diorex
dedas

Tolerans

Tolerans

Seçimler yaklaştıkça partiler arası rekabet de arttı. Tüm partilerin ortak kaygısı olan “oy kapmaca” için sürekli yeni ve cazip konuşmalar yapılıyor veya toplantılar tertipleniyor. Bu konuşmaların birçoğunda da ana kavram olarak sürekli “hoşgörü” seçiliyor ve her defasında da hoşgörüden istifade ediliyor.

Hoşgörü” tek başına fazla bir değer ifade etmiyor ama bu kelime başka kelimelerle birleştirildiğinde örneğin “hoşgörü toplumu”, “hoşgörülü millet” veya “hoşgörünün şehri” dendiğinde durum değişiyor ve esas yıkıcı etkisini o zaman gösteriyor, çünkü “hoşgörü” eşitsizler arasındaki toplumsal ilişkiyi referans alıyor. Hoşgörü eşitsizliği hoş görüyor.

“Hoşgörü” Farsça-Türkçe bir tamlamadır ve Türkçeye batı dillerinden giren tolerans kavramının takriben karşılıyor. Takriben diyorum çünkü toleransın Türkçede bire bir anlamı yok. Müsamaha, tahammül veya insaf da toleransı karşılamıyor ve daha çok hoşgörüye yakınlar. Gerçi hoşgörü müsamaha kelimesiyle yakın anlamlı olsa da müsamaha yani “hoşgörü” bir şeyleri anlayışla karşılamak anlamına geliyor. O şeyleri olabildiği kadar hoş görme durumudur.

Tabi ki burada rahatsızlık duymama hali birinin birinden rahatsız olamama halidir ki sorun olan da budur, çünkü bu güçlü olanın güçsüz olanını dikkate almamasıdır. Bu da ezilmişliği körükleyen bir durumdur. Hatta hoşgörü veya muadili olan müsamaha, tahammül veya insaf kavramları güçlünün güçsüze karşı sergilediği olumlu bir davranış olarak görebiliriz ki bunda da duygusal bir yön vardır. Devletin halkına şefkatle sarılması gibidir. Bu durum sürekli olarak eşitsizliği körükler, müsamaha gösterildikçe eşitlik kaybolur. Tahammül ettikçe yük ağırlaşır. İnsafa geldikçe suç artar.

Çünkü halk artık devletin aslında bireylerden oluşan ve halkın menfaatini esas alması gereken bir organizasyon olduğunun bilincindedir. Devletin kendisi için var olduğunu biliyor ve dolayısıyla halk kendisini devlete eşit görüyor. Bu yüzden eşitliği esas alıp eşit şartları da talep ediyor. Bundan dolayı yönetenler ile halk arasında bir tolerans olmalı.

Çünkü yazımızın temel konusu olan tolerans ise özgürlüğün esasıdır. Toleransta karşılılık vardır, hakkından feragat etmeme vardır. Tolerans somuttur ve akıldan yani bilimsel yaklaşımı esas alır. Bu yüzden tolerans hem eleştiriyi hem de özeleştiriyi içinde bulundurur, bundan dolayı karşındaki insanı anlamayı esas alır.

Tolerans karşısındakinin haklı olduğunu fark ettiğinde kendisinin de haksız olduğunu kabul etmedir. Hoşgörüde ise böyle bir şeye rastlanmaz, çünkü hoşgörü işin başında ona müsamaha gösterir veya tahammül eder. Toleransta özgürlük sınırsız değildir, çünkü sınırsızlık toleransı yok eder ve toleransın sınırı bireyler arasındaki eşitliğin bozulduğu noktadır. Bu yüzden tolerans kusur ve kabahatleri bağışlamıyor, çünkü toleransın temelinde akılcı düşünce ve akılcı değerlendirme yöntem olarak esas alınmıştır. Bu yüzden bireylerin her istediğini yapmasına tolerans gösterilmez. Oysa hoşgörü sınırsızdır, senin özgürlüğüne bile kast eder ama hoş görülmesi ulvi bir davranış olarak kabul edildiğinden dolayı tekrar eder kendisini.

Bu yüzden yeni bir toplum modeli oluşturulacaksa, bu modelde hoşgörü değil tolerans esas alınmalı. Çünkü ancak tolerans ile farklar arasında denge bulunabilir.

Yorumlar

Image
periklles
09.05.2011 / 18:07

haklısıız hocam

Image
Güliz Akyurt
27.04.2011 / 16:34

Sait hocam o zaman desenize hoşgörü toplumu aslında farklılıkları bastırmak için kullanılan bir argüman. O zamna mardin nasıl hoşgörü şehri olabilir?

Image
Mehmet Aktepe
27.04.2011 / 07:39

hocam güzel tespit,<br>bu kelimelerin bu kadar ince anlamları olduğunu bilmiyordum.

Yorum Yaz