Yerel Kızılay!

KÖŞE YAZISI

Deprem!

Yaşadığımız coğrafyanın en acı gerçeklerinden biridir.

Dün Marmara, bugün Van, yarını Allah bilir.

İlkokulda anlatmışlardı bize. Doğal afetleri ve bu afetlerle mücadele eden kurumları.

Kızılayı anlatmıştı öğretmenimiz ama sadece anlatmıştı, göstermemişti,

Göstermemişti çünkü ne ilimizde ne ilçemizde yoktu zaten.

Sahi ya; Kızılay’ın merkezi neden sadece Ankara’da?

Büyüklerimizden çok dinledik, ihtiyacı olana balık vereceğine balık tutmayı öğret laflarını

Laflar tamam da icraat neden sınıfta kalıyor!..

Doğal afetler, Kızılayın karnesine yazılan notsa eğer,

Büyüklerimizi bilmem ama gençliğin verdiği not kırık.

Diyorum ki her il kendi Kızılayını kursa,

Ve bu Kızılayın başında sivil savunma müdürlükleri dursa,

Yaptığı tatbikatlarla adeta balık vermeyi hedefleyen sivil (s)avunma müdürlükleri,

Balık tutmayı öğreten müdürlükler olursa,  

Fena mı olur?

Vallahi de billahi de fena olmaz…

Her ilimizde bir afet deposu oluştursak,

İlimize yetecek kadar büyük olacak bu depoları yine bizler doldursak,

Bu anlamda balık tutmayı öğrenmiş olmaz mıyız?

Bir doğal felakete uğradığımız anda da,

Hiç kimseye ihtiyaç duymadan,

Felaketin altından anında kalkmaz mıyız?

Vallahi de billahi de kalkarız…

Doğumuzun batımıza, kuzeyimizin güneyimize en çok ihtiyaç duyduğu şeyin ne olduğunu herkes bilir aslında;

Kardeşlik…

Çadır, battaniye ve soba kardeşliğinden söz etmiyorum.

Müge Anlı gibilerinin beni insanlığımdan utandıran kardeşliği de değil tabi ki,

Benimkisi, gönüllerle ısıtılan kardeşliktir.

Kendi yaşadığı bir doğal afeti,

Yerel Kızılayı ile beltaraf ederek,

Ve Müge Anlı gibi insanların ağzından çıkacak densiz lafların da asla duyulmayacağı bir Türkiye için;

Bir genç olarak umutsuz değilim…