Uçan Seccadeden Mardin'in Seyri ...

Bazen duraksamadan geriye,zamanın öncesine bir başka klasik deyişle
'zaman tüneli'ne bugünün teknolojisiyle üç bin yıl öncesine kalelere
sahip olmak için ele geçiremeyince dua;kalelerini savunanlara
da 'beddua' eden saldırgan güçlerin muhasaraları sonrasında başlayan
kıtlık ve arkasından gelen,hayvanlarla ortak güdülerimizden
kaynaklanan ihtiyaçların;açlık ve yoksulluğun mekanlarına/felsefe
okulları merkezi Atina'ya 'Stoa Felsefe Okuluna ışınlanmaya ne
dersiniz?
ATİNA'DAYIZ
Önceliği nedeniyle M.Ö 320-207'li yıllarda Atina'da dillerin
kendilerini ifade etmeye çalıştığı ekollere ya da felsefe okullarına
dönüşürken,Kıbrıs'tan gelip,Atina'da bilgeliği nedeniyle Sokrates
sonrası boşluğu doldurmaya çalışan Zenon,Stoa adıyla kurduğu okulun
filozofluğuna soyunur.
Stoa'da insanların başkaları için 'az tüketerek çalışması' ilkesine
dayalı üretim biçimini benimseten dayatmalarıyla popara ekmeğe,suya ve
tatlı yerine bir incirle kendini başkaları için feda eden muritlerin
başında Kıbrıs'lı Zenon'un,inşa etmeye çalıştığı bu yapının temel
felsefesi 'Az tüketerek,çok üretmek' olmuştur.
Zenon'u anlamak,Atina-Stoa'da/felsefe okulunda müritleriyle
yapılanmasına çalışılan ekonomi politiğinin istinad duvarlarını
incelemek binlerce yıldan sonra günümüzün koşullarında Zenon ve Stoa
yapılanmasını aratmayan,kendi rengini/renklerini
kutsallaştıran,muhalefet edenlere karşı asasını/gazını
esirgemeyen,eferoslarıyla aynı telden çalan,fazla köleyi dağın eteğine
terk eden,zindanlara kapatan anlayışların''Zenon ve müritlerinden farkı
mı var?''derseniz,binlerce yıl öncesine ışınlanmaya gerek kalır mı
bilemem(!)
Zenon'un zeka düzeyi hakkında doğrudan günümüze kayıt altına alınan
birkaç yaşanmıştan başka öğrencilerinin ifadelerinde ya da şairlerden
'komedya'ya yansıyan oyunlardan anlayabiliyoruz.
Zenon'un tasarrufa önem verdiğini biliyorduk da öğrencilerinden
koptuğu bir zaman diliminde tek başına yürürken düşmesi sonrasında'Bir
buluşa imza atabilir miyim?' hesabıyla '' Madem ki yere düştüm,o halde
benim ölmem gerekir.'' sonucuna varıp,intihar ediyor olması başından
beri 'Elim-ayağım tutmuyorsa üretemem,o halde ölmem gerek.' teorisiyle
İ.Ö.264'te hayatına son verirken;Stoa Felsefe Okulu'na Zenon'dan kalan
kazanımların devamında okulun filozofluğunu bu mirasla Kleantes
sürdürüyor.
Zenon'dan sonra da Stoa,müritleriyle aynı felsefeyi miras almış
olmalı ki Kleantes dilinde oluşan yara nedeniyle tedavi için hekimlere
başvurunca hekimlerin de Stoa Felsefe Okulu'nun birer görevlisi olması
nedeniyle kendisine ''İki gün aş yeme!'' denilince,Kleantes söyleneni
yerine getirir iki gün oruç tutar ve teorilerine mantık aramaya
koyulurken şu sonuca varır ''Madem ki iki günlük açlıkta yaşıyorum,o
halde bunu sürdürmeliyim'' deyip devam ettirince de tıpkı hocası Zenon
gibi hayatını yitirir.
Stoa'da bu iki filozof sonrasında Tarsus'ta doğması nedeniyle
sözgelişi 'yurttaşımız' kimine göre 705 kitabın yazarı filozof
Khrisippus,Stoa'nın başına geçedursun;M.Ö.207'ye kadar Atina'da filozof
olmak pek de zor değilmiş doğrusu.
Enerji hatları kesilince bizler de Atina'ya hava atarak,uçan
seccadelerimizle 3'erli-5'erli zaman tünelinin dalgalı girdabından
farklı dil ve kültürlerimizi koruyarak,korumakta ısrar ederek bir başka
coğrafyaya yalpalaya yalpalaya inebiliriz.
ARABİSTAN'DAYIZ
İslamiyet öncesinde de Arap paganlarının dikkat çekici geleneksel
Ramazan Ayı'nda oruç tutup,Mekke'ye giderek kutsal taşın etrafında
dönerek inançlarının gereğini yerine getirmesi;günde dört-beş vakit
namazı kılar,devam eden 'Şeytan taşlama'sı gibi inançlara tanıklık
edildiği bir gerçek.
Yine İslam öncesinde Kureyş'lilerin 'Aşure'günlerinde oruç
tuttukları,Sabilik inancında olan Arap kabilelerinin yıldız kültürüne
sahip oldukları,Sabilerin oruç tutup günde 3/4 kez namaz kıldıkları
İslam alimlerinin Kur'an yorumlarına göre de oruç tuttukları günümüzün
trajedik konusu olan 'Afrika'daki açlığın' farkında olan toplumlardan
söz ediyoruz.
Tünelin derinlikli ilk çeyreğinde galebe çalan tanrıların
öfkelenişlerinde oruç tutulduğu ifade edilirken,derinliğin ikinci
çeyreğinde sukunetleri sonrasında tanrıların Arabistan'da belirsizliğin
krize/bugünkü Afrika'nın boyutlarına dönüşmeden her haklı talepte olduğu
gibi beklentilerin karşılanmasına tıpkı kendi ülkesinde sadakvari
anlayışlarla günlük çözümleri 'bırakın son çeyreğine çıkmayı' ilerde bu
derinlikten 'ışığın ucu'nu kaçırarak 'değil üçüncü çeyrekte' arkasında
bıraktığı 'İnsan Hakları İhlalleri' o 'böyük!'diye tanımlanan gövdenin
birçok uzvu'nun her birinin kopuşu karşısında bile ortalığın adı
konmamış 'Diyar-ı nara'(ateşyerine) dönüşmeyeceğinin garantisi var mı bu
felsefeyle ya da yazılmaya çalışılan bu siyaset tarihiyle görünen
'usta'ca tasarımlarla çözüme yaklaşmak?
GERÇEKLERE DÖNERSEK
M.Ö.Roma'da Hasat Bayramı,verilen emeğin karşılığı olarak
kurbanlar,koyunlar kesilerek kutlanırdı lakin kendini yenileyemeden
üstüne katmadan yok olup gitti.
Hititlerde Purulliyaş(Bitki Bayramı) 38 gün,sonbaharlarda 21 gün
kutlanan Nun-Tarrıa Bayramı'nda da kurban olarak koyun seçilirdi bugün
böyle bir ülke yok(?)
Yunan kültüründe Zeus'un,Kronos'la temsili savaş izlenimleri
sonrasında yapılan şenliklerde herkesin 'köleleriyle
yiyip-içerek' kutladıkları, kölelerin sadece bu şenliklerde bir günlüğüne de olsa insandan sayıldıklarının, ödüllendirildiklerinin
anlamlı bayramlara ilk adımlarını atarken, bağnazlıklarıyla tanınan
Türkiye'miz kadar olmasa da yıllarca generallerin
gazabıyla suskun;bugünkü krizlerle de kapitalizmin girdabında daha da
derinleştirilen ağır borçlarla işçinin/çalışanının günahları
yokken,boğazlarına sarılan ülkeler ve bu ülkelerde başlayan
hareketlilikler.
Roma'nın İ.Ö.'sinde Suriye'den kaptığı ve ''Işığın karanlığa karşı
savaşı''na inanılan baal tapınımından ''iyinin-kötülüğe karşı
savaşı''mına götüren bir başka silkinişlerin bayramları günümüzde
görülmediği,aksine kendi içinde despot iktidarlarıyla sarmalanmış
halklar ve emperyallerin tetikte işbirlikçileriyle kolay yutulur hale
getirilmek istenen sonrasında uyarlanmasına çalışılacak ısmarlama
demokrasi tıpkı Irak,Afganistan,Mısır,Tunus ve geciken
Libya,anlayacağımız Büyük Ortadoğu Projesi(BOP)
İskandinav halklarının çoğunda yine İ.Ö'ki asırlarda Güneş'in
kutsandığı toplumlarda belli bir süre 'Tanrı Güneş' in kaybolduğu
mevsimde'Güneş Tanrı'nın arayışına çıkan keşif grubunun ilk ışıklarının
görüldüğünde çığlıklar atılarak,aydınlığın sevince dönüştüğü
bayram 'Yuletide Bayramı' kutlanırdı,bu arayışlar kapitalizme rağmen en
az etkilenen ülkelerin başında İsveç ve Norveç olduğunu söyleyebiliriz.
Yine Aryenlerde,Mezopotamya ve Türkistan'da,Kürdistan
coğrafyası'nda her birinin başka başka anlamlar yükleyerek kimi at
yarıştırp cirit oynayarak,kimi ateş yakıp-atlayarak gece-gündüz'ün
eşitliğine sahip çıkarak,Nevruz ya da Newroz'u kutlamaya hala yüreğiyle
sahiplenerek tek başına 'Bahar Bayramı' olmadığına inanıyor saygı
duyuyoruz...
Hz.Muhammed'in,Medine'ye yerleşmesinden,İslam yaşam biçimini
kurumlaştırmaya başlamasından sonra kendi din anlayışındaki İslamın
Sünni mezhebi,Ramazan orucu,imanın ve İslamın şartı olması M.S.624 yılı
Şaban ayına rastladığı ifade edilir daha sonrasında 'kutsal aylar' diye
tanımlanan Recep,Şaban ve Ramazan olarak günümüze kadar devam eder.
Arapların ''Libes il-c'u vel ğevf' (açlık ve korku giysileri)
anlamına gelen kıtlığın sonrasında yaşanan açlığın yarattığı korkuların
leş,kemik ve hepsinden çok düşündüren,herhangi bir hayvan kanının
devenin yünü ile karıştırılıp adına'İLHİZ''denilen yemeği yıllarca
yemiştir bu konuda dinadamlarımızın ve sosyologlarımızın geniş
açıklamalarına gereksinim vardır.
Kur'an'ın nazil*olduğu Ramazan Ayı'nda oruç tutmanın 'Ikra' (oku)
ile başlamasının,kendini geliştirmenin hatırlatıldığı,değişime ve bilime
verilen önemin,toplumsallığın örgütlü dayanışmaların ve 'İnsan Hakları'
nın '' El hak-ku yu'le vele yu'le a'ley '' ayetinde belirtildiği gibi
(Hak yükselir lakin üstüme çıkamaz.) meali ile belirtilenlerin günümüze
nasıl taşındığı hesabının,üstünü örten herkesin, ödeyeceğinden hiç
kimsenin kuşkusu olmasın.
UÇAN SECCADEDEN MARDİN'İN SEYRİ
Diyarbakır'dan kalkan savaş uçaklarının muhalefeti nedeniyle lazer
ölçümleri yapılan ve inceleme sonrasında ihalesini bir hanım kızımıza
verilen Mardin Kalesi'nin ve Antik Kent dokusunun yakından
incelenmesi,kalıntıların belgelenmesine geçmeden üstünde olduğumuz
seccadenin,önce Tellallar Çarşısı(Sok Ul-Dillélin)nda 1960'lı
Ramazanlarda Mardin'linin halısını,kilimini; Bakırcılar Çarşısı(Sok
Ul-Sıfférin')nda bakır sinisini,leğenini,ibriğini
kap-kacağını;Kuyumcular Çarşısı(Sok Ul-Siyyéğin)nda altın 'almayé'sini
hatta nişan yüzüğünü niçin sattığını altmış-yetmiş yaşlarındaki her
Mardin'linin içini çekerek anlatacağı trajedik anılarını düşünerek, dinleyeceğinizden
eminim ve bugünün Ramazanlarında 'kredi kartları'nın yoğunluğu ve
dökümanlarını birileri açıklayabilirse,bizleri bekleyen yakın/uzak
krizlerin ne derece önemli olduğunu zaman tünelinden günümüze
ışınlanmadan da görebililiriz.
Neyini satıp iftara oturduğunu,bayrama hazırlandığını bilen Mardin'linin :
'' A'cinu yin-mirık/Eğbizu yıhtirık/ Ekülu ağtınık ''
(Yoğururken cıvıklaşır/pişirirken yanar/Yerken boğulurum)
Ramazan'da,Mardin'linin ununu yoğururken,pişirip
yerken,boğulmasındaki gerçeklerin altında hep donuk
mahcubiyetler,değişmeyen hal ve gidişin basma-kalıp anlayışların İslam'a
mal edilerek şart koşulmasının üstündeki örtünün
aralanması,sosyal-ekonomik ve sınıfsal anlamda tıpkı zekat'ta olduğu
gibi 'Zenginin zorunda olduğu' aşağlamadan yardım etmesinin yetmeyeceği
altıncı yüzyılın ilk yarısından bu yana 'yok-yoksul,yetim' adına
'Ramazanlarda ne değişti fukara adına?' diye sorulduğunda İktidarların
suskun kaldığı,sendikaların da yoksulluk/açlık sınırlarını çok cılız ve
yetersiz biçimlerde açıklamaları yetecek mi,iktidarlar bu açıklamalardan
mesajını alarak temel çözümlere,toplumsal 'açılımların gerçeklerine
dönecek mi?' bayram keyifleri bilir.
Ye!..eği;
'' İl İ'd Les-Sa'id ''
(Bayram varlıklının)
Antik kentin kültürel mirasından/bayramlarından bizlere kalan :
''Iyt'kin Inbarık,a'le kil sené bil-ğeyr''
(Bayramınız mübarek olsun,her yıl hayır getirsin.)
''Iyt'kin U-Snin-Kin S'eiyde...''
(Bayramınız ve yıllarınız mutlu geçsin...)
''İlel lik'a...''
(Buluşmak üzere...)
KAYNAK :
Bakara Süresi Ayet:155/Nahl Süresinden Ayetler :112-113/ Duğğen Süresi Ayetler :10-16-25-28
Siyasal Düşünceler Tarihi I : Prof.Dr.Kıvanç Ertop-Dç.Dr.Çetin Yetkin
Kur'an Ansiklopedisi I.ve II.cilt Turan Dursun
Razi ve Celaleyn'in Tefsirleri'nden yararlanılmıştır.