Suriye’de terörizm bahanesi
Bir süredir iç politikada yaşanan gelişmeler sebebiyle Suriye’deki insanlık dramı gündemimizden çıktı veya gündemimizde arka sıralara doğru geriledi.
Ancak son dönemlerde bu ülkede yaşananlar sebebiyle artık dünyanın dikkati, Baas rejiminin katliamlarından El Kaide ile bağlantılı grupların varlığı ve tehlikesine yönelmiş durumda.
Bugün başını Rusya ve İran’ın çektiği Esed yanlısı cephe, siyasi çözümün önünde en büyük engel olarak Esed rejimini ve katliamları değil, işte bu El Kaide ile bağlantılı grupların varlığını gösteriyor.
Dünyaya adeta Esed’in alternatifi olarak bu grupları göstererek, Esed’i meşrulaştırmaya, iş başında tutmaya devam etmek istiyorlar.
Suriye’deki savaş başladığı zaman, Esed yönetimi Arap kamuoyunu yanına çekebilmek için ilk olarak Filistin kartını oynamak istedi ve savaşın İsrail’e ve onun desteklediği örgütlere karşı yapıldığı propagandasını kullandı.
Hatta Esed rejiminin en büyük destekçilerinden Hizbullah da bu söylemi bir adım ileri götürerek “Suriye düşerse Kudüs de düşer” dedi; sanki Kudüs düşmemiş gibi.
Ancak bu iddia başta Filistinliler olmak üzere Arap kamuoyu tarafından reddedildi; nitekim Şam’da yerleşmiş olan Hamas yönetimi savaşın ilk dönemlerinde ülkeyi terk etti.
Bugün Arap kamuoyunda, Suriye’nin Filistin için savaştığına inanan aklı başında tek bir insan bile yoktur.
Bu kartın işe yaramadığını gören Şam yönetimi bu kez de terörizm kartını piyasaya sürdü.
Bu kartı oynayarak kendisine mesafeli olan Batı cephesini ikna etmeye çalışan Esed yönetimi bunda kısmen başarılı da oldu denebilir.
ABD medyasına verdiği röportajlarda Esed kendisini “İslami terörizme” karşı savaşan bir lider gibi tasvir etti.
Hatta Cenevre görüşmelerinden önce Vatikan’la bile temasa geçerek kendisini terörizmle savaşan bir kahraman gibi göstermeye çalıştı.
Oysa gerçek bundan çok farklı; savaş dördüncü yılına girerken Suriye’de katledilen sivillerin sayısı artık 200 bin olarak ifade ediliyor.
Terörizmle savaştığını iddia eden Esed halkını en acımasız yöntemlerle katletmeye devam ediyor.
Bunu yaparken bir yandan da açıkça dünyaya şu mesajı veriyor; ya beni desteklersiniz ya da ben gidersem yerime El Kaideye mensup radikaller ve teröristler gelir.
Aslında Esed terörizmle savaşmıyor, tam tersine kendi yetiştirdiği veya ithal ettiği terör gruplarını kullanarak koltuğunu sağlama almaya çalışıyor.
Sıradan Suriye halkının büyük bir bölümü aşırı şiddet yanlısı grupları desteklemiyor ve geçtiğimiz yıla kadar Suriye topraklarında El Kaide ve onunla bağlantılı örgütlerin adı bile telaffuz edilmiyordu.
Ancak Suriye muhalefetinin yalnız bırakılması ve Suriye halkının kaderine terk edilmesi bölgeyi radikal grupların etkisine açık hale getirdi.
Bugün Suriye halkının büyük bir bölümü Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi radikal grupları tasvip etmiyor.
Ama ılımlı Suriye muhalif cephesinin ne IŞİD’e ne de rejime karşı savaşacak yeterli gücü yok.
Geçtiğimiz yıla kadar Suriye’de adı olmayan bu gruplar şimdi Suriye topraklarında terör estiriyor, masum halka ve sivillere daha fazla zarar veriyorlar.
Ve bu bahaneyi kullanan uluslar arası toplum, Suriye’deki insanlık trajedisine kayıtsız kalmaya devam ediyor.
İşin daha da vahim olan boyutu, bu terörizm kartını kullanan ülkeler, Suriye üzerindeki siyasi emellerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Uluslar arası toplum bu radikal grupların arkasındaki asıl gücü anlamadığı sürece, Suriye’deki krizde bir gelişme sağlanması mümkün görünmemektedir.
Asıl güçten ne kastettiğimi sanırım tahmin ediyorsunuz; Esed rejimi elbette.
Geçtiğimiz Aralık ayında Körfez İşbirliği Teşkilatı toplantısına katılan Suriye Ulusal Koalisyonunun başkanlı Ahmed Jarba, Esed rejiminin, muhalifleri bertaraf etmek için IŞİD’i açıkça desteklediğini ifade etti.
Bugün Esed rejimi IŞİD kartını kullanarak kendi vahşetini meşrulaştırmaya çalışıyor.
Evet, IŞİD’in savaş yöntemi çok vahşi; kafa kesmeler, işkenceler, kendilerinden olmayan grupların mallarını ve hatta kadınlarını ganimet olarak görmek çok vahşi ve insanlık dışı uygulamalardır.
Ancak diğer yandan bugün artık sayısı 200 bin olarak ifade edilen sivilin vahşice katledilmeleri, fotoğraflara yansıyan işkenceler ve ölüm kampları da rejimin günahlarıdır.
Bu günahlar hiçbir şekilde mazur görülemez.
Terörizm tehdidi, uluslararası toplumun Suriye toplumuna karşı duyarsız kalması için bir bahane değildir, olmamalıdır.