Var Olma Ve Gezi Parkı

İnsan sahip olduğu hiçbir varlığa aslında malik değildir. Ona verilen beden bile bir emanettir. Dünyaya gelmesi iki pis su ile doğmasına vesile olan anne babası da birer aracıdır. Başlangıcı böylesine basit ama bir o kadar harikulade olan insan yaşamının her evresinde bu durum gözlenir.
Doğar, o en muhteşem gıda olan anne sütü ile beslenir, büyür, konuşur, beceri elde eder; toplum hayatında yer alır ve o asıl aleme gider.
Hiç kendimize dışarıdan bakabildik mi? Bir baş, iki kol ve iki bacaklı olan bir varlık. Bazen olur bu varlık öyle sözler söyler ki sanılır bu Tanrı, bazen olur sahip olduğunu sandığı dünya nimetlerini öyle kutsar ki olur Karun, yine öyle çalımlı (İsra,17/37) ve topuklarını vura vura (Nur,30-31) yürür ki sanar yeri delecek.
Oysa bu varlığın dünyaya gelişinin tek amacı Allah’a kul olmaktır (ibadet etmektir). Ne birilerini kendine kul etmek ne de birilerine kul olmak. Halihazırda dünya hayatında kendine en dar dairede -bu bazen evi olabilir- idarecilik görevi verilenin bunun bir emanet ve hesabının olduğunu unutmamalıdır. Yönetilen de öncelikle kendi yaşantısında aslolan kulluğunu eda edip etmediğine bakmalıdır. Aslında ne yönetici ne de yönetilen vardır, her birimiz ömür sermayesindeki rolünü oynamaktadır. Asıl hesap yerinde bize ne verildi, hangi konumda isek o konumun hesabı sorulacaktır.
Tarih boyunca insan ilişkilerinde en önemli konulardan biri üslup olmuştur. Günümüzde de gerek en alt kademelerde gerekse de ülke yönetenler arasında üsluptan kaynaklanan problemler yaşanıyor. Kainatın kendisi için varedildiği Efendimiz (SAV) Taif’te taşlandığında O’nu taşlayanlara beddua değil dua, doğduğu yer olan Mekke’den hicret etmek zorunda kaldığında da O’na emanetlerini bırakanları düşünerek o emanetlere kendisinden sonra en eminlerden olan Hz.Ali’yi(r.a) bırakmış ve bir kez daha ümmetine olan düşkünlüğünü ortaya koymuştur. Ya Mekke’yi fethi. Kendisine ve Müslümanlara nice eziyetler çektiren Mekkelilere eman vermiş, bağışlamış ve bugün size kınama yoktur diye ilan ettirerek sinenin nasıl ummanlar gibi açılabileceğinin örneğini en üst düzeyde sergilemiştir. Günümüz Müslümanı, Efendimiz (SAV) dönemindeki eziyetlerin ne kadarını çekti -çeksin demiyorum- ve nasıl karşılık verdi/veriyor?
Gelelim Gezi Parkına -haklılık veya haksızlık değil mesele-. Olayın başlangıcı ve gidişatına bakalım. Ölçü her konuda ölçü olmalı değil miydi? Başka bir ülkemiz mi var oraya gidelim veya bu topraklar sadece kendi kesiminden /düşüncesinden olanların hayat tarzına göre mi yaşanacak? Bu toprak ve kainat Allah'ın. O dilediğini dilediği yerde yaşatır. Kimsenin kimseye sınır çizmesine gerek var mı ve bu durum ne kadar anlamlı? Bu sınırı sadece Yaratan çizer. Birçok hatası ve eksiği olan bir Mahluk (Yaratılan), Yaratıcı değil. Herkes herkesin konuma saygı gösterirse anlaşılmayacak nasıl bir ortam oluşabilir?
Tepkinin boyutu genişledikçe ülkeye zarar veriyor. Olayın başlangıcı Gezi Parkı ile ilgili hükümetin projesi ve söylemleri neticesinde başlayan o an ve gün için masum eylemlerdi. Sonrasında olay zaten tahmin edildiği üzere provokatörler tarafından kullanıldı. Tarafların da daha başlangıcında yumuşak üslup yerine buyurgan sözleri her ne kadar kendi kesimleri tarafından benimsense de her iki kesimi de hepten onaylamayan, bazılarına göre evinde oturan HALK benimsemedi/benimsemeyecek. Sonrasında -belki ilk başından beri- anlaşıldı ki, olay gezi parkı değil arkadaşlar sözleri başladı ve bir anda mevcut hükümeti devirme eylemlerine dönüştü. En arka planını idrakten yoksun biri olarak özü itibari ile düşüncelerim bu şekilde. En arka planını Planlar üstü plan yapan Allah bilir. Mülk Allah’ın mülkü tasarruf O’nun. Hem Gezi Parkı hem kainat üzerinde her kim ki salt kendi çıkarı için ister, O’nun hesabını verir, her kim ki bu toplumun özünü kendi tornasına sokmak ister o/onlar da toplumun tornasına girer.
Amaç ve kullanılan araçların birbiri ile örtüşmediği bu eylemler, toplum tarafından kabul görmemiş ve rahatsızlık uyandırmıştır. Dünyaya asıl gelişimizi ve hesabımızı tekrar gözden geçirmemizin gerekliliği aşikar ve basitliğimiz ortada iken, ortak noktada buluşulacak birden bine kadar husus var iken, ayrıştırılma ve kutuplaşmaya sürüklenen bu tip girişimlere karşı daha dikkatli olmalıyız. Bu kutuplaşmalara zemin hazırlayanlara ve bunlar için var güçleri ile çalışan şer odaklarını gösteren bu eylem, ülkesini gerçekten sevenleri bu yönü ile kendine getirerek şer gözüken durumdan bir hayır kapısı açsa da ülkemize son günlerde kaybettirdiği vakit kaybı ortadadır. Yapmanın ne denli zor, yıkmanın ise ne denli kolay olduğu acı bir tecrübe olarak hesabımıza tekrar yazıldı.