Yanlış soran doğru cevap bulamaz!
İnsan kimyası ruh ve bedenden teşkil edilmiştir.
İlahi bir nefha olarak ‘Ruhullah’ her türlü ulvi, latif, yüce ahlaki ve insani değerleri ifade eder.
Bütün uzuvlarıyla bedeni oluşturan anatomiyi ise balçık, atık su, ve türevleriyle ‘toprak’ ifade eder.
İnsanın temel ihtiyaçları, zaafları, hisleri, beklentileri, açmazları, umutları ve korkuları bidayetten beri hiç değişmemiştir.
İlk insanla beraber başlayan ve ilkel-modern, köylü-şehirli, kadın-erkek, zenci beyaz tüm insan neslinde var olan temel ihtiyaçlar ve dürtüler aslında aynıdır.. Sadece seviye ve düzey olarak değişir.
Açlık ve açlığını giderme dürtü ve arayışı..
Güvenlik ve korkuyu aşma dürtü ve arayışı…
Cinsel tatmin ve haz alma dürtü ve arayışı…
Mülk edinme, sahiplenme, hükmetme, beğeni ve kusursuzluk dürtü ve arayışları…
Bu dürtüler ve bunları karşılama arayışları zaman, mekan, imkan, cinsiyet, renk, ırk, dil, inanç, coğrafya ve kültür farklarına rağmen hep var oldu/olacaktır.
Bir başka husus da, insanların taşıdığı ortak potansiyeldir. Cimrilik-cömertlik, iffet-hayasızlık, korku-cesaret, itatat-emir, nankörlük-sadakat, hatırlama-unutma, ihanet-sadakat…
‘İnsana potansiyel olarak fücur ve takvayı zerk etttik’ diyor Kuran-Kerim. (Şems:7)
İnsanın kişiliğini ve kimliğini; iradesini/tercihini hangi yönde ve ne şekilde/oranda ortaya koyması belirler.
Yani insanın kimliğini belirleyici olan duruşudur.
* * *
Kapitalizm hayatı maddîleştirme, hatta eşyalaştırma sürecidir der Süleyman Seyfi Öğün. Ve devamla; Olgun insan, ister gelenekten gelsin, ister modernliğin standartlarında tanımlansın bir şeyleri reddedebilme yeteneği kazanan kişidir. Bu eğer yaygınlaşırsa tüketimi baltalayacaktır.
Hayatın eşyalaştırılması ve alınır satılır cins bir metaya dönüştürülerek değerlerden koparılması kadar ürkütücü bir şey olabilir mi?
İki insan veya insan gurubu bir araya geldiğinde daha çok neler konuşuluyor olduğuna baktığımızda nasıl da insanın metalaştırıldığını anlayabiliyoruz.
Muhatabımızın daha önce cömert iken cimrileşmeye başladığını mı;
İffet hususundaki hassasiyetinin azaldığını mı;
Ailesine olan bağlılığının hovardalığa dönüşmesini mi;
Sosyal alanda hizmet vermekten yorulup kabuğuna çekilmesini mi;
Affedici, bağışlayıcı, merhametli ve şefkatli olmaktan çıkıp intikam ve öfke hislerine kapılmaya başladığını mı;
Helal-haram sınırları üzerinde hassasiyet gösteren takvalı biri olmaktan uzaklaştığından sıradanlaşmaya başladığını mı;
İnanç ve ahlak değerlerini eksene alan ilişkilerinden uzaklaşarak ırk, aşiret veya gurup asabiyetine kapıldığını mı konuşuyoruz?
Eğer muhatap kişi veya kişilerle bu minvalde konuşarak gündem oluşturabiliyorsak ne ala!
Bedenimize hükmetmeye ve bedenimizi metalaştırarak kendi ürettiklerinin pazarı haline getirilmemişiz demektir.
Ama karşılaşan insanlar şu düzlemde konuşuyor ve gündem oluşturuyorsa benliğimiz işgal ve esaret halindedir demektir.
Daha önce bu kadar kilolu değildin; niçin buna izin verdin?
Yüzündeki kırışıklıklar artmış mı?
Yağ mı bağladın yoksa? Beden ölçülerin değişti mi?
Vücudun kıllandı mı? Berberini mi değiştirdin? Bıyıklarına ne oldu? Sakalın rahmani mi?
Hangi mağazadan alış veriş yapıyorsun? Giyindiğin marka ne? Renk uyumu tamam mı?
Hala o model arabayı mı kullanıyorsun? Oturduğun site hangisi? …
Şekerli mi içiyorsun çayı; artık trend şekersizde?
Bu soruların bir kısmı veya bazen anlamlı ve gerekli de olabilir; ama tanıma/tanımlama, kaygı, ölçü ve kriter bu tür sorulara verilen cevaplardan oluşuyorsa hüsranımız başlamış demektir.
Ruhumuzu örseleme pahasına bedenimizi parlatıyoruz demektir.
Bedenimizi semizlemek uğruna ruhumuzu zayıflatıyoruz demektir.
Estetik ve fiziki kaygıları ahlak ve şahsiyetin önüne çıkararak beden fetişizmi yapıyoruz demektir.
Gündelik hayatımızda, ilişkilerimizde, ilgi ve dürtülerimizde hangi sorulara karşılık bulmaya çalışmaktayız?
İmkan, coğrafya, zaman ve statü ile alakalı olarak değişen boyutta insan durumuna göre gereğini yapar.
Ama tüm insanlarda ve her zaman ve coğrafyada duygu, beklenti, zaaf veya güç olarak bulunan ‘insani’ ihtiyaç ve dürtüler şekil ve düzey farkıyla hep olagelmiştir.
Doğru sorulara ulaşarak anlamlı cevaplar bulmak için aklıma Ali Şeriati’nin iki eseri geliyor; Medeniyet ve Modernizm, bir de; İnsanın Dört Zindanı.
Sorularımız hem kimliğimizi, hem de kişiliğimizi ele vermektedir.