Yine Seçim, Yine Aday, Yine Aday Adayları

KÖŞE YAZISI

         Siyaset toplumları refaha çıkarmak adına gündemde sürekli var olan olgu, tavır ve ideolojik düşüncelerin genel adıdır diyebiliriz. Faşizmin ve diktatörlüğün hâkim olduğu bölgeler dışında, dünya genelindeki yeni oluşumların ve istenilen yönetim şeklini demokrasinin ana temeli olan seçimlerde halk kendisi belirler.

           Aslında faşizmin ve diktatörlüğün hâkim olduğu ülkelerde de halk rejime meydan okuma çabasına girmiş bulunmaktadırlar. Tunus, Mısır, Ürdün, Libya gibi ülkelerde halk şimdi ayaklanmış vaziyette, vesayetini hâkim kılma girişimindedirler. Yıllardır tek hâkimiyet altında yönetilen bir halk, askeri vesayet diktası ile monotonlaştırılmıştı.   

           Toplumlar kendi yaşam ideallerinin en güzel olması hasebiyle, kendilerini vekil sıfatında kabul eden kişileri bu seçimlerde seçer. Bu vekillerde seçilmişler olarak, halkı arkasına almış oluyorlar. Evet, halk benim yanımdadır, bana daha çok güveniyor deyip sırtını da sağlamlaştırıyor.

           Buna binaen halkı her halükarda yanında hisseden bir vekil tam anlamıyla halk odaklı olması da gerekir.

            Geçmişten günümüze baktığımız zaman sürekli vekiller gelmiştir ve gitmiştir… Yaptıklarıyla ve yapamadıklarıyla, ettikleriyle ve edemedikleriyle, hallederiz deyipte halledemedikleriyle, asıl konumunu unutup rüşvetini alıp iş görenleriyle, sürekli çatışmaya yol açanlarıyla, eşini dostunu hep bir yerlere getirme çabası içerisinde olanlarıyla gelip gittiler ve gidecekler.

          Vekillik sıfatını taşıyan bir insan neyi yüklendiğinin farkında olmalıdır. Milletinin hizmetinde olmayı bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Millete zeval getirmemeli, büyük bir özveri içerisinde aldığı her bir oyun hakkını vermelidir.

          Hangi partinin vekilleri kazanırsa kazansın hizmet onlar için bir bütünün genel adı olmalıdır. Ayrımcılığı bir kenara itip Türkiye’nin batısı ve doğusu arasında yâda güneyi ve kuzeyi arasında hiçbir farklılığa gidilmeden herkesi kucaklamalıdırlar.

GEÇMİŞİN SİYASETİ

           Adnan Menderes döneminin öncesi ve sonrasında hâkim olan darbeci ve elit kesimin, Siyaseti sadece kendi dar çerçevelerinde hapsetmesi sonucu ayrımcılığın ve çatışmacılığın anası ağlatılmıştır.

          Siyaset ve vekillik, ışığın sürekli yandığı binalarda, müziğin ve dansın son safhada olduğu, alkolü ise kendilerine bir gereklilik olarak adapte ettikleri dar bir alanın dar görüşlü kişilerince sürdürülen bir olay olarak gündemde yerini almıştı.

          Halk onlar için sadece bir piyon niteliği taşıyordu. İstenilen kişiler oy kullanabiliyor, istenilmeyenler kullanamıyordu. Vatandaş olmak, hak talep etmek bir hayal ürününden başka bir şey değildi. O günlerden bu günlere dayanan bir siyaset profilini izleyen ve yaşayan sadece halk oldu.

          Bu sıkıntılı günler Adnan Menderes, Turgut Özal, kısa bir dönem olsa da Necmettin Erbakan’ın başbakanlıkları dönemlerinde daha ılımlı ve demokratik bir ortam halindeydi. Ama genel anlamda halk, halada sömürülme malzemesi olarak bir kenarda bekletiliyordu.  

          Halkımız her zaman bir kıvılcımı bekledi. Kendisine sahip çıkabilecek bir ekolü sabır dağarcığında sakladı… Ve bu kıvılcım Ak Partili Recep Tayyip Erdoğan’a nasip oldu.

          Sayın Başbakan, cesareti, dik duruşu ve muhafazakâr kimliği ile geniş bir kitlenin ayak sesi oldu. Genel anlamda da daha önce dile getirilemeyecek konuları bile yerine getirmeyi başardı. Kimseden çekinmeden, titiz bir siyasi üslupla yoluna devam etti ve ediyor. Bu şekilde yapılan bir siyaset, göründüğü gibi Türkiye’yi hem kendi bazında hem de dünya genelinde saygın bir konuma getirmiştir.

          Demek istediğim partilere aday adayı ya da aday olacak kişilerin, hakkaniyet içerisinde bir yapıya sahip olmaları ve menfaatperest bir yaklaşım içerisinde bocalamamalarıdır.

          Koşullara baktığımızda aday adaylık sürecini Ak Parti önde götürecek gibi gözüküyor. Bu yüzden özellikle Ak Partiden aday adayı olacak kişilerin bir ceket birde kravat takıp bende adayım, tutmasa da adım kalır şeklinde bir tutum sergilemeleri yanlış olur. Geçmişte yapılmadı mı? Yapıldı. Sonuç, milletimiz adına sadece bir fiyasko. Ak Parti adına ise; zaman zaman oy kaybettirmekten başka bir şey değildi.   

        Ayrıca kimileri, bu millet geçmişi çabuk unutuyor, diyormuş. Sözüm onlara, aksine unutmuyor. Bazı olayları, hele kendisine atfedilen ve sanki bir deneme tahtası gibi ya da kuzu misalini hep benimsettiren kişileri hiç unutmuyor. İnönü dönemini de unutmuyor, koalisyon dönemini de, Mardin’de her dönem değişen milletvekillerini de 

Saygılarımla…