Türkiye Geleceğe Koşuyor-Geleceğini Çiziyor

Hayatta yaşanan bütün olay ve öyküleri, “tarih” ve “gelecek” birlikte var ediyor.
Tarih öne iter, gelecek kendine doğru çağırır..
Sevk ve davetin kesiştiği yerde “işte o an” ortaya çıkar.. Yaşam bu anlamda sonsuz ve tarif edilemeyecek çarpışmaların bileşim sonucudur.Tıpkı…Her “eşya” ikiye bölündüğünde bir yarısı tarih diğer yarısı gelecek olduğu gibi…
Tarih geçmiş günü atlatmış, bugüne geç kalır ama, gelecek güne erken ulaşır.
Olayların ne olacağını anlamak için sadece tarihe değil geleceğe de bakmak durumundayız.Meseleye bu şekilde giriş yaptıktan sonra Yaşadığımız Coğrafyanın önemli bir parçası olan Türkiye’nin durumu nasıldır ? Türkiye nereye gidiyor? Baktığımızda şöyle okuyabiliriz.
Bugünün Türkiye siyasetini anlamlı kılan daha ziyade gelecek bilinci olacaktır.
“Gelecek”, bu ülkeyi “Türkiye’yi “neye ve nereye çağırıyor?
Bu soru, üç coğrafi temaya alan açarken, bunların yanında karşılaştığı ideolojik zorlukları beraberinde getiriyor.
Dünya’nın yönü.
Bölgenin yönü.
Ülkenin yönü. Çizilmeye çalışılırken işin başında dört ideolojik dirence çarpıyor.
Kemalizm.
Irkçılık.
Solculuk.
Dincilik.
Coğrafyanın doğası gereği geleceğe akarken, ideolojilerin doğası geleceği “kurgulamaya” heves ediyor.
Lakin sonuçta gelecek kendi yüzüyle geliyor ve tüm kurgular tarihte kalıyor.Okuduğumuz ve tahmin ettiğimiz gelecek; bu ülkeyi bir tanıma sokmamaya, kategorize etmemeye, doğallığa, uyuma, normalliğe ve sıradanlığa çağırıyor.
Geleceğin Türkiye’sinde Atatürkçülük, Türkçülük, Kürtçülük, dincilik, din düşmanlığı, Solculuk, Ülkücülük gibi soğuk savaşın kurtuluşçu konseptleri, ‘bu bizim son kavgamız’ tapıcıları olmayacak, sadece bu nostaljileri yaşatan çok parçalı, küçük legal-illegal örgütler olacağını görebilmeliyiz.Bunların sonu da ne zaman gelir diye soracak olursak ???
Dünyada güçlü bir şekilde yaşanan küreselleşme, acımasız neo-liberal iktisadi düzen, hızlı metropolleşme, teknoloji ve bilişimdeki baş döndüren gelişmeler, gen teknolojileri böyle ilerledikçe.... İnsanların pratik yaşam alanlarında peş peşe hayal edemeden yaşadıkları ve yaşayacakları şoklar, bu küçük kalıntı ideolojilerin ve evrensel ülkülerin geleneksel değer, algı ve tasavvurlarının en kırılgan tabakalarını yıkıma uğratacak büyük maliyetler ödeterek kendi içlerine çökertecektir.
Kendini akıllı, icraatçı ve geleceği tasavvur etme peşinde olanlar boşuna plan yapıyorlar!
Bugün durmak nedir bilmeyen çabalarına, yüksek performanslarına, şişinmelerine, birbirlerini doldurup alanlara salmalarına, sömürdükleri emeklere, harcadıkları kişiliklere, akıttıkları kanlara bakıldığında beyhude bir çaba içinde olduklarını görecekler ve şimdiden bu boş çabalarına acımamak mümkün değil.
Ancak görünen o ki, Devlet mevzunun en ince ayrıntısının farkında.”Ön almaya çalışıyor.”Tarihe takılmıyor “geleceğin” çağrısına kulak veriyor.
Fıtratı bozulmamış bir insan bedeni, nasıl ki, neye ihtiyacı olduğunu beyne sinyal yoluyla bildiriyorsa bunun gibi geleceğinin peşinde olan bir devlet de kendinin ve milletinin asıl ihtiyacını görür.Bugün dikkatlice ve tarafsızca baktığımızda Devlet, bu anlamda tek tek ve sıra sıra her ideolojiye mesafe koyuyor, koymaya çalışıyor.
Herkes olan biteni ve yaşanan siyasi gelişmeleri önce kendine göre yorumlayıp biraz bekledikten sonra düşüncesine ve anlamak istediği gibi bir düşünceye kurban ederek anladığı için gerçek olan realite onlara kendini göstermiyor.
Ünlü Alman Filozof Hegel’in dediği gibi: Hayata rasyonel bir gözle bakan kişiye hayat rasyonel bir bakış açısı sunar. Bu ilişki karşılıklıdır.
Oysa Devlet, pratikte hem nötr “yerinde duran “ ve hem nötürleştiren “ zamanı geçeni” yok eden bir tesviye aracı olarak vazifesini icra ediyor.
Devlet; Solu Batıcılığın elinden, İslamcılığı Selefiliğin ve Fuller İslamcılığının elinden, Milliyetçiliği Türkçülüğün elinden, Kürtlüğü PKK’nın elinden eni sonu alıncaya kadar bu katı davaların peşini bırakmayacaktır.Öyle bir durum ortaya çıkacak ki; “Farklılıklar ne yakacak ne donduracak. Her iddia ılımlı olacak. Vatanseverlik vurgusu güçlenecek.Ortada sadece devlet ve millet olacak.”
Onların bir devlet başkanı..
Sonra:
Devletin ve devlet başkanının Sol tarafında duran Solcular; devletin ve devlet başkanının Sağ tarafında konuşlanan sağcılar. Anlayacağımız şekliyle Devletin Sol tarafı ve devletin Sağ tarafı.
Yeni hali ve bu nitelik ve görünmeyen yüzüyle Türkiye iki partili devlet düzeninin kaldırım taşlarını diziyor.
Farkında olunmasa bile bugün her şey yerinden kalkıyor bu iki partili rejim hedefine doğru yola koyuluyor.
Günü geldiğinde her iki partiyi; artık ölüm-kalımcı ideolojiler değil edebi, sanatsal, romantik, estetik, şeklî ve yüzeysel” yaşam kaygıları, bireysel keder ve üzüntüler, çıkar merkezli kitleler ve ticaret esaslı STK’lar hükmedecek ,yön verecektir.Objektif bir bakış açısı yansıtabilirsek çok şeyi göreceğimiz kesindir.
Türkiye şanslı, hızla gelişiyor.
18. yüzyıl döneminde Batılı devletlerde olduğu gibi büyüme aşama aşama uzun aralıklara ihtiyaç duymuyor.
Hızlı büyüme; ekonomide, siyasette, kültürde ve yaşam tarzlarında Batıyla aynı olmayan ama benzer tecrübeler yaşatarak ilerliyor.Neler olacağını kestirmek için sihirli bir küreye veya müneccim olmaya gerek yok.
Ülke “Türkiyelilik” duygusu öncesi iç çelişkilerini açığa çıkarıyor bazen sert bazen düşük yoğunluklu çatışmalarla geleceğe hazırlanıyor.
Türkiye siyasetinde, son günlerde yaşanan hiçbir gelişme boş değil.
“Devlet” bir oyun çeviriyor.
Ülkenin söz konusu gelecek konseptine, şimdiden, siyasetçi profili kapsamında artı değerler üretiyor.Bir örnek geçen hafta bir anda ortaya çıkan sayın
Ahmet Davutoğlu’nun istifasını ,devletin bir öngörüsü olarak ele alabiliriz.
İleri ki tarihlerde devletin Sol yönünün lideri ılımlı bir muhafazakâr , Sağ yönünün lideri ise cesur bir muhafazakâr olarak görebiliriz.
Devlet her politik figüre yerini göstererek geniş kapsamlı bir siyasi terbiye ile yöntem bilimi uyguluyor.
Bunları yaparken öncelikle büyük dönüşümün “Devrim Bilinci”yle döngüsel ele alınması gerekiyor:
Devlet merkezde hizalanacak.
Devlet, Başkanlık Sistemi ile tekamül edecek.
Devlet, o zaman küresel sömürge vesayetinden ve yıllardır devam eden tekçi zihniyetten tamamen temizlenecek.
Devrim ancak bu şekilde tamamlanacak.
Görülüyor ki “Gelecek”; bu ülkeyi başka bir ufka çağırıyor.
Tarihin rüzgârını arkasına alarak, devlet bu davete icabet etmek zorunda gibi..
Bu realiteye gerekli ehemmiyeti vermeme durumları her seferinde ülkeye pahalıya mal olmuş,oluyor.
Hayatta her daim doğru ve yerinde olan her yeniliğe ayak uydurma zorunluluğu vardır.
Yeniliklere hazır olun..İyi seyirler…