Yolun sonu ve umarsız pişmanlıklar...
Yolun sonu ve umarsız pişmanlıklar..
Hayatının son anlarında yaşadıkları pişmanlıkları,hayal kırıklıklarını paylaşan varlıklı insanların öykülerini okudukça insan şöyle bir durup düşünüyor ve ne kadar tatminsiz ve şükürsüz bir yaşam sürdüğünü üzülerek görüyor...
Gerçekten aldığımız nefesin kıymetini,sevdiklerimizle geçirdiğimiz anın ve gördüğümüz,duyduğumuz uçsuz bucaksız mucizelerin değerini bilmiyor ve pervasızca harcıyoruz ...
İnsanoğlunun fıtratında nankörlük var ve temakarlık...
Hep daha fazla diye diye geçirdiğiniz ömrün son demlerine gelince yaşayacağımız pişmanlığın zerresini hissedebilsek kendimize çeki düzen verir kısacık ömrümüzün,bize bahşedilen harikaların tadını çıkarırız...
Son anlarımızda,yaşadıklarımıza bakıp tatlı bir tebessüm ile dingin bir ruh haliyle veda ederiz...Aksi takdirde incinen ruhumuz ve yüzümüzde pişmanlığın kesif sancısı ile keşke diye diye göçeriz bu yaşamdan..
Geçici olduğumuzu biliyoruz ama tam tersi istikamette yol alıyoruz..
Ölüm kapıyı çaldığında anlıyoruz ne kadar heba ettigimizi bu tadımlık yaşamı...
Yolun sonu olduğunu biliyoruz ancak o yol hiç bitmeyecekmiş gibi kendimizi kaptırıyoruz...
O zaman da ne kendimizi ne sevdiklerimizi mutlu edebiliyoruz...
Bırakıp gideceğimiz maddi zenginliğin peşine düşerek anı kaçırıyor sadece bir kefene sarılı gideceğimizi unutuyoruz...
Temakarlık ve açgözlülük gözümüzü kör etmiş,ruhumuzu tutsak eylemiştir...
Şükretmenin ve yetinebilmenin nimetinden faydalanamıyoruz...
Bütün mezarlık bu tür varlıklı ve herşeyi elde etmiş insanlarla dolu iken ve yaşam öyküleri,yaşadıkları ve yasayamadıkları ile birlikte okunuyorken hâlâ neden aynı yolu takip ediyoruz anlamak mümkün değil...
Neden hâlâ ders çıkaramıyor ve bir türlü hayatımızdan bu ihtirası,temakarlık ve şükürsüzlüğü çıkaramıyoruz gerçekten anlaşılır değildir...
Ahmet Timur