diorex
ARTUKBEY

Yangın

Yangın

Yaz sıcaklarının yüksek derecelerde seyretmesi ile birlikte boğulma vakaları, orman yangınları derken cezaevi yangınları gündeme düştü. Öncelikle Şanlıurfa E Tipi Kapalı Cezaevinde çıkan yangında yaşamını yitiren 13 kişiye Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Cezaevleri sürekli yanan insanların yeri olmuştur. Kimi hasretle sevdiğine kavuşmak için yanmakta kimi haksız bir şekilde yatıyor olmasına yanmakta. Cezaevlerinde gönlü, yüreği yanmayan kimse yok gibidir. Cezaevinde bulunanların halini ancak cezaevine yolları düşenler bilir. Bu cezaevi hele hele Türkiye gibi bir ülkede ise sevda ateşi ile yanmayanlar veya haksız yere yattığını düşünmeyenler içinse gerçek bir yangın yeri olarak ortaya çıkmaktadır.

Türkiye’de ki cezaevlerinin tarihi sürecine bakıldığında cezaevlerinin pek temiz bir geçmişi bulunmamaktadır.  1980 ve sonrasında ki cezaevleri şartları bugüne kadar pek değişmiş değildir. Kimi sanıklar cezaevinde iken öldürülmüşlerdir.  Cezaevine alınan insanlar gece yarıları cezaevinden alınıp operasyonlara götürülmüşlerdir. Hayata dönüş operasyonu hakeza aynı. Pozantı cezaevinde ortaya çıkan rezalet, Osmaniye cezaevinde mahkumlara işkence etmeler. Bu tür hadiseler çoğaltılabilir.  2012 yılı itibari ile cezaevlerine bir bakalım. Hemen yanı başımızda bulunan Mardin Kapalı Cezaevi kapasitesi 430 kişi olmasına rağmen 1000 civarında tutuklu ve hükümlü cezaevinde kalmaktadır. Kaba tabirle tek kişilik yatakta 2-3 kişi kalmaktadır. Çıkan yangında 13 kişinin yaşamını yitirdiği Şanlıurfa cezaevinde ise kapasite 300 küsur kişi iken cezaevinde tutulanların sayısı 1000 civarında yani ortama bir yatakta 3 kişi kalmaktadır. Metrekare bazında değerlendirildiğinde metrekareye bir insan düşmektedir.  Tutuklu ve hükümlüler adeta birbiri üzerine istiflenmektedir. Ranzalar odalara sığmadığından büyük bir kısmı yerde yatmakta. Yaz sıcaklarının artması ile tutuklu ve hükümlülerin oksijen almaları neredeyse imkansız hale gelmekte,  WC ler sıra ile kullanılmakta, su günde 4 saat verilmektedir.  Yeme, içme, banyo, iaşe bedelini talep gibi sair konuları saymıyorum bile. Sevk nedeni ile mağdur olanlar ve sevk sırasında ölen mahkumlar ise işin çabası.

Türkiye’de insan kanun önünde adeta bir suç işleme makinası gibi algılanmıştır. Bu nedenle yapılan yeni Ceza Kanununda güya yeni kriterler getirilme bahanesi ile suçların cezaları ağırlaştırıldı. Zamanaşımı artırıldı. Tutuklama istisna olması gerekirken kural haline getirtildi. TCK da yapılan değişikliklerin temelinde suçların işlenmesinin önüne geçme güdüsü vardı.

Gelinen noktada cezaevlerinin dolduğunu görmekten başka bir sonuç elimizde bulunmamaktadır. Yeni cezaevlerinin inşası, güneydoğudaki cezaevlerinde bulunan mahkumların ailelerinden uzak illere sevki, tutuklanmalar için yeni istihdam alanları oluşturma amacı dışında bir amaç taşımamıştır.

Devletin görevi sadece suç işleyenleri cezalandırmak değildir. Cezalandırırken de hukuk kuralları içerisinde davranmak durumundadır. Cezaevleri devletin hüküm ve tassarufu altında olan yerlerdir. Buralarda tutuklu veya hükümlülere karşı yapılan her türlü eylem ve davranıştan devlet sorumludur.  Devlet gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Cezaevlerinin kapasitelerinin üzerinde tutuklu ve hükümlü ile dolduğunu bilmeyen yok. UYAP üzerinden Adalet Bakanlığının bu sayılardan dakika dakika haberi olmaktadır. Yine TBMM Meclis İnsan Hakları Araştırma Komisyonunun son aylarda yapmış olduğu bir sürü cezaevi denetim raporları mevcut. Baroların hazırlamış olduğu ve Bakanlığa bildirilen raporlar biliniyor. Bütün bunlar ortada iken bu yangının vantilatör yüzünden çıkmasında birinci derecede idare sorumludur. Yangın bangır bangır geliyorum demesine rağmen yangını görmek için 13 kişinin can vermesi gerekiyormuş. Mehmet Ağar için yüksek güvenlikli cezaevi bulma derdine düşen devlet; meydana gelen yangında hayatlarını kaybeden canlarının bedelini de ödemelidir. Bu bedel etkin bir soruşturmanın yapılması, sorumluların meydana gelen ölümlerden sorumlu tutulması ile sağlanabilecektir. Bu işte sorumluğu bulunan idareciler kim olursa olsun, isterse Bakan olsun mutlaka yargılanmalıdır. Bunun hesabı halka verilmelidir.

Bu olayın hesabı verilse dahi caydırıcılıktan uzak toplumsal yaşam kültürümüz ile bağdaşmayan cezalar günü kotarma dışında bir anlam taşımamaktadır. Bu nedenle verilen ve uygulanan cezalar suç işleyen bireyi ıslah etmeye yönelik olmayıp bireyi suç makinesine dönüştürmektedir.  Bu uygulamalar devam ettiği müddetçe cezaevleri daha fazla insanla dolacak, ateş bacayı saracaktır.

Yorumlar

Image
ERDAL
27.06.2012 / 10:04

AYNEN hÜSEYİN ARKADAŞA KATILIYORUM.YANGIN ÇIKMASI MI LAZIM BURDA YATAN İNSANIN YERİNE KENDİMİZİ KOYALIM.LÜTFEN YETKİLİ YERLERE SESLENELİM.GEREKENİ YAPIN.BİRDE AVUKAT BEYE TEŞEKKÜR EDERİZ BU KONULARA DEĞİNDİĞİ İÇİN

Image
HÜSEYİN
23.06.2012 / 19:34

YAZARIMIZDAN ALLAH RAZI OLSUN KALEMİNİZE YÜREGİNİZE SAGLIK YILLARDIR BABAM CEZA EVİNDE BİZDEN UZAKTA NAKLINI BURAYA ALAMIYORUZ BURAYA GETİRMEK İÇİN BİZDEMİ YANGIN ÇIKARALIM VEYA YANGIN ÇIKMASIMI GEREKİYOR.......

Image
muhammed
20.06.2012 / 10:39

Elinize sağlık. Ama ölüm evlerinde yapılan zulümler yazmakla bitmez. Hangi ölüm evinden bahsedeceksin. Adana mı? Osmaniye mi? Pozantı mı? Mardin mi? Kurulan A takımlarından mı sevk zulümlerinden mi sakal bırakmış diye dövülenden mi? Çırılçıplak soyunmak zorunda bırakılarak sergilenen gayri insani davranışlar mı? Bir de bakanlığın ismi adalaet! adalet değil belki zulümat bakanlığı.

Yorum Yaz