Yalakalık…

İnsan
beyninin ayırt edici özelliği olarak ortaya çıkar zeka ve onun eşliğinde,
bulunduğu ortama uyum sağlayabilme kabiliyeti.
Doğa
karşısında, hayata gözlerini açtığı an itibariyle en zayıf varlık olduğumuz acı
bir gerçektir.
Diğer canlılardan
ve yaşanılan ortamdan daha tehlikeli olan insan ilişkileri, bütünlük halinde
yansır var olma kavgamıza. Karşılıklı iletişim, ilişki biçimi ve toplumda kendi
statüsü içinde var olma savaşının içerisinde sarmalar, sunduğu maddi koşulların
acımasızlığı içinde hepimizi.
Yaşam
karşısında pozisyon almamızı sağlayan, varlığımızı koruyan, evde, okulda, işte,
ömrümüzün birçok safhasında kullanılan ve tamamen “Adem Evladına” has olan bir
özelliğimiz var ki; ne emek ister, ne özel kurs, ne yabancı dil ister ne de
dirsek çürüten diploma...
İster
varlığını idame mazeretinde güce tapma diyelim, ister makamı ve konumu korumada
gereklilik diyelim; şaklabanlık, arsızlık, onursuzluk, yağcılık, dalkavukluk,
onun bunun sözü lafın özü her daim alıcısı bulunan, satanın sırtını yere
getirmeyen essah bir sanattır, yalakalık.
Geçmişten
gelen bilgi ve birikimleri stoklayabilme ve bulunduğumuz ortama adapte olabilme
özelliğimiz diğer tüm canlıları arkada bırakmada yarattığımız medeniyet kadar
birbirimize, anlayacağınız insan insana, menfaatlerimizi öne çıkarma veya koruma
noktasında da kullandığımız bir davranış şeklimizdir, yalakalık.
Şu fani
dünyada diğer canlılar arasında pek olmasa da insana has olan, uygulanış ve
sergileniş oranınca haysiyetsizlik içeren bir mizaçtır, yalakalık.
Çoluğuna,
çocuğuna, eşine, can arkadaşına gösteremediğin ilgi ve hassasiyeti; menfaat
beklediğine cömertçe açıp, kul köle olma tabirine olan yaşanmışlıkla resmetmektir,
yalakalık.
Kendinden
daha varlıklı birine yaranmaya çalışıp avantaj elde etmeye çalışırken bol
iltifat, eğilip ve bükülmedir, yalakalık.
Kendine
olmayan saygınlığını, saygınlığı olan birilerine yaranarak kapatmaya çalışıp,
değersizliğini başkasının değerliliği nezdinde fiyatlandırmaya çabalamaktır, yalakalık.
Sosyal
bitmişlik ve kişisel başarısızlığın el ele, inkarla iftiranın kardeş olduğu,
lakin utanma ve bakışı kaçırmanın asla buluşamayacağı durumlardır, yalakalık.
Herkesin bir
başkası olmayı istediği yerküre üzerinde kimse kendisi kalamazken, ruhsal
doyumunu gerçekleştiremeyenlerin, kendi güçsüzlüklerini başkalarının üzerinden
kapatmaya çalıştıkları kara deliklerdir, yalakalık.
Horlanan ve
aşağılanan kişiliklerini kendilerini horlayan ve aşağılayanlara adayıp, onlara
yaranarak boş geçen hayat derslerinden dahi ders alamamaktır, yalakalık.
Hele hele şu
cafcaflı seçim hikayelerinde.
Hikayenin
başkahramanı olmayı zaten geçtik, figüranı dahi olamayacağını bilmenin acısını
kalbine gömme pahasına, atılacak kemiği sevgi dolu kuyruk sallayışlarıyla
beklemektir, yalakalık.
Gerçi zaman
meçhul, kader meçhul, kaza meçhul…
Yalakalık da
zaman ve mekanın şartlarına göre değişiyor.
Şimdilik,
olası erişilecek koltuğun sıcaklığı hürmetine, genelde tüm adayların halka olan
yaklaşımında başı çekiyor, yalakalık…
Tıpkı…
Yarın
kazanamayan adaylar, hüzünleriyle baş başa kendi köşelerine çekilirken…
Kazananın
karşısında, menfaat, çıkar, ikbal, makam beklentileriyle dolu binlerce kişinin…
Halk kadrosunda,
hazır ol komutuyla bekleyerek…
Haykırışın
vücut bulduğu sosyal organizmadır, yalakalık!