Uğurlar Olsun Ammo Süleyman!...

KÖŞE YAZISI

Taa Gercüş'ün Mardin'e bağlı olduğu dönemlerde, iş imkanlarının çok sınırlı olduğu bir evrede köy yerinde dünyaya gelen çocuklarını büyütmek için her baba gibi sorumluluğunun farkındaydı Süleyman Amca.

Genç bedeninin altında ezileceği işlere aldırış etmeden sırf çocuklarının helalinden nafakasını kazanmak için gündelik işlerde, ardından inşaat işçiliği ve daha akılınıza gelebilecek bilip-bilmediği bir çok işte çalıştı Süleyman Amca.

Gazetecilik mesleğimin 10. yılında tanıdım Süleyman Amcayı, önceleri meslektaşım, ardından arkadaşım ve sonradan rabbime her daim tanımaktan ve beraber çalışıyor olmaktan binlerce kez  hamd ve şükür ettiğim kardeşim dediğim, son 15 yılda ise kardeşimden de öte olarak yaşamımda konuşlandırdığım  Nezir Güneş'in babasıydı Süleyman Amca.

Bedeninin taşıyamayacağı ağır işler yormuştu kendisini.  Yaşamının son yıllarında geçmişine göre istirahate çekmişti bedenini diyeceğim ama çocuklarını alın teriyle ıslanan helal lokmalarla büyüten bedeni haliyle  alışmıştı yorulmaya.

Doğup büyüdüğü baba yadigarı bağı bakımsız bırakmamak, boş kalan zamanını değerlendirmek ve dahası  yorgun ancak çalışmaya alışmış bedenini tembelliğe alıştırmamak adına da özellikle bağ döneminin önemli bir bölümünü köyünde geçirmeye çalışırdı.

Bağda olmayıp şehirde olduğu dönemlerde ise zamanının önemli bir bölümünü dışarda geçirmeye özen gösterirdi. Çok fazla vasıta kullanmaz, evinden camiye, camiden Nezir kardeşimle birlikte işletmekte olduğumuz gazeteye gelirdi. Kimi zaman bu ziyaretleri yaya olarak çıkıp, turlayıp döndüğü yukarı Mardin inişinde mola verip dinlenmek üzere gerçekleştirirdi.

Gazeteye geldiğinde ki çoğu zaman misafirler olurdu.  Misafirlerle selamlaştıktan sonra bulduğu boş bir koltuğa sessizce oturur, kendisine takılan bakışlarımıza tebessümle cevap verirdi. Konuşmayı çok sevmezdi. Aslında belki de bizlere atasözleriyle anlatılmaya çalışılan nice özlü değişleri o adaplı oturuşundaki vücut diliyle anlatmaya çalışırdı.

Misafirler gittikten sonra karşısına geçer otururdum.

- Eee Ammo Süleyman,

- Ammo Süleyman: Ha Lıbê (buyrun) derdi.

 Qa bêjı (hadi anlat) derdim.

Ammo Süleyman;

Ez çı Bejîm (ne anlatıyım) derdi. Çû. (Gitti) deyip bir an duraksardı, ardından da (Dûnya'yı Dızziwîrı (Dünya'dır dönüyor) diye eklerdi!..

Çok konuşmazdı Süleyman amca ama bir de konuşturmayı bildin mi, işte o zaman hiç durmadan içini döker, anlatırdı.

Çocuklarını hakkıyla büyütmek için verdiği emekleri, altında ezildiği bedeninden ağır yükleri nasıl yüklendiğini,  çocuklarını başkalarına muhtaç etmemek için şehir şehir nasıl gezdiğini, ekmek parası için muhattap kaldığı eziyetleri, işveren sıfatıyla hak yiyen kalleşlerin kalleşliklerini ve tabi kendisine destek olan bir avuç iyileri de unutmuyordu elbette.

O gurbet ellerde çocukları için çalışırken evini ve çocuklarını emanet ettiği ve adı geçtiğinde yüzünde güller açan gayri ihtiyari olarak ağzından kaçan ve farkettiğinde ise hemen kısa kestiği  edepli bir kahkaha nidası eşliğinde 50 yıllık hayat arkadaşı Dilber teyzenin fedakarlıklarını anlatır, çoğu zaman duygusallaşarak  duygularının ritmi hem ses tonuna hem de buğulanan gözlerine yansırdı. 

Geçmişte yorduğu bedenine, sağlığına ve kimilerine göre çok ama çok mütevazı olan yaşamına ettiği şükürlerle  hepimiz için yaşayan bir nasihat idi aslında. Beden sağlığının en büyük zenginlik olduğunu, bizi rızıklandıran Allah'a ne kadar şükredersek edelim şükrümüzün kifayetsiz kalacağını, yüzümüzü kıbleden asla dönmememizin gerektiğini, daima Allah'a tevekkül etmemizi, olanda da, olmuşta da hayrın aranması gerektiğini  ve daima kul hakkına girmeden helal rızıkın peşinde koşmamız gerektiğini anlattırdı.

Süleyman amca ile bazen çocuklarını da çekiştirmiyor değildik.

(kendi ifadeleriyle) 

Çocuklarım, önce Allah'a sadık birer kul, peygamber efendimizin sünnetine vakıf ve yüzleri daima kıbleye dönük, namazlarını aksatmayan çocuklar olsunlar istedim. Ardından yaşadıkları topluma, ümmete yararlı birer hayırlı evlat olarak yetişmelerini sağlamak için çalıştım. mümkünse okuyarak kendi ayaklarının üzerine durabilen milletin hizmetinde olan ve helalinden geçimlerini sağlayan, haramdan uzak çocuklar olmaları için çaba gösterdim. Çok şükür çocuklarımız iyidirler." deyip lafı yuvarlayıp, sohbetin son cümlesini ise yine o mahcup tebessümü ile  "Ben hepsinden razıyım, Allah da onlardan razı olsun" derdi.

Süleyman amca önceki gün, Hiç beklenmedik bir zamanda; kim bilir daha kendisinden dinleyeceğim ne çok nasihati de yanında alıp götürerek, dar-ul bekaya irtihal etti.

Eeee Ammo Süleyman, Her zaman gülen yüzünü, sakin ve selim kişiliğini, her daim ibadetini gözeten, Allah'a tevekkül etmiş, her haline şükreden yüce rabbimin sadık bir kulu olarak şahitliğini edeceğimiz hak gününde karşılaşma ümidiyle ebediyete uğurladık seni.

Ve ben O mahcup tebessümünü hiçbir zaman unutmadan hatırlayacağım seni. Rabbim seni cennetinde, cemaliyle şereflendirsin inşallah...

Unutmadan!

 Müsaaden olursa eğer;

Her biri benim için ayrı bir zenginlik ve değer olan ve zaten benim dünya-ahiret kardeşim olarak kendime seçtiğim, senin O naif hitabınla; Mıhemet Nezir dediğin kardeşlerin abisi Nezir'e başta olmak üzere; Zekeriya'ya, Adem'e, Nasrettin'e ve Muhammed Furkan'a 6. kardeşleri olarak hep yanlarında olmak istiyorum.

Uğurlar olsun Süleyman Amca. Mekanın cennet olsun.