Tik tak, tik tak, tik tak…
Tik tak, tik tak, tik tak…
Doğanın bilgisinin görünmez olduğu bir çağda derin kavrayışlar için kadrajımıza girmeyi bekleyen ne çok kare var.
Tik tak, tik tak, tik tak…
“Sanat dolayımsız bir görme biçimidir.” diyordu John Berger ve ben de telaşsız sabırla sadece anda kalarak, öylece anlaşılmayı, görülmeyi bekleyen ne çok ‘doğal’ sanat eseri var diyorum.
Tıpkı bu karedeki doğa olayınının verdiği mesajı ‘görmek’ kavrayabilmek için zamanın tik tak’ında kalmayı başarabilmek gibi; Temas ettiklerimizin ilişkilendiklerimizin zamanın tik tak’ında kaçırdığımız görünmez, olumsuzlayan etkisine…
Hangimiz bazı insanlarla özündeki bozulmadan habersiz görünürdeki benzerliğimizin yanılsaması ile ilişkilenmedik?
Hangimiz bazı ilişkilerimizde önce küflenip sonra çürüdüğümüzü hissetmedik?
Hangimiz kimi zaman geri dönüşü olmayan kapanmaz yaralar açan arkadaşlıklar kurduğumuzu düşünmedik?
Hangimiz kalbimizin tik tak’ını kapitalist bir çarkın telaşlı koşuşturmacası içinde yitirdiğimizi tüm benliğimizle duyumsamadık?
Üzüm üzüme baka baka kararır diyordu atalarımız ve üzüme bakarken kalbimizin tik tak’ı önce tekliyor sonra da zamanın savrukluğunda bambaşka bir şeye dönüşmenin huzursuzluğunda yitmeye yüz tutuyordu.
Oysa doğa orada öylece görülmeyi anlaşılmayı sabırla beklemeye devam ediyordu.
Tik tak, tik tak…
Editör: Mehmet Nezir Güneş
MUSTAFA
18.10.2024 / 09:58Ağzınıza sağlık