Suriye krizinde kim nerede duruyor?

KÖŞE YAZISI

Son zamanlarda Suriye üzerine çok yazdık.

Sadece ben değil, gerek bu sitedeki yazar arkadaşlar, gerek yerel ve ulusal basının en çok üzerinde durduğu konu bu.

Yanı başımızda böyle bir katliam ve trajedi yaşanırken çiçek böcek sevgisi, ya da en çok satan gazetelerden birinin yazarı gibi şarap ve kadın yazıları yazılacak değil ya.

O yüzden “bıktık bu Suriye konusundan” deme lüksümüz yok hiç birimizin.

Suriye’de yaşanan isyanın ve giderek bir iç savaşa dönüşen bu sürecin çıkış nedenleri üzerinde durmayacağım.

Bu tür yazıları ben de daha önce yazdım, sizler de pek çok yazardan okudunuz.

Ben bu yazıda sizlere Suriye krizinin Türkiye’deki tarafları üzerine yazmak amacındayım.

Bildiğiniz üzere bu süreç ortaya çıkmadan önce mevcut hükümet, Suriye rejimi ile çok yakın ilişkiler kurmuş hatta iki ülke arasındaki ilişkiler o kadar ilerlemişti ki, vizesiz geçişler bile hayata geçirilmişti.

Ortak bakanlar toplantısı yapılıyor, ekonomik ve siyasi ilişkiler görülmemiş ölçüde ilerleme gösteriyordu.

Ancak Suriye’de tek parti diktatörlüğü hakimdi ve Tunus’ta başlayan “Arap Baharı”nın her diktatörlüğü olduğu gibi Suriye’yi de etkilememesi mümkün değildi.

Beklendiği gibi halk hareketleri bu ülkeye de sıçradı ve Mart 2011’de başlayan halk hareketi rejim tarafından kanlı bir şekilde bastırılma yoluna girdi.

Yaklaşık bir buçuk yıllık bu sürede 20 binin üzerinde Suriyeli, rejim tarafından acımasızca katledildi, aralarında Halep gibi önemli şehirlerin de olduğu kentler harabeye döndü.

Bu kısa hatırlatmadan sonra gelelim ülkemizde Suriye cepheleşmesine.

Süreçten önce Suriye yönetimi ile sıcak ilişkiler içinde olan hükümet, çok tutarlı bir davranışla katil rejime karşı tavır alarak sürecin halkın iradesi doğrultusunda sona ermesi çağrısında ve çabasında bulundu.

Rejimle ilişkiler askıya alındı; muhalefetle diyaloga geçildi.

Ve en önemlisi katliamdan kaçanlara kapılar açıldı.

Suriye yönetimi ile mezhepsel yakınlığı olan Irak hükümetinin yaptığı gibi kapılar kapatılarak insanlar ölüme terk edilmedi.

Bugün ülkemizde 100 bine yakın Suriyeli sığınmacı çeşitli kamplarda bulunuyor.

Bu yapılan son derece insani bir davranıştır.

Geçmişte Baas’ın diğer kolu, Saddam liderliğinde Irak’ta katliamlar yaparken bu ülkeden kaçan yüz binlerce Kürt mülteciyi nasıl ölüme terk etmediyse şimdi de aynısını yapıyor bu ülke.

Ancak CHP başta olsaydı ne olurdu, tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok.

Hemen söyleyebiliriz; kapılar açılmayacağı için bugün ülkemizde bulunan sığınmacıların büyük bir bölümü katil rejim tarafından öldürülmüş olurdu.

Nerden mi biliyorum?

CHP yöneticilerinin süreç boyunca, özellikle de son günlerde başta sığınmacılar olmak üzere hükümetin Suriye politikasını eleştiren ve adeta Baas rejimini savunan açıklamaları yeterince ipucu veriyor.

Tıpkı o dönemde Özal’ın Kürt sığınmacıların kabulüne yönelik politikalarına nasıl karşı çıktılarsa bugün de Erdoğan’ın politikalarına karşı çıkıyorlar.

CHP’nin yanı sıra bu ülkede ulusalcı, Kemalist, laikçi (laik değil laikçi) kesimler ve Esed’e mezhepsel yakınlık duyan gruplar da (bunların hepsi CHP çatısında buluşuyor) aynı şekilde katliamları savunabiliyorlar.

Basında yer alan sığınmacılar aleyhindeki haberlere bakın; hepsinin arka planında ya bu kesimlerin yaydığı dezenformasyonu ve küçük bir olaydan yola çıkarak büyütülen ve abartılan bir genelleme göreceksiniz ya da haberin kaynağı olarak Esed’in doğal müttefiklerinden Alevi-Nusayri kesimin yoğun olarak yaşadığı Hatay şehrini göreceksiniz.

Tüm bir şehri ve o şehirde yaşayanları kastetmiyorum elbette ama Esed’e destek gösterilerinin yapıldığı bir şehirden bu tür haberlerin yayılması da doğaldır.

Çok değil daha birkaç gün önce yine bu şehirde aralarında CHP milletvekillerinin de bulunduğu eski tüfek komünistlerin başını çektiği bir grup “barış” adı altında yüzleri kızarmadan Baas rejimine desteklerini açıkça ilan edebildiler.

Nedeni çok açık ve net; Erdoğan ve hükümetine duydukları nefret en başta gelen sebep.

Diğeri de Esed rejimi olan ideolojik ve mezhepsel kardeşlikleri.

Suriye krizi Türkiye’de bazı kesimlerdeki eski hastalıkların bir türlü iyileşmediğini ve asla da iyileşmeyeceğini gösterdi aslında.

Bakın “yeni” CHP’nin grup başkanvekili (veya genel başkan yardımcısı) bir zat, ülkemizdeki Suriyeli mültecilerin “tehlikelerinden” bahsederken onları nasıl tanımlıyor:

“Buraları gerçekten sığınmacıların kaldığı çadır kentler mi yoksa bir takım sakallıların konuşlandırıldığı cihat kampları mı”?

Sakallı olmak gibi durumlar görüldüğü gibi “yeni” CHP’de de sakıncalı olmak için yeterli bir sebep.

Bu aslında bilinçaltında bastırılmış düşüncelerin bir yerde artık dışa vurumudur.

CHP asla değişmedi ve değişmeyecek.

Değişirse CHP olmaz zaten.

Bir de CHP’li vekillerin son dönemlerde gündeme getirdikleri “vergiler” meselesi var.

Halkın ödediği vergiler nasıl olur da bu laik Baas karşıtı hainlere harcanır demeye getiriyorlar.

Ellerinden gelse yandaşlarıyla birlikte basıp kampları dağıtacak, sığınmacıları Esed’in kucağına atacaklar.

Ben en azından kendi adıma şunu söylemek istiyorum;

Benim ödediğim vergilerden harcanmışsa bu sığınmacılar için ve bundan sonra da harcanacaksa, son kuruşuna kadar hepsi helal-u hoş olsun.