Tarih Zulümatına (mülakat) tutumunuz ne olacak sayın Rektörüm?

Güz Döneminde ilan edilen Tarih
Doktora Programına başvuranlar arasındaydım. Bu kez Güz Döneminde açılan
Doktora Programına baş vurdum ve 11 Eylülde mülakata katıldık sonuçlar ise 14
Eylülde açıklandı. Benim açımdan sonuç üzücü ve hakkımın yendiğini biliyorum.
Çünkü mülakatta çok iyi bir performans sergiledim. Komisyon üyelerinden biri
olan Ercan Gümüş ortaya koyduğum performansı kendisini tatmin ettiğini ifade
etti. Diğer üyeler de sessiz kalarak sorulara verdiğim cevapların yeterli
olduğunu teyit eden bir hava ortaya koyduklarını sezinledim ancak sonuç tam
tersi oldu.
Sayın Rektörüm,
Önce mülakat komisyonuna
sunduğum materyallerden söz edeyim.
Öncellikle, ‘Cumhuriyet
Döneminde Mardin’de Basının Gelişimine Matbaacılığın Etkisi’ konulu bir makale
sundum.
Sonra doktora araştırmamı
sağlayabilecek belirlediğim üç konuyu paylaştım. Şöyle:
1-İkinci Meşrutiyet Dönemi Kürt Basınının
Kürtlerde Milliyetçilik Bilincinin Gelişimine Etkisi
2- Halkevlerinden TÖBDER’e
Mardin’de Sivil Toplum Anlayışının Oluşumu
3- Adalet Partisi İktidarının
Mardin İlinin sosyal-ekonomik yapısına Etkileri (1960-1980 Yılları arası Askeri
Darbeler Dönemi)
Sıraladığım bu konuları başka
üniversitelerde hoca arkadaşlarımla paylaştım, değerlendirmelerini aldım.
Sonuç: Belirlediğiniz bu konular çok kuvvetli doktora konularıdır.
Daha sonra komisyon üyelerinin
soruları gelmeye başladı. İlk soru ‘biz seni tanıyoruz’ ama ‘tamam’ dedim.
Ara Dönem doktora alımında beni
tanıdıkları halde yine aynı soruyu sormuşlardı. O dönemin üyeleri yine Ahmet
Kütük, Caner Yelbaşı ve Feridun Bilgin idi. Doğrusu biz seni tanıyoruz demeleri
hoşuma gitmişti ama ara dönemin sonuçları açıklanınca benim açımdan fiyasko
olmuştu. Sevincim sadece ‘seni tanıyoruz’ ifadesi ile sınırlı kalmıştı. O zaman
sordukları sorulara yine verdiğim cevaplara itirazları olmamıştı ama sadece
Osmanlıcamın zayıf olduğunu dolayısıyla kazanamamayı buna bağlamıştım. Bu
nedenle sessiz kalmayı tercih etmiş hatta komisyona belli oranda hak da
vermiştim. Bir de doktora mülakatına araştırma konusu olabilecek her hangi bir
akademik problemi sunmamıştım, biraz da deneyimsizlikten oldu bu.
Tabi bu mülakata bir kaymakam da
katılmıştı. Koruma görevlileriyle yukarı çıktı ve neredeyse kırmızı halı ile
karşılandı kaymakam bey. Hoca odalarının bulunduğu koridora girdi, mülakat
başlayana kadar da orda kaldı. Hatırladığım kadarıyla da ilk o çağrılmıştı. O
gün bütün adaylar olarak kendimizi bu manzara karşısında ezik hissettik,
elenmiş saydık. Nitekim de öyle oldu. Halbuki kaymakam beyin korumaları
mülakatın yapılacağı kata çıkmamaları gerekiyordu. Telsizlerle, silahlarla ne
işleri vardı orada? O da her hangi bir aday gibi, bizim gibi tek başına yukarı
çıkmalıydı.
Bütün bu olanlar bana, daha önce
halk olarak yaşadığımız bir olayı anımsattı:
Süleyman Demirel Başbakan sıfatıyla
1993'te Diyarbakır’da Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ile beraber halka hitaben
söylediği "Kürt realitesini tanıyoruz" cümlesini kullanmıştı. Bu söz
o zaman bölgede büyük umutlar doğurmuş, sevinçlere yol açmıştı. Çünkü büyük bir
‘Devlet Aklı’ sayılan Süleyman Demirel’den gelmişti bu söz. Ve herkes şu
kanaatte kapılmıştı: Demek ki devlet akıl ve kurumlarıyla değişmekte,
gerçekleri görmekte ve akan kan artık duracak, bölgeye huzur gelecekti. Fakat
onlar Diyarbakır’da ayrıldıktan sonra lafı uzatmayayım ‘Faili Meçhul’
cinayetler silsilesi başladı bölgede. Bölge halkı bu ortamda tabiri caizse
biçilmişti.
11 Eylülde yapılan mülakatta da
“Seni tanıyoruz” sözü yine kullanıldı komisyon tarafından. Kendi kendime
“Eyvahhhh” dedim ‘Bunlar beni biçecek’ ama buna takılacak zamanım yoktu. Bir
önceki mülakatta sorulan sorular soruldu hemen hemen. ‘Tez yazarken zorlandın
mı?’ mesela. Allah aşkına tez yazarken veya bir yazı yazarken kim zorlanmaz?
Herkes demiyor mu “Akademik süreç çok meşakkatlidir” diye.
Bu arada Osmanlıca durumu da
soruldu. Gösterilen metni okudum. Osmanlıca bilgimin geliştirilebilir olduğu
algısı oluştu. Ayrıca Cumhuriyet Dönemi çalışıyorum, Osmanlıca da ilk etapta
çok gerekli değil, ancak bir tarihçinin Osmanlıca bilmesi gerektiğini de
biliyorum.
Sonra metodoloji ve teknikle ilgili ayrıca
tarih felsefesiyle ilgili bilgim yoklanmaya çalışıldı. Verdiğim yanıtların
doğru olduğu belirtildi. Hatta Ercan Hoca verilen yanıtlar nedeniyle tatmin
olduğunu da açıkladı. Ama bütün bunlara rağmen sonuç yine hüsran oldu benim
açımdan.
Sayın Rektörüm,
Sıkıntılı bir süreçten
geçtiğinizi biliyor, ruhi haliyetinizi tahmin etmek zor değil. Siz göreve
başlarken ‘Hayırlı Olsun’a geldik Mardin ve İlçelerinden neredeyse gelmeyen STK
ve aydın ve kanaat önderi kalmadı. Kızıltepe Gazeteciler Derneği Başkanı olarak
ben ve değerli yönetim kurulu üyeleri arkadaşlarım da bu kervanın yolcuları
olduk. Bütün bu ziyaretlerden çıkan mesaj size verilen destek ve sizin
adaletsizliğe karşı bir yönetim tarzı ortaya koymanız, anlamına geliyordu. Tabi
bu bir kişinin tek başına yapabileceği bir iş değil. Üniversitenin yeniden
yapılanmasında kurduğunuz ekiple ancak başarılı olabileceğiniz mümkündü. Bu
gerçek gıyabınızda sürekli paylaşıldı.
Ben o zamanlar bir yazımda,
‘eğer ekibi dürüstçe çalışırsa yönetim olarak başarılı olabilecektir’ mealinde
bir ifade kullanmıştım. Tabi bu, genel geçerliği olan bir tespit. Havanın
aleyhinize giderek esmeye başladığını görmekteyiz. Bunun nedenlerinden biri
kurduğunuz ekipte bazı unsurların sizi zor durumda bırakacak uygulamalar içine
girmeler kanaati oluşuyor. Tabi bu bir kanaat.
Bunun örneklerinden biri benim doktora zulümatında yaşadıklarım, başıma
gelenler. Bu anlamda başka bölümlerde yapılan alımlarda da adaletsizce yaklaşımların
olduğu bana gelen duyumlar arasında. Gazeteci olmam ve sesimi bu anlamda
duyurabilmem nedeniyle zulme uğradıklarını düşünenler arayarak paylaşımda
bulundular.
Özetle durum bundan ibarettir
Sayın Rektörüm.
Hakkımı yiyen komisyon üyeleri
Ahmet Kütük ve Caner Yelbaşı’yı Yüce Rabbimin adaletine havale ediyorum. Xwedê
heqê min û mirovên weke min nehêle.
Binlerce insan, arkadaş ve
dostlar durumdan haberdar oldu. 33 yıllık gazetecilik hayatım boyunca bu halka
asla yalan yazmadım, bu kez de öyle. Hissiyat, sorumluluk ve ulaşan belgelere göre
yazdım hep. Emin olun kendi durumumu yazınca da sıkılıyordum, keşke böyle bir
durum yaşanmasaydı, diye iç geçiriyordum.
Şunu da hatırlatmak isterim ki,
rektör olarak atandığınız zaman şehirde bir sevinç dalgası yaşanmıştı ama
gelinen noktada bu dalgaların boyları kısalmaya başladığını sezinliyorum umarım
yanılıyorum. Bu durumda size ulaşmaya çalışırken zorluklar çekmekteyiz,
telefonu elimize alırken aramakta tereddütler yaşamaktayız.
Ortaya koyacağınız durum merak
ediliyor, şahsınız nezdinde yenilen hakkımın iadesini talep ediyorum.
Saygıyla…
Hakkı Seven
25.09.2020 / 15:25Faraç Bey, öncelikle gönderdiğim yorumu yayınlamakla gösterdiğiniz medeni tavırdan dolayı takdiri hak ettiğinizi belirtmek isterim. Ancak bu, yukarıda da belirttiğim gibi sebep ve sonuç ne olursa olsun hocaların isimlerini hedef göstermeye yönelik yazı yazmayı asla haklı göstermez. Hele bu yazı kişisel bir kazanç elde etmeye yönelikse inandırıcılığı da olmaz. Benden söylemesi.
A.Baran
25.09.2020 / 09:43Üniversitede hocalar kadroları gönüllerince kullanıyor. Hak adalet kalmamış. Yaşayan dillerdeki bir hoca ilgisi olmayan bir bölüme gececek. Neden mi? makam elde etmek için üniversiteyi basamak olarak kullaniyorlar
A.Baran
25.09.2020 / 09:28Üniversitede hocalar kadroları gönüllerince kullanıyor. Hak adalet kalmamış. Yaşayan dillerdeki bir hoca ilgisi olmayan bir bölüme gececek. Neden mi? makam elde etmek için üniversiteyi basamak olarak kullaniyorlar
Hakkı Seven
24.09.2020 / 16:05Faraç Bey, sebep ve sonuç ne olursa olsun hocaların isimlerini bu şekilde hedef göstererek yayınlayamazsınız. Hasbelkader elinde yarel bir köşe geçmiş bunu bir silaha dönüştürüp haysiyet cellatlığına soyunamazsınız. Sözü ettiğiniz hocaları çok yakından tanıyan biri olarak söylüyorum: O hocalar haksızlık edecek hocalar değildir. Ispat olarak da yazmış olduğunuz bu yazılardır. Hele ki şu ikinci yazının başlığı sizin doktora öğrencisi olamayacağınızın net göstergesidir. Öncelikle "zülümat"ın ne olduğunu öğrenin sonra doktoraya müracaat edin tavsiyesinde bulunuyorum. Yayınlamayacağınızı bile bile yazıyorum inşallah beni mahcup edersiniz.