diorex

Sosyal Dayanışma Gösterisi: Taziye

Sosyal Dayanışma Gösterisi: Taziye

 

19.08.2009 15:01:21

 

 

 

Liseyi başarıyla bitirmiş aynı yıl katıldığı üniversite sınavında mühendislik bölümünü kazanmış, birinci yılın ilk dönemini başarıyla tamamlamıştı. Ancak kaderini değiştirecek, okulu bırakmasına sebep olacak beynindeki tümörden habersizdi. Şiddetli baş ağrıları ve bir aylık oyalamadan sonra kendini Hacettepe Beyin Cerrahi bölümünde bulmuştu. Filmler, emarlar ve tetkikler üst üste yapılmış her defasında sonuç aynıydı. Beyninde tümör vardı ve hemen ameliyat gerekiyordu.

Ameliyat başarıyla sonuçlanmış kötü huylu tümörün yenilenmemesi için ışın tedavisi uygulanmıştı. Işının etkisiyle beyinden göze giden damarlar zedelenince gözleri görmez olmuştu. Buna da razıydı, hayata tutunmuştu, kendisine gösterilen ihtimam ve ailenin maddi-manevi desteği hayatını güzelleştirmeye yetiyordu. 

Kaderin cilvesi olacak ki üç yıl önce beynindeki tümör kendini yenilemesi sonucu tekrar ameliyat edilmiş, tüm çaba ve ihtimama rağmen toparlanamamıştı. 10.09.2006’da Ömer vefat etmişti.

İnancın ve geleneğin gereği kurulan taziye çadırı on gün misafirlerle dolup boşalıyor, sabah başlayan dayanışma gösterisi gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam ediyordu. Başsağlığı ve rahmet dileklerini tamamlayan ilahi kelam olan fatihalar dillerden eksik olmuyordu.

Toplumun farklı sosyal guruplarının paylaştığı halı ve yastıklı çadır; sohbet ve kültür alış verişine kaynaklık ediyordu. Toplum, ilgi ve bilinç düzeyinin gösteri merkezinde olduğunu her an hissetmek durumunda kalıyordum. Yörede ve dünyada öne çıkan haberlerin kritiği yapılırken ilgili ilgisiz kişiler görüşlerini ifade etme imkanı buluyordu.

Taziyenin doğası gereği en çok alimlerin konuşması bekleniyordu. Zikir, fikir ve şükür iklimini anlatan hoca dikkatle dinlenmeyi hakkediyordu. Gıybet, haset (kıskançlık), hakaret ve dağıtımda adaletsizlik konularını toplumumuzun dört hastalığı olarak işleyen imamın saygınlığı ilmi ve hilmi bir arada toplamanın ağırlığını etrafa hissettiriyordu. Bildik rutin konuşmalar ise söylendiği mecliste kalıyor, hafızalarda, hayatta yer bulamıyordu.

Soğanın kırmızı veya beyaz olmasının bir şey değiştirmediği, sümbülün (başağın) halinden sünenin anladığı gibi ilk defa duyduğum atasözleri, sözlü edebiyatımızın ne kadar zengin ve güzel olduğunu hatırlatan sözlerdi.

Her öğlen ve akşam ikram edilen yemeklerin günlük maliyetlerinin bir milyara yakın olması fakirlerin taziyelerinde karşılaşabileceği zorluğu hatırlatıyordu. Kahve ve çay ikramı adeta acıyı paylaşmaya gelenlerle iletişim kurmanın gerekçesi oluyordu.

Gencecik bir hayatın üniversitenin ilk yılında yakalandığı amansız hastalık, 16 yıl süren tedavi, acı ve katlanmanın sonucu: lezzetleri kaçıran, ağızların tadını bozan ölüm oluyordu.

Komşu, akraba, esnaf, memur ve sanayiciden oluşan kadınlı erkekli binlerin aile ile acıyı paylaşması, geçen on günün yorgunluğu ve verilen emekler merhum Ömer’e helal olsun.

Sen gittin biz de senin peşinden geleceğiz.

Yorum Yaz