Ve 29 Ekim 1987
Ve 29 Ekim 1987.
Bilal'de can evinden vuruldu. Yaprak yaprak düştü şehid kanlarının karıştığı toprağa.
Görün dağlar görün nasıl döne döne savaşıldığını.
Görün sözlerinde duranları ve sonrakilerin nasıl sözlerinde durduklarını.
1967′de İzmir’in Ödemiş ilçesinde dünyaya gelen Bilal Yaldızcı, ailenin tek erkek çocuğuydu. İki de kız kardeşi vardı. Ailesi, tek erkek çocuk olması sebebiyle üzerine çok düşüyordu.
12 Eylül 1980 darbesi, İran devrimi ve Afganistan’ın Sovyet Rusya tarafından işgal edilmesi 80′li yılların en önemli üç olayıydı. Bu üç olay gençliği oldukça etkilemişti. Özellikle Afgan cihadı, gençliğin birinci gündem maddesiydi. Lise yıllarında olan Bilal de Afganistan cihadıyla yakından ilgileniyordu. Bilal Afganistan cihadına hazırlık için arkadaşlarıyla birlikte sürekli Bozdağ’a tırmanırdı.
Liseyi bitirdiğinde Afganistan’a gitmeye karar verdi. Bilal, evden ayrılırken ailesine Pakistan’a üniversite okumaya gidiyorum, demişti. Bilal Türkiye’den Afganistan’a giden ilk Müslümanlardandı. Bilal önce Pakistan’a, oradan da cepheye katılmak için Afganistan’a geçti. Penşir Vadisi’nde Ahmet Şah Mesut’un birliklerine dâhil oldu. Ahmet Şah Mesut, kendisini çok sever ve ‘Abdullah misafir’ diye hitap ederdi. Hindikuş dağlarında Ruslara karşı yürütülen amansız mücadelenin her safhasında yer aldı. Dönüş vakti gelip çatmıştı. Bilal, hazırlığını yapmış, silahını teslim etmiş, arkadaşlarıyla vedalaşmaya hazırlanıyordu. Ahmet Şah Mesut’tan haber geldi. Bütün mücahit gruplar, Pakistan sınırına yirmi beş kilometre mesafedeki Rus garnizonunu kuşatacaktı. Bilal bir türlü dönmek istemiyordu ve o kuşatmada bende olmalıyım diyerek, mücahit grupların arasına karıştı. İkindiye doğru Rus garnizonu kuşatıldı. Yoğun çatışmalar başladı. Silah sesleri, tekbirlerle birbirine karıştı. Kendinden geçen mücahitler, şehadete koşmak için adeta birbiriyle yarışıyordu. Bunların arasında Bozdağ’ın heybetli delikanlısı Bilal de vardı. Birkaç saat süren çatışmada Rus garnizonu ele geçirildi. Pakistan’la Afganistan arasındaki en büyük engel de ortadan kaldırılmış oldu. Bilal bu çatışmada şehit olmuştu. Bilal şehit olduğunda henüz 20 yaşındaydı. Çiçeği burnunda bir genç daha şahadet şerbetini içmişti. O Rabbine verdiği ahdi yerine getirmişti. Allah yolunda can vermek için cihada çıkmış, dünya nimetleri Rabbine verdiği söze sadık kalmasını engelleyememişti. Şahadeti arzulamış ve vuslata ermişti. Vuslatın ardı sıra koşmuş, savaşmış ve muradına ermişti.
Bilal yaldızcının ailesine yazdığı son mektup:
“Hamd ezeli ve ebedi, Rahman ve Rahim olan Allah’a… Salât ve
selam o’nun Resulü, tek hayat önderimiz Hz. Muhammed (sav)’e, al
ve ashabına ve O’nun yolunda giden inananlara.
Sevgili anneciğim, babacığım ve kardeşlerim,
Bugün Pakistan’a geleli iki buçuk ayı geçti. Şu anda Afganistan’a
doğru ‘yola çıkmayı bekliyoruz. Biraz sonra hareket edeceğiz. ALLAH (cc) niyetimi halis, ayaklarımı hak yol üzere sabit kılsın.
Fırsattan istifade bunları yazıyorum. Bunu artık bir mektup mu kabul edersiniz yoksa bir vasiyet mi nasıl dilerseniz.
Afganistan’da gitmeyi planladığımız yer İşkemiş-Tahhar bölgeleri. Afganistan ile Rusya’yı birbirinden ayıran Amu Derya kıyısında bu yerler. Buraya gidebilmemiz için 25 gün yol yürüyoruz. Yanımda bir Türk arkadaş daha var. Bu arkadaşla daha önce de Kunar cephesine gittik. Bunları yazıyorum ama bunlar boş şeyler. Asıl yazmak istediğim Babacığım, nasibimde gidip dönmemek, Peygamberlikten sonra en büyük mertebe şehidlik var ise ki inşallah vardır, sizin yapacağınız Allah’ın takdirine rıza göstermek, boyun eğmek, kesinlikle isyana yönelmemektir.
Şimdiye kadar İslam’ın edebiyatını yapan bizler, artık gerçeğe yönelmek zorundayız. Gerçek ne kadar acı olsa da.
Sevgili anneciğim; biliyorum üniversiteye giremedim. Sizlerin boynunu buruk bıraktım.
Sevgili kardeşlerim NihaI ve Zuhal; benim sizlerden isteğim İslam’ı öğrenip onu hayatınıza tatbik etmeye çalışmanızdır. Kafirin hakim olduğu yerde Cihat kadın-erkek her Müslüman’a farzı ayındır. Bunun şuuruna vararak hareket ediniz. Çeyiz-meyiz bunlar boş şeyler. Dünyaya değer vermeyin. Daha önce cepheye gittiğimde gördüm ki dünya boş, dünya yalan. Ölümün kokusunu duyunca insan telaşlanıyor. İşte ‘şu ibadeti yapamadım işte şu olmadı vs.’ Hiç demiyor ki, ‘evimin badanasını yaptıramadan gideceğim, tüh şu masa örtüsünü yapamadan gidiyorum.’ Onun için kardeşlerim İslam’a sıkı sıkı sarılın ve birbirinizden sakın kopmayın. Abinize de geçmiş günahlarının affı için dua edin.
Ödemiş’teki diğer akrabalar, tanıdıklar özellikle Hasan Abim haklarını helal etsinler. Ben herkese hakkımı helal ediyorum.