Zembîlfiroş destanı

KÜLTÜR SANAT

Dünya malıyla meşgulken Abbas, gördüğü bir olay karşısında elini eteğini çekip sadece Allah’a yönelir. O saatten sonra Zembîlfiroş olarak yaşamını sürdürür. Ama…

Hakkari beylerinden birinin oğludur Abbas. Bir eli yağda bir eli bağda yaşamaktadır. Eğitmenleri ve hizmetçileri bir dediğini iki etmemektedir.
Bir görenin bir daha dönüp baktığı, yakışıklılığının yedi cihana yayıldığı Abbas, dünya bilimleri konusunda da azımsanmayacak bilgeliktedir. Büyükler, bilgeler ve alimlerle zaman geçirir dünya malına ziyadesiyle önem verirdi.

Gündelik programlarının içinde, yaşadığı kenti ziyaret etmekte de vardır. Yoğun yağmurun yağdığı bir günün sonunda hocasının refakatinde şehri gezer. Yolları bir mezarlıktan geçer ve yağmurun şiddetinden dolayı toprak üstüne çıkan kemiklere rastlar. Hocasına dönüp; “Nedir bu hal ve ahval” diye sorar. Hocası; “ölmüş insan kemikleridir efendim” diye cevaplar. “Yani bu durum normal midir” sorusuna, “evet, her canlı ölecek ve bu hale gelecek” diye cevap alır hocasından. O andan sonra dünyası değişir. Fikri, zikri ve amacı değişir hayata dair. “Madem ölüm diye bir şey vardır o halde ne gerek var bunca dünya malına ve dünya malı için çabalamaya” diyerek elinin tersiyle iter o saltanatı ve yollara revan olur ailesiyle.

 Şehirler ve nehirler geçerek Merwani Devleti’nin başkenti Farqîn’e (Silvan) gelir ve yerleşir. Namazında niyazında, Allah için yaşayıp mütemadiyen Allah’ı zikr etmekle meşgulken aynı zamanda hayatını idame ettirmek için de, zembil (sepet) yapıp satma işine girer. Böylece artık Zembîlfiroş olarak anılır ve tanınır.
Çevresinde sevilen ve adaletiyle göz dolduran Abbas’ın güzelliği-yakışıklılığı, kısa zamanda Mir’in karısı Xatun’un da kulağına gider. Onu görmek için fırsat kollar, zembillerini sattığı bir sırada O’nu görür ve aşık olur. Bir yandan Mîr’in karısı olmanın ağırlığı, diğer taraftan önünü alamadığı aşkın ağırlığı. Xatun, O’nu kaleye-saraya davet eder zembîl satın alma bahanesiyle. Ve;

 Zembîlfiroş zembîla tîne
Dikan bi dikan di gerîne
Hiş li Xatunê namîne
Serî li zeman digerîne
Gazî dike ku bibîne
Were ser doşeka mîr e
Lite helal, herema mîr e
Bidime te zulfê herîr e …
Dizeleri dökülür dilinden.
Ama Zembîlfiroş hem dünya malından elini eteğini çekmiş hem de Allah korkusuyla yaşadığı için,
Xatunê ez tobedarim
Delalê ez tobedarim
Zarok birçîne li malin
Ji Rebbê jorî nikarım
Diyerek teklifi nazikçe ret eder.

Ret edilmek zoruna gider Xatun’un. Bir akşam Zembîlfiroş’un eşinin yanına gider ve bir geceliğine, yatağını ona vermesi karşılığında ağırlığınca altın boyunca ipek vaat eder. Çocukları ile açlık içinde yaşayan Zembîlfiroş’un eşi teklifi geri çevirmez ve kabul eder. Xatun, erkenden yatağa uzanır, eve yorgun gelen Zembîlfiroş, elini yüzünü yıkayıp yatağa girdiğinde, yataktaki kadının ayaklarındaki halhalın sesi ile irkilir. Karısı, halhal takacak kadar zengin değildir. Yorganı kaldırdığında Xatun’u görür ve şaşkınlık içinde kalkar. O esnada Xatun adamlarını çağırır ve Zembîlfiroş’u esir alıp kaleye-saraya götürür. Ayaklarını bağlar ve bağladığı ipin bir ucunu da elinde tutar. Her gün birlikte olmak adına Zembîlfiroş’a gider ama her defasında ret cevabı ile karşılaşır.

 Zembîlfiroş, abdest almak ister bu vesile ile banyoya gider. Banyoda ipin ucunu çözer ayağından ve oradaki ibriğe bağlar. Gelişi gecikince Xatun ipi çeker ve eline ibrik gelir. Hemen alarm verir ve kalenin içinde adamlarıyla Zembîlfiroş’un peşine verir. Zembîlfiroş, kalenin ucunda Allah’tan korktuğunu, talebini yerine getiremeyeceğini söyler şu dizelerle;

Xatûna gerden bi morî
Qet nabe bi kotek û zorî
Tirsa min ji wî Rebbê jorî
Xatûnê ez tobedar im
Ve atlar kaleden.
(Bir rivayete göre, Aşkın acısına dayanamayan Xatun da peşi sıra atlar ve ölümü tercih eder O da)