Türkiyelileşme ile Hendek Arasında Kalan Siyasetçi

HDP Eşbaşkanı Sayın Selahattin Demirtaş’tan söz ediyoruz. 7 Haziran seçimleri öncesi taraflı-tarafsız herkesin beğenisini toplamış, bir çok çevrenin de takdirini kazanmıştı. Güzel saz çalıyordu; gittiği TV kanallarında espriler uçuşuyordu. Laf aramızda, değerli eşi, hanımefendi duymasın ama genç kızların da sevgilisi olmuştu.
İşin esprisini bir kenara bırakalım ama gerçekten HDP’nin yüzde 10 gibi “hendek”lerden de daha şılması güç olan barajın aşılmasında şüphesiz lider-siyasetçi olarak Demirtaş büyük pay sahibi. 80 milletvekili ile HDP TBMM’de idi. Kürtler yerel siyasi gücünü parlamentoya taşımıştı. Büyük bir başarıydı, tarihi idi de.
DEP zamanını hatirlıyorum. Bir avuçlardı DEP’li vekiller. Kısa bir süre sonra aleyhlerinde başlatılan siyasi kampanyalarla soluklarını cezaevinde almışlardı. Cezaevine kadar gidiş süreçleri bile bin bir eziyet ve işkence ile oldu. Dönemin başbakanı Tansu Çiler,mitinglerde yaptığı konuşmalarda “PKK’lileri meclisten atalım mı?” diye sesleniyordu. Bir süre sonra yapacakları için meşru zemin hazırlıyordu. Kürtçe bir söz vardır: Em têr bi we şa nebun. Evet Kürt halkı vekilleri ile tam keyif çıkartamamıştı; zira DEP’li vekillerin son durağı cezaevi olmuştu.
Ama bu kez her şey farklıydı Kürtlere göre. 80 vekil vardı mecliste ve barış adına, özgürlükler ve insan haklarının ülkede yerleşmesi adına siyaset yapacaklardı HDP’liler. Ama bu da olmadı. HDP Eşbaşkanı Sayın Demirtaş’ın her açıklamasına karşılık adeta “fırça” geliyordu Kandil’den yapılan açıklamalarla.
İş bununla da kalmadı. Daha önce Lice’de, Cizre’de veya başka yerlerde denenen özyönetim girişimleri sıklaşmaya başladı 7 Haziran sonrasında. PKK’nin ve devletin yarattığı çatışmalı ortamda giderek siyaset daraldı; daha çok da HDP’nin faaliyet alanı daralmaya başladı. Deyim yerindeyse nefez alamaz bir duruma geldi.
Türkiyelileşme politikasıyla nefes almayı başaran HDP ve başındaki Demirtaş, giderek kazılan hendeklerle üzülerek ifade etmek gerekirse, şaşkına döndü. Sayın Demirtaş, böylece uyguladığı Türkiyelileşme politikasıyla kazılan hendekler arasında sıkışan bir siyasi lider olarak tarihe geçti.
Hali hazırda Demirtaş’ın içerisinde bulunduğu siyasi sıkışma bütün özellikleri ile bölgede varlığını sürdürüyor. 7 Haziran seçimlerinde partiler arasında koalisyon hükümeti kurulamayınca 1 Kasım 2015 tarihinde seçmen olarak tekrar sandık başına geçip oy kullanmak durumunda kaldık.
Bu seçimde nasıl bir tablo çıkacağı net değil. Zira bölgede özyönetim ilanları ve devletin sürdürdüğü operasyonlar bütün hızıyla devam ediyor. Halk çok zor durumda ve giderek sivil ölümleri de çoğaldığı için kaygılı bekleyiş bölgede hakim. Bir çok ilde valilerin aldığı kararlarla özel güvenlik bölgeleri ilan edilmiş ve buralara siviller giremez. Yine Diyarbakır merkezin bazı yerlerinde, Silvan, Varto, Lice, Cizre ve son olarak Nusaybin’de sokağa çıkma yasakları uygulanıyor.
Elbetteki buralarda ve bu koşullarda seçim yapmak, seçim güvenliğini sağlamak çok zor; hatta zaman zaman imkansız bile oluyor.
Türkiyelileşme politikası HDP’nin elde ettiği bu büyük başarısının hemen ardından hendekler kazılarak ve buralarının KCK’nın gençlik yapılanmaları olan YDG-H tarafından silahla savunmak suretiyle neden özyönetim ilanlarına geçildi, hala anlamış değiliz. Zaten bu gibi yerlerde Demokratik Bölgeler Partisi olan DBP yerel anlamda iktidar ve belediye yönetiyor. Buralarda Türkiyelileşme açılımları ile bezenmek suretiyle bütün dünyaya örnek olabilecek yerel yönetim modelleri oluşturulabilirdi. Eğer böyle olsaydı, bir sonraki seçimde HDP yüzde 20’yi bile bulabilirdi ve Türkiye’de bir Çipras Vakası yaşanabilirdi. Ama şu anki manzaraya bakıldığında bu tarihi fırsat kaçmış gibi. Buna kim yol açtı? Ne gibi siyasi ve tarihi etkenler bir araya geldi de bu fırsat heba oldu? Bu konu ileride sosyal bilimcilerin bilimsel yöntemlerle araştıracakları bir konu olarak şimdilik duruyor.
Peki hiç mi çıkış yolu yok? Var tabiki. HDP ve Eşbaşkan Sayın Demirtaş, barış konusunda net ve cesur tavır koymalı. Türk kamuoyunu inandıracak şekilde adım atmalı ve net olamlı. Siyasi ve ideolojik kaygıları bir kenara atmalı. Biliyoruz, işi ve bulunduğu pozisyon çok zor. Ama madem bu role soyundu o halde gereklerini yapmalı.
Daha ilk adımda yanlış yaptı. “Biz AKP ile hiçbir seçenekte olmayacağız.” Oysa kendileri çok iyi biliyor ki siyaset bir müzakere ve uzlaşı sanatıdır. Anlaşıldı ki sazı iyi çaldı Sayın Demirtaş ama iyi siyaset yapamadı. Çünkü o açıklamayla ideolojik kaygı taşıdı belliydi. İktidar partisi ile zaten Çözüm Süreci kapsamında müzakereleri vardı ve bunun üzerinde hükümet kurma çalışmaları sürdürülebilirdi. Hatta AK Parti istemeseydi, siyaseten onu zorlaması gerekiyordu. Ne yazık ki bu olamdı ve ondan sonra giderek siyaseten sıkışmaya başladı. Oysa Sayın demirtaş ile beraber 80 milletvekili vardı ve bu ona siyaseten pazarlık yapma imkanını veriyordu. Fakat bu olanak kullanılamadı mı kullandırılmadı mı, bu durum zamanla berraklık kazanacak.
PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan, Türkiye’ye getirildikten sonra İmralı Duruşmalarında yaptığı savunmada, devrim dilinin bittiğini bunun yerine evrim dilinin geçtiğini ilan edince kendisine inananlar bu yaklaşımı şaşkınlıkla karşılamıştı! Öcalan, aslında bu ilanla sivil siyasetin başladığını açıkladı. Ve bu süreç bugün 80 milletvekili ile zirve yaptı. Ancak çok gariptir ki, bu zirve devrimci halk savaşının hendeklerine düştü! Evet bir de “Erdoğan’a Olan Nefret” tezinde,bunu da unutmamak gerekir.
Tarihi fırsatlar iki defa oluşur: Bir defa kolay oluşur; değerlendirebilene. İkinci defa zor oluşur; oluşturabilene.
Ahmet KORKMAZ
06.10.2015 / 09:21Sayın ÇOBANOĞLU<br>PKK de Duran KALKAN, HDP de ise Figen YÜKSEKDAĞ, Ertuğrul KÜRKÇÜ, Sırrı Süreya ÖNDER, Nursel AYDOĞAN gibi KEMALİST AJANLAR varken Kürtlere siyaset yaptırırlar mı?<br>Bugün HDP içerisinde aktif siyaset yapan kaç Kürt var?<br>Ahmet TÜRK ve Sırrı SAKIK zaten belediye başkanı yaptırılarak bir köşeye çektirildi. Leyla ZANA desen susturuldu. Hikmet FİDAN öldürüldü. Şerafettin ELÇİ ve Murat BOZLAK kanser hastalığı ile öldürüldü. Yaşar KAYA susturuldu. Altan TAN hergün kafasına vurularak siyasetten uzaklaştırılmaya çalışılıyor. Eğer zerre kadar Kürt siyasetçilerinde onur varsa ya bu Kemalist Ajanları partiden kovacaklar yada kendileri partiden istifa edecekler. Bugün SENİ BAŞKAN YAPTIRMAYACAĞIZ parolası ile Kürtler amaçsız bir savaşın içerisine sokulmuşsa temel nedeni Kemalist İktidarın şahlandırılması için AK PARTİ hükümetinin zayıflatılması amacıyladır. Kürtler bugün Kemalist ve Tayyibist ideolojinin iktidar mücadelesine kurban ediliyor. Kimin eliyle bu yapılıyor. HDP ve PKK yı Kuşatan KEMALİST AJANLARIN eliyle. Kürtler bu Kemalist AJANLARA karşı bir isyan başlatmaları gerekir. Aksi halde hiçbir Kürde siyaset yaptırılmayacaktır.