Toplumdaki Statüler

Hz. Musa (a.s.), toplumdaki farklı sosyal statülere sahip insanları gözlemlediğinde, herkesin neden eşit yaratılmadığı sorusunu zihninde sorgulamaya başlar. Yüce Allah, Hz. Musa’nın bu içten sorgulayışına bir cevap olarak, toplumun tüm bireylerini eşit statüye getirir. Başlangıçta bu eşitlik hoş gibi görünse de, kısa bir süre sonra kanalizasyon sistemi çöker ve toplumda herkes eşit konumda olduğundan, bu işleri üstlenecek kimse kalmaz. Hz. Musa bu olayla, toplumda her türlü görevin ne denli önemli ve gerekli olduğunu derinden anlar ve bu içsel sorgulaması nedeniyle tövbe eder. Bu anlamlı kıssa, toplumun sağlıklı işleyişi için her mesleğin ve görevin vazgeçilmez değerini çarpıcı bir şekilde ortaya koyar.
Kemal Sunal’ın unutulmaz "Bekçiler Kralı" filmindeki meşhur replik de bu durumu güçlü bir şekilde destekler: "Her görev yapan büyüktür ve de görevin büyüğü küçüğü yoktur." Gerçekten de görevini layıkıyla yerine getiren herkes, pozisyonu ne olursa olsun, toplum nazarında değerlidir ve büyüktür.
Ne yazık ki, özel sektörde de kamu sektöründe de bazı yöneticilerde çalışanlarını küçümseme eğilimi görülebilir. Bu sorunlu bakış açısı, Firavun'un kibirli sözlerinde de yankı bulur. Nâziât Suresi'nin 24. ayetinde Firavun’un “Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” şeklindeki küstahça iddiası, makam ve mevki hırsının insanı ne denli uç noktalara taşıyabileceğini gözler önüne serer. İmam Gazzâlî Hazretleri, Firavun’un bu haddini aşan kibir iddiasının aslında her insanın nefsinde potansiyel olarak bulunduğunu, ancak bazı insanların bu kibri söz ve davranışlarıyla dışa vurduğunu, kimilerinin ise derinlerde bastırdığını ifade eder.
Hakiki yetkinlik ve gerçek özgürleşme, ancak samimiyetle Allah'a yönelmek ve O’nun yüce buyruklarına uygun bir hayat sürmekle mümkündür. Bunun haricindeki tüm benlik ve yetkinlik iddiaları, hakikatte insanı sefalete ve düşüşe sürükleyen boş ve anlamsız çabalamalardır.
Kurumlarda yönetici konumunda bulunan kişiler, kendilerinde yapay bir üstünlük düşünüp, emri altındaki çalışanların onurunu ve itibarını gözetmezlerse, bu durum yönetimde ciddi bir zayıflığa dönüşür. Özellikle, başka saygın kişilerin veya kendilerinden daha üst konumdaki insanların yanında asla yapmaya cesaret edemeyecekleri saygısız davranışları, emrinde çalışanların huzurunda sergilemekten çekinmeyen yöneticiler, bu olumsuz durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirirler. Oysa bu türden sorunların aslında basit bir çözümü bulunmaktadır: Astınızın huzurunda yapılmasından rahatsızlık duyacağınız herhangi bir davranışı, siz de onun önünde yapmaktan kaçınmak. Bu erdemli yaklaşım, hem Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sünnetine hem de temel insani değerlere tamamen uygundur.
Netice olarak, toplumda yaşayan her bir bireyin ve üstlenilen her görevin değeri oldukça büyüktür. Her insan, yaptığı işin kıymeti ve önemiyle değer görmeyi sonuna kadar hak eder. Bu derin anlayış, daha adil, daha huzurlu ve karşılıklı saygıya dayalı bir toplum inşa etmenin en temel anahtarını bünyesinde barındırır.
Unutmayalım ki, her bireyin topluma sunduğu katkı kıymetlidir ve sağlıklı bir toplumsal yapının inşasında herkesin üstlendiği rol kritik bir öneme sahiptir.
Editör: Mehmet Nezir Güneş
Melike kamar
30.03.2025 / 04:50Çok güzel bir konuya değinmişsin eline kalemine sağlık