diorex

Yönete(meye)nler!

Yönete(meye)nler!

 

 

 

 

            Tarih boyunca dünyaya milyarlarca insan gelip gitmiştir. Görkemli birçok şehir  mezarlığa boşalmıştır. Önemli  insanların bir kısmı dahil birçoğu  unutulup gitmiştir. Az bir kısmı ise getirdiği özgün fikirleri ve icraatları ile tarihe mal olmuş, hatta insanlığın ortak mirası olan medeniyetin oluşmasına, gelişmesine ve yerleşmesine öncülük etmişlerdir. Bunun yanında marjinal felsefi düşünceleri ve oluşturdukları yıkımlarla anılan bir takım kişilerin varlığı da realite olarak gözümüzün önünde durmaya davam etmektedir.

           Fatih olmasaydı İstanbul fethedilir miydi? Bu ve benzeri sorularla hepimiz karşılaşmışızdır. Kişiler mi olayları yaratır, yoksa olaylar mı şahsiyetleri yüceltir. Büyük şahsiyetler küçük işler yapar mı, küçük şahsiyetler büyük işler becerir mi? Yumurta mı tavuktandır, tavuk mu yumurtadandır? gibi bir durum. Bana sorarsanız evrenin merkezinde “insan” vardır. Asıl olanın (yaratanın) adına icraatla görevli olması insana ayrıcalıklı bir konum kazandırmaktadır. Dolayısı ile eşyayı ve zamanı kullanan insan önemli olayların da nedenidir. Yeryüzünde tasarrufta bulunma yetkisi ve özgür iradenin insana özgü olması dikkate değer bir konudur. Farklılık bunun nasıl ve hangi amaca yönelik kullanıldığıdır.

           İnsanların bir kısmı özel statüyle, bir kısmı seçim yoluyla, bir kısmı da atama yoluyla  yönetime/makamlara gelirler. Her ne şekilde olursa olsun idari bir erki elde edenlerin tek bir görevi vardır; kendi maiyetinde ki insanların mutluluğunu sağlamaya yönelik yöntemleri kullanarak adaleti, güveni ve huzuru tesis etmektir. İster adı monarşi olsun, ister demokrasi olsun hatta dikta olsun hepsinin ortak iddiası insanların mutluğudur. Günümüzde insanların ortak irade beyanın belirleyici olması nedeniyle, demokrasinin öne çıktığı bilinmektedir. Netice itibariyle  ister ilahi kaynaklı(vahiy) olsun, ister insan aklının ürünü olan felsefi düşünce akımları olsun sistemin uygulayıcısı her durumda insandır. Bu durumdan hareketle diye biliriz ki yönetimin kalitesi o toplumu oluşturan fertlerin kalitesi ile ilişkilidir.

            Öz güven sahibi, sorumluluğunun bilincinde olan, paylaşmayı mutluğunun mayası olarak gören, çekişmeyi değil kardeşliği ön plana çıkaran şahsiyetlerin oluşturduğu yönetim kademesi aranılan ve arzulanan bir yüceliktir. Farklı görevlerde olmayı adavet (düşmanlık) değil, muavenet (yardımlaşma) nedeni olarak görmek ve hayatın rol dağılımını iyi okumak erdemli insanların ön görüsüdür. Bir kere makama gelen görevini “liyakat” ile yapmak ve kitlesine “güven” vermek zorundadır. Atananların kendini atayanların, seçimle gelenin kendini seçenlerin teveccühüne layık olmaları ve güvenlerini emanet bilinci ile korumaları gerekmektedir. Bir taraftan yapmak ve onarmak için gelinen makamlar, diğer taraftan engel ve manipülasyonlar; imkânların, zamanın ve güvenin israfı ve suiistimali olduğu unutulmamalıdır.

                Herkes kişiliğine, şanına, statüsüne ve dünya görüşüne yakıştırdığı şeyleri yapar. Gün gelir insanlar yapması gerekirken yapmadığı, yapmaması gerekirken yaptığı şeylerden pişmanlık duyar. İnsanların yaptıkları ile hatırlandığı ve anıldığını söylemeye gerek var mı? Tarihte yıldız olan şahsiyetler makamlara geldiklerinde yanı başlarında irfan, izan ve vicdan sahibi kişilerden oluşan danışmanlar bulundurmuşlardır. Zira gaflet insanın yanı başındadır, makam ve mevki sahiplerini daha çok sevmektedir. Bundan dolayıdır ki büyük şahsiyetlerin hayatı incelendiğinde istisnasız hepsinin başucunda iyi bir ekibin olduğu görülecektir.  Başarılı yönetimin olmazsa olmazları arasında yetkin bir kadronun varlığı ortak kabul gören hususların başında gelmektedir.

               Makam sahiplerinin öz benliklerini test etmeleri ve yanı başlarında bulunun erkânı gözden geçirmeleri kendi yararlarına olacaktır. Her makam sahibinin hiç ummadığı bir anda bulunduğu yeri terk etmesi kaçınılmazdır. “Mahkemenin kadıya mülk olmadığı” meşhur bir değerlendirmedir. Bazen bulunan irtifadan tepe takla düşüldüğüne de tanık olunmaktadır. İyi şeyler yapma, hayır ile yâd edilmeye neden olacak icraatlarda bulunma imkânı varken bunu fırsat bilip değerlendirmek akıllı insanların şanındandır.

                Bir de toplum cephesinden konuyu irdelemekte yarar vardır. Muhaliflerinden biri Hz. Ali’yi toplum karşısında mahcup etmek için: Niye senden öncekilerin zamanında değil de senin döneminde kargaşa çıktı? Verdiği cevap altın harflerle yazılacak değerdedir. “Onlar benim ve benim gibilerin yöneticisi idi, ben senin ve senin gibilerin yöneticisiyim.” İdare edenler ile edilenlerin ilişkisi ancak bu kadar öz olarak ifade edilebilir. Literatürde “her toplumun hak ettiği tarzda yönetileceği” açıkça belirtilmiştir.

              Yetki kendi sorumluluğunun yanında başkalarının da sorumluluğunu üstlenmektir. Maiyetindekilerin durumunu bilmemek, duymamak, fark etmemek kabul edilir mazeret olamaz.  Her ne kadar yetkiyi elinde bulunduranın konumu stratejik ise de halkın bilinç düzeyi ve duyarlılığı da önem taşımaktadır. Herkes iyilik ve sorumluluk bilincini kuşanmalı, güzelde ve hayırda yardımlaşarak yüksek idari standartları  yakalamak için çaba göstermelidir. 

 

Bu yazıyı 1148 kişi okudu

 

        

Bu yazıya 5 adet yorum yapıldı

Yorum Yaz