Yeni Siyaset Tarzı: Katılarak Üretmek
Son yıllarda dünya genelinde yaşanılan kaotik süreç
genel anlamda siyasi tıkanıklığa yol açmaktadır. Bu tıkanıklığı gidermenin yolu
politik güçler çareyi kolaycılığa kaçmakta bulur. Ne demek bu ve bunu kimler
daha çok yapıyor?
Siyaset üretememek bir anlamda sosyal, siyasal ve
ekonomik sorunlara çözüm gücü olamamaktır. Bu bir tıkanıklıktır ve bundan kurtulmanın
tek yolu askeri güce başvurmak olmaktadır. Bunu ise daha çok dünyada küresel
güçler yapmaktadır. ABD başta olmak üzere Batı Avrupa ülkeleri ve Rusya bu
kategoride yer almaktadır. Bu güçler, siyaset üretememenin neticesi olarak
Ortadoğu’yu deyim yerindeyse, halklar aleyhine cehenneme çevirmiş
bulunmaktadır.
Halk arasında bir söz vardır: Eğer bilginiz
tükenmişse güç kullanacaksınız; güç anlamında zayıf iseniz yanlışta inat
edersiniz ve yalan söylemeye başlarsınız. Genel anlamda Ortadoğu başta olmak
üzere Küresel Güçlerce yaşanmaz hale getirilen dünyanın her bölgesi bu felsefe
ile idare edilmektedir. Bu felsefenin iz düşümleri lokal olarak kimi ülkelerin
iç siyasetini etkilemektedir doğal olarak.
Ortadoğu bölgesinin en önemli ülkelerin başında
Türkiye gelmektedir hiç şüphesiz. Son yıllarda Küresel güçlerin siyaset üretme
yerine askeri güç kullanma felsefesinin etkisiyle Türkiye’nin de başı bir hayli
ağrımaya başladı. Önce komşu ülkeler yaşanmaz duruma getirildikten sonra çok
geçmeden bu ülkelerde Türkiye’ye doğru göçler başladı ve sınırlara milyonlarca
insan dayandı. Kuşkusuz bu, rastlantı değildi ve bir proje olarak hayata
geçirilmeye çalışmanın bir neticesiydi. Milyonları aşan bu insanlar,
Türkiye’nin artık bir iç sorunu haline gelmeye başladı. Bu göçler, bir süre
sonra Avrupa ülkelerini istikamet olarak seçti ve denizleri ilkel botlarla
aşmayı göze alarak hareketlenmeye başladı. Bu süre içerisinde binlerce göçmen
botları bat/ırıl/mak suretiyle denizlerde boğuldu. Bu sürecin sembol ismi Alan
Kurdi adlı boğulan bebek oldu. Artık bu göçler batınında bir sorunuydu hem de
vicdanlardaki sorun.
Türkiye’ye yapılan bu göçler ise hem iktidarın hem
de muhalefetin adeta nur topu sorunu haline geldi ve hala büyük bir sorun
olarak iç siyasetin gündemini belirler durumdadır.
İktidar yanı başında cereyan eden gelişmelere göre
dış politika üreterek sürece kayıtsız kalmak istemedi. Muhalefet ise hep bu
sorun üzerinden iktidara yüklenerek politika geliştirmeyi tercih etti.
Katılarak
Siyaset Üretme Milli Güçle İlgilidir
Muhalefet sürece dahil olmadan strateji izlemeyi
seçti ve hala bu stratejisini sürdürüyor bu konuda. Burada muhalefet derken CHP
ve HDP’yi kast ediyoruz.
Son dönemlerde Milli Güç veya Milli İrade kavramları
tartışılmaya başlandı. Bu kavramı daha çok iktidar partisi olan AK Parti
kullanır oldu. Buna içerlenen CHP de kendini Milli İradenin bir parçası
sayılmasını istedi. Doğrusu da buydu ve CHP de bu iradenin büyük parçalarından
biridir; zira yüzde 25’lik bir oy oranına sahiptir.
Türkiye’nin son dönemlerde zor bir süreçten geçtiği
aşikar. İçte artan terör olayları ve dıştan dayatılan ekonomik sıkıntılar
ülkeyi ve toplumu kuşatma ve teslim alma amacını göstermektedir. Tehlikeyi
sezen MHP, sürece katılarak sorunlarla baş edebilme yolunu seçti ve bu anlamda
siyaset üretmeye başladı. CHP ve HDP hala dışarıda kalmayı tercih ediyor. Bu
duruş, adeta topu dışarıya atmaya benziyor. Bu durum bu partilerinin güç
erimelerini beraberinde getirmektedir. Nitekim HDP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde
80 milletvekili kazandığı halde birinci parti olan AK Parti ile koalisyon
hükümetini kurmayı reddederek gücünü eritti ve bu şekilde tarihi bir fırsatı
kaçırmış oldu. En büyük muhalefet partisi olan CHP de bütün gücünü iktidar
partisini sadece engelleme
yolunda harcamaya devam etmektedir. Büyük bir siyasal enerji kaybına neden olan
bu tutum, partiyi kitle nezdinde zayıflatmakta ve antipati durumuna
getirmektedir.
Başkanlık Sisteminin tartışmalarında da CHP ve HDP
daha çok iktidar partisini engelleyici bir tutum izlemekte ve “Erdoğan Takıntısı”na göre konum
almaktadır. Dar ve sığ olan bu yaklaşım ülkede hem muhalefet olgusunu
zayıflatmakta hem de sosyal demokrasinin gelişimini engellemektedir.
Bizce bütün siyasi partiler Başkanlık Sisteminin
yoğunca tartışıldığı bu dönemde sistemle ilgili her partinin sözü ve projesi
olmalıdır. Bu ülkede, parlamenter sistem siyasal ve toplumsal sorunlara kalıcı
çözüm bulamadı. Örneğin bu sorunların başında Kürt sorunu gelmektedir ve bu
sorun ekonomik ve sosyal anlamda ülkeye enerji kaybettirmeye devam etmektedir.
Öyle bir içerikte hazırlanmalı ki başkanlık sistemi bunda bütün partilerin
talepleri ve önerileri yer almalıdır. Bunun adı katılarak siyaset üretme olur.
Artık çember dışına çıkarak sorunlara çözüm gücü olunamayacağı gibi politika da
üretilemez. Yeni tarz siyaset anlayışı budur. Birlikte çözüm bulmak, birlikte
çözüm gücü olabilmek. Bu şekilde bir politik duruş toplumsal kutuplaşmayı da
önleyecek ve iç barışı da tesis etme yolunda bir kilometre taşı olacaktır.
Saygıyla