailesindendir. Monofizit inançlarıyla başından beri batı Hristiyanlığı’ndan ayrılmış olan Süryaniler, Tur Abdin dağlık bölgesini büyük merkezlerden uzak bir inziva alanı gibi görmüşler ve söz konusu yüzyıllar ve akabindeki dönemlerde burada pek çok manastır inşa ederek bölgeyi doğu Hristiyanlığı’nın en önde gelen ruhanî merkezlerinden biri haline getirmişlerdir. Bu yüzden Midyat ve yöresi, inzivaya dayalı manastır Hristiyanlığının ana yurdu olarak görülmüştür.
Ezidiler
Êzîdîlik, dünyanın en eski tek tanrılı dinlerinden biri olan ve 3500 yıl önce Zerdüşt tarafından eski İran’da kurulan Zerdüştlük dini ve diğer Mezopotamya dinlerinin bir bileşimi gibidir. Hristiyanlık ve İslam dinlerinden de belli ölçüde etkilendiği düşünülmektedir. Êzîdîliğin kökeni, MS 12. yüzyılda bilgisi ve salih kişiliği ile İslam dünyasında isminden söz ettirmiş olan Şeyh Adi Bin Musafir’in kurduğu bir tarikata dayanır. Yaklaşık olarak 300 yıllık bir kuluçka sürecinden sonra bu tarikat, kurumsallaşmış bir din olarak karşımıza çıkar. Burada belirtilmesi gereken konu, bu dinin üzerine geliştiği dinamiklerin Zerdüştlük geleneği ve inancı olduğudur. Êzîdîlik inancının merkezinde Melekê Tavus, yani baş melek Azazil/ Ezazil (Şeytan) bulunur. Ezîdîlik inancında Şeytan, Baş Melek Azazil’in Tanrı tarafından cezalandırıldıktan sonra aldığı isimdir. Bu nedenle de o süreci hatırlamak istemeyen Êzîdîler için yasaklı bir kelimedir. Êzîdîler, ruhları cennete girecek temizliğe ulaşana kadar dünyaya başka bedenlerde yeniden geleceklerine inanırlar. Sayısı konusunda birbiriyle çelişen araştırmalar olsa da, Êzîdîlerin günde üç ila beş kez yüzlerini güneşe dönerek ibadet ettikleri bilinmektedir. Êzîdîlik inancında güneş temel bir figürdür ve Yedi Büyük Melek’ten biri olan Şeyh Sems tarafından temsil edilir. Şeyh Sems’in inananların dualarını Tanrı’ya iletmek için günde üç kez Tanrı’yı ziyaret ettiğine inanılır. Güneşin Êzîdî inancındaki merkeziliği, Êzîdîlerin sabah güneş ışıklarının ilk düştüğü noktayı öpmelerinde de görülmektedir.
Kürtler
Türkiye’nin ikinci en büyük etnik toplumu olan Kürtler, Mezopotamya coğrafyasının en eski halklarındadır. Günümüzde Suriye’nin kuzeydoğusu, Irak’ın kuzeyi, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusu, ve İran’ın kuzeybatısını içine alan coğrafi alanda eski çağlardan beri varlık göstermektedirler. Son yüzyıllardaki göçlerle Kafkas ülkelerinde ve son olarak da Avrupa’da önemli bir Kürt nüfusundan söz etmek mümkündür. Konuştukları dil itibari ile Hint-Avrupa dil ailesine mensuptur. Mardin’de yaşayan Kürtler, Kürtçe’nin dört büyük lehçesinden biri olan Kurmancî lehçesini konuşurlar.
Türkler
Orta Asya halklarından olan Türkler, Ural-Altay dil ailesine mensup Türkçe dilini konuşurlar. Tarihte bilinen ilk Türk devleti, MÖ 220 yılında kurulan ve Büyük Hun İmparatorluğu olarak da bilinenAsya Hun Devleti’dir. Tarih sahnesinde çağ başlatıp çağ değiştiren büyük olaylara imza atmış olan bu halk, tarihin her döneminde büyük imparatorluklar kurmuş ve birçok kültürü derinden etkilemiştir. Türklerin Mardin’e gelişleri, Selçukluların 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı’nda Bizanslıları yenmesinden daha sonraki bir tarihe dayanır. Bu savaş ile birlikte Anadolu’nun Türkleşme süreci başlar. Büyük Selçuklu Devleti olarak da zikredilen bu siyasi yapının dağılmasından sonra, birçok beylik bağımsızlıklarını ilan ederek kendi devletlerini kurmuşlardır. Bunlardan biri de Artuklu Beyliği’dir. Artuklular, Mardin bölgesine geldiklerinde, korunaklı yapısı nedeniyle Mardin’i başkent olarak seçmişlerdir. Küçük bir kent olan Mardin, Artuklu Beyliği’nin başkenti olduktan sonra hızlı bir büyümeye sahne olur ve Mardin’de önemli bir Türk nüfusu da oluşmaya başlar.
Araplar
Araplar, nüfus açısından Kürtlerden sonra şehrin en büyük topluluğunu oluştururlar. Karaçiler ve Domlar gibi haklarında pek az bilimsel çalışma bulunan Mardin bölgesi Araplarının kökenleri üzerine farklı tezler bulunmaktadır. Yaygın olarak bilinen bir teze göre Araplar, Abbasilerin bölgede hüküm sürdüğü dönemdeHarun Reşid’in oğlu Memun’un Arap ve Türk karışımı olarak kurduğu ordunun Mardin-Cizre yolu üzerinde yüz adet karakola yerleştirilmesinden doğmuş bir gruptur. Bu grubun Arap tarafından Arap Yarımadası’ndaki Neced şehrinden olan Beni Hilal kabilesine, Türk tarafından da Bağdat’a yerleşmiş Orta Asyalı Türklere mensup olduğu söylenir. Mardin Arapları bölgeye ilk gelen Arap kabilelerindendir ve bölgedeki varlıkları Hz. İsa’nın doğumundan 700 yıl öncesine dayanır. Bu görüşe yakın bir diğer fikir ise, bu halkın Assur yazılı kaynaklarında geçen ve bu bölgeden bahsedilirken adları zikredilen Ahlamular olduklarıdır. Bu görüşe göre, “Ahlamuların yeri/yurdu” anlamında kullanılan Mahal veya Mıhal/Ahlam kelimesi zaman içerisinde Mahallamu ve Mıhallemi olarak değişmiştir. Mardin şehir merkezi dışında, Ömerli, Yeşilli, Kızıltepe, Savur, Nusaybin ve Midyat ilçelerinde, kendilerini Arap ve Mıhellemi olarak kabul eden topluluklar yaşamaktadır.
Ermeniler
Bugün Mardin merkezinde sayıları beş ya da altı aileyi geçmeyen Ermeniler, cemaatlerinin bu az sayısı nedeniyle ibadetlerini Süryani cemaati ile birlikte onların kiliselerinde yapmaktadırlar. Ancak unutulmamalıdır ki, Mardin şehrinin kendine has mimari dokusunu yüzyıllar boyunca şekillendiren ve işleyen çoğunlukla Ermeni mimarlar, taş ustaları ve nakkaşlardır. Bunlardan en önemlisi, adının Sakıp Sabancı Müzesi’nin önünden geçen yola verildiği mimarbaşı Sarkis Lole’dir. “Mardin’in Mimar Sinan”ı olarak adlandırılan Sarkis Lole, 19. yüzyılda yaşamış ve geleneksel Mardin evlerinin birçoğunun yanı sıra, şehrin kamubinalarını da inşa etmiştir. Şahtana ailesi için1890 yılında inşa edilen ve daha sonra PTT Binası olarak kullanılan yapı bunlardan biridir.
Şemsiler
Mardin, kitabi dinlerin hakim olduğu bir merkez olduğu kadar aynı zamanda Mezopotamya’nın uzun süre ayakta kalmayı başaran son pagan topluluğunun da meskenidir. “Güneşe tapanlar” olarak adlandırılaran Şemsiler, yüzyıllar boyu Mardin’de varlık göstermişlerdir. Adları, Semitik dillerde güneş anlamına gelen şemeş ya da şemsten gelir. Tarıma dayalı bir hayat sürdüren Mezopotamya topluluklarının inanç sisteminde güneşin böylesine merkezi bir yere sahip olması çok normaldir. Şemsilerin temel günlük ibadeti, güneşi temsil eden bir putun/heykelin bulunduğu tapınaklarında günde üç kez dua etmek olarak anlatılır. Günümüzde, Mardin’de hiç Şemsi kalmamış olmasına rağmen geride bıraktıkları izleri hâlâ takip edebilirsiniz. Bir zamanlar Şemsilerin oturduğu mahallede giriş kapıları doğuya, yani güneşe, dönük evlerin giriş kapılarının üzerindeki güneş motifleridir, bunun en güzel örneğidir.
Yahudiler
Türkiye’de bulunan azınlık grupları içinde belki de en az incelenmiş olanlarından biri, bu bölgede yaşamış olan Yahudilerdir. Türkiye’de, Yahudiler üzerine yapılan çalışmalar çoğunlukla İstanbul, İzmir ve Trakya Yahudileri üzerine yoğunlaşmış, bu bölgede yaşayan Yahudiler ise hem bu cemaatlere ulaşmanın zorluğu hem de kaynak eksikliği nedeniyle ihmal edilmişlerdir. Bugün Eski Mardin’de, halk arasında Ayn Yahud olarak bilinen Yahudi Çesmesi hala ayaktadır. Bunun yanı sıra, Yahudi mezarlığı ve çok az kişinin bildiği Yahudi Çarşısı da Mardin kent merkezinde mevcut olandiğer alanlardır.
Domlar
Mıtırp ya da Karaçiler olarak da bilinen Domlar, yani bölgenin çingeneleri,Mardin’in haklarında en az bilgi sahibi olunan topluluğudur. Kendilerini Sazbend olarak tanımlayan Domlar, bölgenin müzisyenleridir. Kendileri ile yapılan görüşmelerde, Hindistan’dan Dom, Rom ve Lom olmak üzere üç kavim halinde çıkmış olduklarını dile getirirler. Kendilerine has Domani dilini konuşan bu halkın bu dili halen koruyor ve konuşuyor olması bizce sosyal bir mucizedir. Zira tahminlerimize göre yaklaşık 2000 yıldır bu coğrafyada olan Domlar, bölgedeki baskın diller olan Kürtçe, Arapça ve Türkçeyi öğrenmelerine rağmen kendi dillerinden vazgeçmemişlerdir. Domların asimile olmamalarının belki de en temel nedeni, göçebe yaşam tarzlarıdır.
Editör: Neslihan Özkan