YSK'nın çılgın projesi
Bugün AK Parti’nin seçim beyannamesinden bahsedecektim.
Ancak dün gece ortaya çıkan bir son dakika projesi gündemi değiştirdi.
YSK, aralarında BDP destekli 7 adayın da bulunduğu 12 bağımsız ismin adaylığını veto etti.
Bu sabah açıklanan gerekçelerde, kararın alınmasında eski mahkûmiyetlerinin gösterildiği anlaşılıyor.
Sayın Başbakan’ın açıklamasını beklediğimiz “çılgın proje”sini beklerken YSK daha erken davrandı ve kendi çılgın projesini açıkladı.
Asıl garabet BDP eş başkanı Gülten Kışanak ile ilgili olanı.
Gerekçe olarak “kızlık soyadı ile arama yapıldığı zaman mahkûmiyetinin çıkması” gösterilmiş.
Bu durum bu ülkede yargı mekanizmasının ne kadar güzel (!) işlediğinin bir kanıtı adeta.
4 yıldır Parlamentoda olan Kışanak, 2007 seçimleri öncesinde hiçbir engelle karşılaşmadan Meclise girebiliyor ancak 2011’e geldiğimiz zaman birdenbire YSK geçmişe ait bir kayıt buluveriyor.
Yine İstanbul milletvekili Sebahat Tuncel 2007’de Meclise girebiliyorsa şimdi neden giremiyor?
Elbette kararın arkasında AK Parti’yi aramak, yaşanan her olumsuz gelişmenin müsebbibi olarak bu partiyi görmek kolaycılığa kaçmaktan başka bir şey değil.
BDP yönetimi bu fırsatı kaçırmadı, gelişmelerin ilk anından itibaren bunu AK Parti ile ilişkilendirdi.
Aslında AK Parti’nin kendisi de YSK ile sık sık karşıya geliyor.
Son aklımızda kalanlar 12 Eylül referandumunun tarihi konusunda yaşanan tartışma ve kısa bir süre önce AK Parti’nin ısrarla istediği ama YSK’nın yurtdışında yaşanan Türkiye vatandaşlarının oy kullanmasını engellemesi durumu var.
Ancak AK Parti bu noktada pragmatik davranmak yerine yasaklara karşı çıkmalı ve seçimlerin özgür bir ortamda yapılması yönünde tavır alması gerekir.
Tıpkı 2002 seçimleri sonucunda Mecliste AK Parti ve CHP’nin işbirliği yaparak Başbakan Erdoğan’ın önünü açan karara imza atmaları gibi hiç gecikmeden şimdi de AK Parti ve CHP (MHP muhtemelen buna yanaşmayacaktır) ilgili anayasa maddelerinde değişiklik yaparak bu yanlışı düzeltme yoluna gitmelidirler.
YSK kararı siyasetin manevra alanını daraltmıştır, siyasete düşen bu alanı mümkün olduğu kadar genişletmektir.
Bir yandan dağdan inip siyaset kanallarını açmaktan söz ederken diğer yandan siyaset kanallarını kapatıp illegaliteye yönlendirmenin bir açıklaması olamaz.
Çünkü ister beğenelim ister beğenmeyelim BDP, Kürt halkının önemli bir bölümünü temsil etmektedir.
Üstelik Kürt hareketinin siyasi arenadaki muhatabı konumundadır.
Her ne kadar bu dönem parlamentoda Öcalan’ın hapis şartlarını düzeltilmesi dışında bir mücadelede bulunmamış bile olsalar hatta parti kapatmaları zorlaştıran anayasa değişikliğini desteklememiş bile olsalar, Kürt muhalefetinin siyaset yaptığı tek kanalın da kapatma davaları ve bu tür hukuk darbeleri ile kapatılması sorunu içinden çıkılmaz hale getirecektir.
Ben aslında Sayın Başbakan’ın dün aday tanıtım toplantısında yaptığı “bu ülkede artık Kürt meselesi yoktur” cümlesini de ele almayı planlıyordum.
Ama gündemimiz çok hızlı değişebiliyor.
Bugün için öncelik, yargının tıkadığı siyaset kanalının yeniden açılmasıdır.
AK Parti işte seçim öncesi bunu yaparsa gerçekten de yakın bir dönemde bu ülkede artık Kürt sorunu kalmayacaktır, bu yönde çok önemli bir adımı atmış olacaktır.
Eğer bu adımı atarsa bölge genelinde aday listeleri açıklandıktan sonra ortaya çıkan ve bu günlerde dillerden düşmeyen “AK Parti bölgeyi BDP’ye terk etti” söylemi de karşılıksız kalacaktır.
Ancak bu konuda partiler istekli bile olsa ortaya çıkabilecek bir sıkıntı da olabilir.
Partilerde listeye girememiş bu kadar çok “küskün” varken Meclisin toplanıp bu yönde bir karar alabilmesi de şu aşamada zor gibi görünüyor.
İlk aşamada yapabilecekleri şey bugün bir açıklama yaparak bu tür sıkıntıların yeni anayasa ile tamamen ortadan kaldırılacağını açıklamalarıdır.
Temennimiz BDP’nin yapacağı itirazların kabul edilerek bu isimlerin önündeki engellerin kaldırılmasıdır.
Ancak asıl temennimiz AK Parti’nin ve yeni meclisin hazırlayacağı yeni anayasa ile tüm vesayetleri artık bir daha geri dönmemek üzere tarihin çöplüğüne atmasıdır.