Suriye ve Bölgesel Çözüm Sürecinde İran
Geçtiğimiz hafta Ankara’ya yaptığım ziyaretlerden birisi de İran’ın Ankara büyükelçiliği oldu. Büyükelçi sayın Ali Reza Bıkdelı’nin daveti üzerine Mardin merkezli düşünce kuruluşu USTAD başkanı sıfatı ile makamında iki saati aşkın bir süre Suriye ve bölgesel meseleler konusunda görüşme fırsatı buldum.
Ağırlıklı olarak İslam ülkelerinde diplomatlık yapmış deneyimli bir isim olan sayın Bıkdelı ile İslami çözüm ve hassasiyetler konusundaki görüşlerde mutlak bir farklılık olmadığını söyleyebilirim. Hatta bölgesel çözüm süreci ile ilgili olarak çözüme inanmayan veya olmasını istemeyenlerin bozucu bir unsur bulma peşinde olduklarını, İran’ı çözümü sabote edici gibi göstermek suretiyle hem çözümü sürecini baltalamak, hem de Türkiye ile İran’ın arasını açmak istediklerini ifade etti.
Sıra Suriye’ye gelince ilk başlarda yaptıkları uyarının dikkate alınmadığından, iki haftada bitiririz diyenlerin samimi olmadığından, üzerinden iki ramazan geçtiğinden ve 100 bin kişinin canından olduğu bir insanlık trajedisine dönüştüğünden, Esed’in gitmesi ile sorunun çözülmeyeceği ve uzun sürecek bir iç çatışmanın bölgeyi daha da kaosa sürükleyeceğinden bahsetti.
Sayın büyükelçi ile laik sosyalist bir rejimin ardından duracak bir İran İslam cumhuriyeti yerine mütedeyyin ve Türkiye’nin de kendilerini iyi tanıdığı muhalif hareket üzerinden belirlenecek yol haritasının hem Türkiye’yi, hem İran’ı sorunları beraberce çözen İslam dünyasının iki ağabeyi konumuna getireceği ve bunun Rusya ve Batının güdümünden olmaktan daha şık duracağı yönünde daha önce kaleme aldığım yazımı hatırlatarak vedalaştık.
Hepimizin bildiği üzere Arap ülkeleri ile mutlak tabi dikta yönetimler üzerinden sürdürdüğü sömürüyü kurumsal tabiiyetli göstermelik demokrasiye dayalı sömürgeye dönüştürmek isteyen batılı toplum mühendislerinin masa başında yaptığı hesaplar Mısır ve Tunus gibi ülkelerde tutmayınca sıradaki Suriye’yi askıya alınmıştı.
Mısır ve Tunus’ta sosyal medyayı ellerinde tutan güçlerle başlatılan fakat sonuç itibarı ile halkın zaferine dönüşen Arap baharı Suriye’de farklı bir seyir aldı ve masa başı komutlarla değil, bizzat halkın kendisi ile başladı.
Plan dışı bu gelişme karşısında temkinli bir bekleyişe giren batının vaziyete göre değişken bir tutum içerisine girdiğinin söylemek mümkün.
Rejimin değişmesini bu vesile ile isteyenler olduğu gibi, rejim değişikliğini istemeyen ve Esed’le derin menfaatlerini sürdürme düşüncesinde olanlar veya bekle gör pozisyonuna girerek vaziyete göre adım atmayı hesap edenler..
Rejimin değişmesini isteyenlerden doğrudan askeri müdahaleyi savunanlar olduğu gibi, rejimin devrilmesinin muhalefet eliyle arzulayanlar oldu.
Aslında ne olduysa rejimi muhalefetin eli ile devirme fikrinin galebe çalması ile oldu ve en can alıcı soru ile karşı karşıya kaldılar
Hangi grup iyi, hangisi kötü?
Veyahut iyi muhalefet kötü muhalefet kavramı..
İnsanlık tarihinin en büyük dramlarından birinin yaşandığı Suriye’de seyirci kalan, iç muhalefetten emin olamadığı için sürecin uzamasını sağlayan batı dünyasından da bunu beklemek gayet doğaldı.
Muhaliflerle Esed rejimi arasında 100 bin kişinin ölümüne, milyonlarca kişinin evsiz yurtsuz kalmasına neden olan iç savaşa seyirci kalmakla yetinmediler. Mısır ve Tunus’ta yaşanan gelişmelerden ders alarak iki yıldan fazla süren iç savaş yorgunu rejim ve muhalefetin yerine Ürdün sınırında yeni, laik bir muhalif grup yetiştirmek peşine düştüler
İşte burada yine başta dediğim gibi Türkiye ve İran’a önemli görevler düşüyor ve hala geç değil..
Ne İsrail’i İran’la aynı anda idare eden bir Esed rejimi, ne de batının hem Esed’i hem de özgürlük mücadelesini canlarıyla ödeyen muhalifleri saf dışı bırakacak yeni bir muhalif hareketi Suriye’de görmek istemediklerine göre hala geç değil..
Burada Esed’li bir çözüm yerine Esed’siz ama İran düşmanlığı üzerinden beslenen bir takım unsurlarında söylem ve eylemlerinde dikkatli olmaları sağlanmak sureti ile halihazırda özgür Suriye mücadelesi veren muhalifler üzerinden pekala ittifak içerisine girerek Esed sonrası kaos önlenmiş olacaktır.
Bir tarafta AB(D)’nin çıkarlarına komşuluk çıkarlarını katarak gidişata yeni bir yön veren Türkiye, diğer taraftan kendi çıkarlarını koruyacağı endişesi ile bile olsa Rusya’nın çıkarlarına alet olmayan bir İran ile böylesi ittifak, İslam dünyasında derinleştirilmeye çalışılan yaraya iyi bir merhem olabilir ve tüm oyunları bozacak bir hamleye dönüşebilir.
Bir önceki yazımda ifade ettiğim gibi ya yüzyıllık planlama bozulur, ya da İslam dünyası sürekli dalaş halindeyken elindeki enerji dâhil bütün imkânlarını sömürtmeye devam eder.
USTAD 28.03.2013