tik tak - think tank

KÖŞE YAZISI

Think-Tank ya da kısaca Türkiye’deki amiyane tabirle “tik-tak”. Aslında bu yanlış giden bir saatin sesidir ve bundan zamanı doğru ölçmesini beklemek beyhudedir. Çünkü bir buçuk asır gecikmeyle Türkiye’de kurulan düşünce kuruluşları hala var olma savaşlarını kazanamadılar. Bunun birçok nedeni var ve burada bunlardan yalnızca bir kaçını bilmek durumun vahametini anlamaya yeter.

Düşünce kuruluşu bir “fikir üretim merkezi”dir. Burada fikir üretilir, bu yüzden akıl-fikir sahibi insana ihtiyaç duyar. Fikir Üretim Merkezi (yani kısacası FÜM) fikrî üretimden düşmüş veya hiç üretmemiş insanların boş zamanlarını değerlendirme yeri değildir. Hele öğrencilerin part-time ya da emeklilerin “dostlar beni işte görsün” diyebileceği bir yer hiç değildir.

FÜM ciddi bir kuruluştur, bir üretim merkezidir. Dünyadaki 5.000’den fazla düşünce merkezinin yarısından fazlası ABD’de bulunuyor ve yaklaşık 50.000 kişiyi istihdam ediyor. Ciddiyeti ürettiğinden gelir. James McGann “TheThink Tank Index” adlı makalesinde yalnızca 2008’de ABD’de faaliyet gösteren en iyi 10 düşünce kuruluşun ortalama yıllık bütçesi takriben 560 Milyon Dolardır. Bu yarım milyar dolarlık bilgi ve fikir üretildi demektir. Bu az bir rakam değil ve ödenen her kuruşun karşılığı alınıyor. Oysa ülkemizde kâğıt üzerinde kurulmuş yaklaşık 50 kadar FÜM var ve bunların yalnızca 5-6 tanesi ele avuca sığar bir bütçeyle işini yapabiliyor. Çünkü bilgi üretmek pahalı bir uğraştır.

FÜM bilgi üretir, fikir üretir. Bacası olmayan bir imalathane olması onu diğer imalathaneler gibi sorunlarından bağımsız kılmıyor, o yine de bir işletmedir. Kâr amacı gütsün veya gütmesin, hem ayakta kalabilmek için hem de üretebilmek için paraya ihtiyaç duyar. Bir taraftan ürün kabul edilen fikrin çıkması için diğer taraftan bilginin girmesi gerekiyor ve bu ancak parayla olur. Bilginin üretimi bu yüzden pahalı bir uğraştır.

Böylesi bir imalâthaneye bilgi çoğunlukla insanla giriyor. Alanında uzman bir kişi kendi alanında olup bitenleri sürekli takiple sorumludur. Hele Türkiye gibi bir Ortadoğu ülkesinde bir uzman kendi alanında verimli olabilmek için en az Avrupa veya Amerika’daki meslektaşları kadar vasıflı olmalı. Bu yüzden bu ülkedeki uzmanlar “Inter-Disziplinär” yani birden fazla alanda yetkin olmalı. Anadili veya Türkçeden başka hem Doğu’dan ve hem de Batı’dan iki dili iyi bilmeli ki takip edebilsin.

Bu yüzden FÜM alanında uzman insanların yeridir. FÜM makam veya itibar için suiistimal edilebilecek bir yer değildir. Zaten alanında kayda değer bir çalışma yapamadığında yok olur gider. Geriye sadece bir tabela ve bir de içi dolmamış bir makam kalır.  

* James McGann, “TheThink Tank Index”, ForeignAffairs, January/February 2009.