Televizyon Bağımlığı İnsanın Ruh ve Beden Sağlığını Bozar
Aşırı televizyon izleme tiryakiliği kitlelere sık sık izlettirilen reklamlar sayesinde insanlar birer tüketim ve alışveriş canavarı haline getiriliyor. Aşırı tüketim ve alışveriş çılgınlığı çağımızın korkunç hastalıkları arasına girmiştir. Artık günümüzde insanlar ihtiyaçları olmadığı halde sırf eğlenmek, gereksiz şeyleri almak, kullanmak amacıyla AVM’lere gitmektedir.
Yeşilay Cemiyeti mensupları olarak bizler her türlü zararlı alışkanlık ve bağımlılıklara karşıyız. Bunlardan biri de televizyon tiryakiliğidir. Bir şeyin tiryakisi olmak, ona bağımlı olmak demektir.
Bize göre, Yeşilaycılık bir anlamda; eşyayı gereği gibi kullanmaktır, yerinde kullanmaktır. İslam literatüründe bunun adı “adalet” tir. Bunun tersi de zulüm demektir.
Etrafımıza baktığımızda gördüğümüz her şey, kullanım şekline göre değerlendirilir; Haram, helal, sakıncalı, zararlı, faydalı, yasal, yasal olmayan vs. Mesela, üzümü isterseniz pekmez yaparsınız, kışın gıda olarak yararlanırsınız, isterseniz de şarap elde eder, içer, sarhoş olursunuz. Demirden bıçak yapar, o bıçak ile domates de doğrarsınız, adam da yaralayabilirsiniz. Yani eşyayı kullanma isteğinize göre değişir. Bu örnekleri istediğiniz kadar arttırabilirsiniz.
Davranışlar da bir yerde eşya gibidir. Bazı iyi davranışlar/huylar insanı hayatın zirvesine taşır, bazıları da –zararlı alışkanlıklar- hayatı bize zindan eder, süründürür. Örnek olarak konumuz olan televizyon izleme alışkanlığını ele alacağız.
1970-80’li yıllarda her şehirde bir televizyon varken, sonra her mahalleye girdi. Daha sonra her eve, evin içinde de her odaya girdi. Şimdi de internet ile birlikte ceplerimize girdi. Yani anlayacağınız hayatımızın her alanına, her yerine girdi. Neredeyse artık televizyonsuz bir hayat düşünülemez.
Yukarıda da işaret ettiğim gibi, televizyon artık hayatımızın bir parçası haline gelmiştir. İnkâr edilmez faydalarının yanında zararları da vardır. Kabahat bu aletin kendisinde değildir. Bu fayda ya da zararı belirleyecek olan bizim bu harika nimeti nasıl kullandığımızdır. Eğer günde 5-10 saat televizyon kumandasıyla oynarsak bizim için kötü sonuç kaçınılmazdır. RTÜK’ün yapmış olduğu araştırma sonuçlarına göre, Türkiye halkının %20’si günde 5 saat televizyon izlemektedir. İşsizliğin artış gösterdiği yerlerde bu rakam günde 10 saati bulmaktadır. Ve asıl felaket burada başlar. Burada korktuğumuz başımıza gelmiştir, artık biz farkında olsak da, olmasak da televizyon bağımlısı olmuşuzdur. Bu bağımlılığın da temelinde tembellik yatmaktadır. Daha açık bir ifade ile tembellik, televizyon seyretmenin hem sebebi, hem de sonucudur. Buraya kadar gelmişken Hekimoğlu İsmail’in bir sözünü nakletmekte yarar görüyorum: “Televizyonlu odadan televizyonsuz odaya geçmek hicrettir” Bu tespit, televizyonu tamamen terk edelim anlamına gelmiyor.
Televizyonun sayılamayacak kadar faydaları yanında zararlarının da olduğu açıktır. Bu kısa makalede bunları anlatmanın imkânı yoktur. Önümüzdeki haftalarda ömrümüz yeterse zaman zaman sizlere bu tür zararlı alışkanlıkları anlatmaya devam edeceğiz.
Her zaman ifade ettiğimiz gibi biz Yeşilay mensupları olarak asla teknolojiye karşı olmadık, olmayız. Sadece kullanım şeklini anlatmaya, insanları zararlarından korumaya çalışıyor, felaketten önce haber vermeye gayret gösteriyoruz. Bütün zararlı alışkanlıklar ya da bağımlılıklar her zaman birbirini tetikliyor. Aşırı televizyon izleme tiryakiliği kitlelere sık sık izlettirilen reklamlar sayesinde insanlar birer tüketim ve alışveriş canavarı haline getiriliyor. Aşırı tüketim ve alışveriş çılgınlığı çağımızın korkunç hastalıkları arasına girmiştir. Artık günümüzde insanlar ihtiyaçları olmadığı halde sırf eğlenmek, gereksiz şeyleri almak, kullanmak amacıyla AVM’lere gitmektedir. Nasıl olsa kredi kartı da vardır, istediği gibi kullanmaktadır. Bu çılgın alışverişler sonucunda intihar vakalarında artış olduğu, nice yuvaların dağıldığını televizyonlardan sık sık duyuyor, görüyoruz.
Öte yandan televizyon bağımlılığı sonucunda insanların ruh ve beden sağlığı olumsuz etkilenmektedir. Çeşitli psikolojik, ailevi ve sosyal problemlerle karşı karşıya kalınmaktadır.
Bu değerlendirmeler sonucunda şöyle bir soru kaçınılmaz oluyor: Acaba insanlar yalnızlıktan sıkıldıkları için mi TV seyrediyor, yoksa TV seyretmek insanları sıkıcı ve yalnız bir hayata mı sürüklüyor? Bu sorunun cevabı çok basit değildir. İlk bakışta sorunun birinci şıkkı doğru imiş gibi geliyor. Ancak yapılan araştırmalar sonucunda, aşırı televizyon izleyen insanların sosyal aktivitelere katılmadıklarını, yalnız kalmak istediklerini, çeşitli ruhsal problemler yaşadıkları ortaya çıkmıştır. Daha açık bir ifade ile aşırı TV bağımlılığı insanı daha da yalnızlığa itmektedir. Ama insan bunun farkında değildir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, TV izlemenin azı yarar, çoğu zarardır. Televizyon, diğer teknoloji ürünlerinde olduğu gibi, insanlık yararına kullanıldığı zaman bir değer taşır. Aksi halde sağlığımızı ve güvenliğimizi tehdit eder hale gelir.
Sağlıklı ve özgür gençlerin olduğu bir ülkede televizyonun kölesi değil, efendisi olmak dileğiyle…