Yeni Ortadoğu'mu? Yeni Türkiye mi?
Son zamanlarda muhakkak ki temeli çok önceden atılmış baş döndürücü gelişmeler yaşandı. Herkes farklı bir pencereden bakıp bu gelişmeleri yorumladı. Ben de gözüm ve gönlümle bir değerlendirmede bulunmuştum.
Ortadoğu’daki gelişmelerin arkasında A.B.D ve uluslararası güçler olduğu yönünde hemen herkes hemfikirdir. Muhakkak ki bu yorumlarda yanlışlık yok ama bizim durduğumuz nokta itibarı ile eksiklik olduğu kanısındayım.
Tunus ve Mısır’daki yönetim değişikliklerinde iktidardaki güçlere sayısız kez çağrılar yaparak yönetimi bırakmaları konusunda uyarılarda bulunduk.
Libya’daki sürecin orta yerinde, sürecin başından sonuna kadar yönetim değişikliği için çalıştık, Trablus düşerken dışişleri bakanımız Trablus’ta muhalif grupların liderlerini birleştirip koordinasyonu sağlamak için toplantılar yapıyordu.
Suriye devleti ile neredeyse savaşın eşiğindeyiz, Suriye’nin demokratikleşmesi için bu kadar riski göze almamız gerekir mi? Suriye yönetiminin halkına karşı neler yaptığını veya Suriye’ de yaşayan Kürtler in kimliksiz olduğunu yeni öğrenmedik ki. Denilebilir ki yeni oluşacak yapı bize zarar verebilir, Şu anda yaşadığımız sıkıntıların çoğunun kaynağı Irak olmasına rağmen Irakta yeni oluşan yapıya hiç bu kadar müdahil olmadık. Projenin asıl sahiplerinin izin verdiği kadar müdahil olabiliyoruz. Irak’ ta oluşan yeni yapı içerisinde bize ekonomiden pay verildi, çünkü Irak’ın yeniden yapılanmasında rol alan büyük firmaların çoğu Türkiye ye ait şirketler. Bunlar bizim gözümüz ile görebildiğimiz çalışmalar.
Kim ne derse desin yumuşak devrimlerle yönetimleri değiştirilen Mısır, Tunus Libya ve değiştirilmeye aday Suriye; ekonomik, sosyal, siyasi ve askeri anlamda zayıflatılmışlardır. Bu ülkeler çok uzun bir süre iç karışıklık, mezhep ve etnik çatışmalar ile boğuşacaktır.
Bütün bu gelişmelere paralel olarak Türkiye topraklarına konuşlandırılacak füze kalkanı.
“ İyi ama kimi kimden korumak için?”
Öyle sanıyorum ki en büyük darbe İran’a vurulacaktır. Çünkü fotoğraf karelerini yan yana getirdiğimizde İsrail devleti için tehdit unsuru olabilecek her yapının bir şekilde zayıflatılıp İsrail in güvenli bir şekilde yaşamını sürdürmesi çabası görülmektedir ve bütün bu çalışmanın zihnimize kazınmaya çalışılan adı “Arap Baharı”dır. Arap halkı son yüz yıldır kışı yaşamakta, her kışın ardından bahar gelir ama sanırım beklenen bahar bu değildi. Bunun adı olsa olsa “yalancı bahar” olur.
Başbakanın İsrail’ e karşı olan söylemleri ile orta doğuda popülitesi yükseltilen Türkiye’nin bu sürece çok aktif katıldığı ortada.
Mavi Marmara olayında verdiğimiz onca cana rağmen İsrail i satmayan bir A.B.D’nin yaşanan bu gelişmeleri lehimize çevirip şekillendirmeye izin verme ihtimali var mı? Elbette hayır, o zaman Suriye ‘ye müdahale etmek için neden sabrımız kalmıyor ve oluşacak yeni yapıların bizim kontrolümüzde olacağını kim garanti ediyor. Mısır devletine yönelik laiklik tavsiyemiz çok sert tepki görmedi mi? Hiç bir insanın ölmesini istememek çok doğru ama söylemlerimiz ile eylemlerimizin varacağı son noktanın aynı olmadığını şimdiden görmek mümkün.
Biz irademizin dışında akan bir suya yön mü veriyoruz? yoksa kaynağın başında sondaj yapıp değirmene su mu taşıyoruz?
Yaşanan bu süreçte Yeni Ortadoğu mu? Yeni Türkiye mi? , bize biçilen role bakıp sormakta fayda var.
Biz bu sürecin neresindeyiz?