Tarihe tanıklık ederken

KÖŞE YAZISI

8 Mayıs 2013 Çarşamba.

Bu ülkenin tarihinde önemli bir kilometre taşı olarak kayıtlara geçecek.

Daha önceleri hiçbir özel anlamı olmayan (o gün doğanlar için olan anlamı hariç) bu sıradan gün aslında yakın dönem geleceğimizi şekillendirmekte olan sürecin önemli bir aşaması olarak tarihe kaydediliyor.

On yıllardır süren bir sorunun çözümünün ayak seslerini artık daha güçlü duyabiliyoruz.

PKK birlikleri, daha önce fiilen başlatmış oldukları sınır dışına çekilme işlemini 8 Mayıs 2013 günü resmen de hayata geçirmiş oldular.

Süreç yola çıkarken var olan endişe ve tedirginliklerimiz hala var olsa da artık umutlarımız çok daha yüksek.

Ülke genelinde barışa olan destek gün geçtikçe artıyor.

Süreç başlarken yüzde 60’lar seviyesinde olan destek oranı son anketlerde yüzde 80’lere dayanmış görünüyor.

Özellikle son bir aydır Akil İnsanlar Heyetlerinin halkla birebir yaptıkları görüşmeler de bu süreçte önemli bir hizmet olarak göze çarpıyor.

Süreç kapalı kapılar arkasında, perde gerisinde değil; doğrudan doğruya toplumun gözü önünde cereyan ediyor.

Akil insanlar, toplumun her kesimiyle diyaloga geçiyor; cemaatler, STK’lar, gayrı Müslimler, sıradan vatandaşlar; yani aklınıza gelebilecek kim varsa.

Provokasyonlara, sabotaj çabalarına rağmen toplumla kucaklaşmayı sürdürüyorlar.

Hemen her toplantılarında ellerinde bayrak, marş okuyarak faaliyetlerini sabote etmek isteyen bilumum savaş yanlısı, nefret siyasetçisi ve şaklabana rağmen yılmadan devam ediyorlar.

İleride bugünlerin tarihi yazılırken bu insanlar için de şan ve şerefle dolu satırlar yazılacak; bu süreçte savaşa değil barışa çağıranlardan oldukları yazılacak.

Yerine getirdikleri bu asil hizmet asla unutulmayacak.

Tekrar sürece dönersek; yıllarca “dağlarımızda teröristler kol geziyor” diyerek ortalığı ayağa kaldıranlar, şimdilerde “neden sınır dışına çıkıyorlar” diyerek aynı gürültüyü çıkarıyorlar.

Ellerinden gelse sınırları kapatıp çıkmalarına engel olacaklar; adeta “lütfen bizi bırakıp gitmeyin” diye yalvaracaklar.

CHP, MHP, İP, TGB ve bilumum milliyetçi-ulusalcı-ulusolcu cephe oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi ağlamakla meşgul şu sıralar.

Barışa hazırlık sürecindeyken bile neredeyse 4 aydır kan akmadı; genç bedenler toprağa cansız düşmedi.

Bu bile barışı istemek, savunmak için yeterli bir sebeptir.

Hazırlığı bile böyle sonuç veren bir barış, tam anlamıyla hâkim olduğunda meşhur ifadeyle “tadından yenmez” bir şey olacaktır.

Meseleyi basit bir at pazarlığı seviyesine düşürmek; ne aldık/ne veriyoruz yaklaşımına indirgemek, bu sürece yapılacak en büyük haksızlıktır.

Öncelikle hedef silahların susması ve sınır dışına çıkılmasıydı.

Silahlar sustu; sınır dışına çekilme de başladı.

Bu aşama da tamamlandığı zaman demokratikleşme ve özgürlükler temelinde neler yapılacağı gündeme gelebilecek.

Geçen yazıda da belirttiğim gibi yeni dönem aynı zamanda köhnemiş, çürümüş ve kokuşmuş bir mevtaya dönüşmüş olan sistemin de cenazesinin kaldırıldığı ve yeni, adil, eşit, özgürlükçü ve demokratik esaslara dayanan yeni sistemin de doğduğu gün olacaktır.

Türkiye’deki halklar da bu gök kubbe altında eşit ve özgür vatandaşlar olarak yerlerini alabileceklerdir.

Evet, tarihi günler yaşıyoruz.

Ve ülke olarak yaşadığımız onca acıdan sonra böylesine tarihi bir sürece tanıklık ediyoruz.

İlerde bir gün “barış sürecini gördüm” diyeceğiz inşallah gururla.