Sonu nereye varacak?

Bölgedeki tansiyon her geçen gün yükseliyor.
Bir yanda askeri bırakıp tamamen polisi hedef alan PKK’nin baskınları.
Diğer yanda, seçime kadar eylemsizlik kararı almış olan PKK üzerine saldıran askeri birlikler.
Her iki taraftan da ölüm listesi sürekli artıyor.
Her gün değişik ailelerin bağrına ateş düşüyor.
Hükümet ise inisiyatifi kaybetmiş gibi duruyor.
Olaylar kontrolden çıkma noktasına gelmiş durumda.
Binlerce insan sınırda PKK militanlarının cenazelerini arıyor.
Bu durum ilk kez yaşanıyor; ya da basına ilk kez yansıyor.
Bunlar merkez medyada olduğu gibi salt “teröriste sahip çıkmak” mantığıyla izah edilebilecek şeyler değil.
Sivil otoritenin acilen bu olaylara el atması, kontrolü askerden alması ve inisiyatifi acilen eline geçirmesi gerekiyor.
İpin ucu tamamen kaçmadan yapmalı bunu.
Her şeyi seçimden sonrasına öteleme fikri anlaşılabilir olsa bile, yukarıda da söylediğim gibi ipin ucunun tamamen kaçırılması ihtimali de ortaya çıkıyor.
Bir önceki yazıda belirttiğim gibi; AK Parti ve BDP, birkaç oy uğruna Kürt sorununu feda etmekten kaçınmalıdır.
İç ve dış politikadaki gelişmelere halkın bakışı
MetroPoll araştırma şirketi her ay yaptığı kamuoyu araştırmalarını bu ay seçimler ve dış politika konusu üzerine yaptı.
Öncelikle dış politika ile ilgili sonuçlara bakalım.
Araştırmaya katılanlara, Ortadoğu bölgesinde yaşanan halk ayaklanmalarına bakışları soruldu.
Ankette ilginç sonuçlar ortaya var.
Soruları cevaplayanların yaklaşık yüzde 60’ı, bu ayaklanmaların tamamen diğer devletlerin yönlendirmesi ve hatta teşviki ile yapıldığına inanıyor.
Bu sonuç, halkın değerlendirmesinin genelde yüzeysel olduğunu, bölgede yaşanan gelişmeleri derinlemesine analiz etmediğini/edemediğini gösteriyor.
Bu ayaklanmaların arkasındaki temel itici gücün, halkın demokrasi talebi olduğuna inananların oranı ise yüzde 30.
Yine yüzde 60’lık bir kesim Türkiye’nin Suriye’deki ayaklanmayı desteklemesi gerektiğini düşünürken, yüzde 30’luk bir kesim ise buna karşı çıkıyor.
Türkiye’nin isyancılara destek vermesi gerekir diyenler yüzde 45; Suriye hükümetini desteklemesi gerekir diyenler ise yüzde 18.
Türkiye’nin Suriye konusundaki tavrını olumlu bulanların oranı yüzde 41.
Yüzde 47’lik bir kesim Baas rejiminin yıkılacağını öngörürken, yüzde 27’lik dilim ise Beşşar el Esed yönetiminin ayaklanmayı bastıracağını düşünüyor.
Ve iç politika ile ilgili sonuçlar.
Halkın yüzde 53’ü seçimden sonra yeni bir anayasa yapılacağını düşünüyor. Bunun aksi yönde görüş belirtenlerin oranı yüzde 36.
Seçim barajının adil olup olmadığı sorusuna yüzde 49’luk bir oranla “adil değil” cevabı verilmiş. Yüzde 41 ise barajın adil olduğuna inanıyor.
Beklendiği gibi “adil değil” diyenlerin çoğu BDP seçmeni (yüzde 93).
CHP seçmeninin yüzde 73’ü, MHP seçmeninin de yüzde 52’si aynı cevabı vermiş.
Liderlerin seçim kampanyalarındaki söylemlerinden rahatsız olanların oranı oldukça yüksek; yüzde 79.
“Rahatsız değiliz” diyenler ise sadece 16.
Partilere göre dağıtıldığında, AK Parti’li seçmenlerin yüzde 74’ü, CHP’lilerin yüzde 84’ü, MHP’lilerin yüzde 83’ü ve BDP’lilerin de yüzde 82’si söylemlerden rahatsız olduklarını ifade etmişler.
Anayasa konusuna gelince;
Yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 70. Aksi yönde düşünenlerin oranı ise yüzde 22.
Yeni anayasanın bireyi mi yoksa devleti mi koruması gerektiği yönündeki soruya katılımcıların yüzde 54’ü birey derken, yüzde 21’i devletin korunması gerektiği görüşünü dile getirmiş.
Yüzde 54'lük bu oran, 12 Eylül referandumunda çıkan “evet” sonucunun ( yüzde 58) birkaç puan aşağısına karşılık geliyor.
Acaba AK Parti referandum sürecindeki müttefiklerini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya mı?
Eğer öyleyse, bunda temel etken AK Parti’nin seçim sürecinde kampanyasının ana malzemesi olarak yeni anayasayı kullanmaması etkili olmuş mudur?
Muhtemelen öyledir.
AK Parti yönetimi bu tehlikeyi fark edip gereken önlemi almalı, acilen söylemlerinin merkezine demokratikleşmeyi, yeni anayasayı almalıdır.
Zira MHP’den gelecek birkaç oy uğruna feda edilemeyecek kadar önemlidir bu konular.