Siyasette E.Ö. ve E.S.

Yazının başlığındaki bu kısaltmaların ne olduğunu yazının sonuna bırakıp, dün bizzat Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan demokratikleşme paketi ile ilgili düşüncelere geçelim.
Öncelikle şunu açık açık dile getirmek lazım; bu paket Türkiye’nin demokrasi tarihinde yerini alacak olan çok önemli bir reform paketidir.
AK Parti geçtiğimiz yıl yine bir 30 Eylül günü düzenlediği kongrede ilan ettiği 63 maddelik vaatlerinin önemli bir bölümünü bu paketle hayata geçirmiş oluyor.
Paket içeriğinde yer alan maddelerin her biri, eski Türkiye’de yani 2002 öncesinde bırakın tartışmayı, telaffuzu bile suç ve yasak olan pek çok maddeyi gündelik hayatın tam ortasına yerleştirmiştir.
Bugünlerde duyanların ağzını açık bırakacak, onları şoke edecek derecede radikal reformların yer aldığı bir paket değildir belki ama 1980 ve 1990’lı yılları görmüş nesiller olarak izin verirseniz bu paketi küçümsemek ve dudak bükmek istemiyoruz.
Elbette pakete dört dörtlük bir reform paketi denilemez; zaten paketin mimarı olan Başbakan Erdoğan da bunu kabul ediyor.
Bu ülkede yaşayan halklar ve bireyler olarak çok daha demokratik ve özgür bir ülkede yaşamayı hak ediyoruz; bu bir lütuf değil, hepimizin hak ettiği en tabii haklarıdır.
Şunu da görmek lazım ki 2002’den bu yana AK Parti ve Başbakan Erdoğan köklü radikal reformlar yerine tedrici adımlar atıyor, önce uygulamayı izliyor daha sonra da takip eden adımları atıyorlar.
Anadil konusuna bakın mesela.
Önce farklı dillerde eğitim verecek özel kursların önü açıldı, daha sonra yine farklı dil ve lehçelerde TV ve radyo yayınları yapılmasına imkân verildi.
Bir sonraki adımda okullarda seçmeli Kürtçe, Arapça vs. dersleri konuldu.
Bütün bu uygulamalar izlendikten sonra şimdi de özel okullarda tamamen anadilde eğitim yapılmasının önü açıldı.
Şuna kimsenin şüphesi olmasın; bunun bir sonraki adımı da resmi devlet okullarında çift dilde eğitime geçilmesi olacaktır.
Tabi Kürtçe önündeki engellerin kaldırılması bununla sınırlı değil.
Kürt alfabesinde yer alan X, Q ve W harfleri önündeki yasakların kaldırılması, köylere orijinal isimlerinin verilmesinin önünün açılması kesinlikle hafife alınacak adımlar değildir.
Tekrar pakete dönecek olursak, pakette genel olursak sivil siyasetin önünü açan düzenlemeler göze çarpıyor.
Partilere hazine yardımı için eşiğin düşürülmesi, farklı dillerde siyasi propagandanın önünün açılması, eş başkanlık sistemine yeşil ışık yakılması bu amaçla yapılmış düzenlemeler.
Yine seçim barajının tartışmaya açılması da bu kapsamda değerlendirilmeli.
Bir başka önemli madde olarak nefret suçlarına yönelik düzenleme.
Nefret suçlarıyla etkin mücadele için yasal yaptırımların ağırlaştırılacak olması ve yine bu kapsamda resmi bir birimin kuruluyor olması da küçümsenmeyecek bir adım.
Ayrıca okullarda her sabah gencecik beyinlere enjekte edilen “andımız” zehrinin kaldırılması da alkışlanması gereken bir değişim.
Türkiye dün itibariyle yepyeni bir döneme adım atmıştır.
2002’den beri reformcu bir kimlikle karşımızda duran AK Parti hükümeti yine bir reform paketine imza atmış; 2002’den beri her seferinde yeniliklere karşı çıkan muhalefet de her zamanki gibi bu düzenlemelere karşı çıkmıştır.
MHP’yi anlamak zor değil; getirilen düzenlemeler onların varlık sebebini ortadan kaldırıyor; üstelik seçim sisteminde değişikliğin de en çok MHP’yi vuracağını söylüyor analistler.
CHP de yine devletin kuruluş felsefesinde yapılan ve yapılmakta olan değişikliklere karşı çıkıyor.
BDP’nin karşı çıkma sebebi ise paketi yetersiz bulmaları, kendi açılarından haklı olabilirler.
Ancak bu paketi toptan reddetmek için bir gerekçe değil.
Nitekim çoğumuz paketi yetersiz bulsak da paketi reddetmiyoruz tamamıyla; bu durum paketi kabul etmemiz ve beğenmemiz önünde bir engel teşkil etmiyor.
Mesela başörtüsüne kamuda özgürlük getirilmesi çok önemli ama ben şahsen ordu, emniyet ve hâkim-savcıların neden bu kapsamın dışında tutulduğuna dair mantıklı bir izah bulamadım; dileriz bir an önce bu yanlış düzeltilerek tüm kamu sektörü bu kapsama alınır.
Ayrıca pakette dini özgürlüklerin de yer alması gerekirdi; mesela tekke-zaviye kanunun iptali, cemaat ve tarikatların resmen serbest bırakılması, cemevlerinin statüsü, gayrimüslimlerle ilgili düzenlemeler gibi konular neden yok bilmiyorum.
Hükümetin dini özgürlüklerin alanını genişletecek yeni bir paket hazırlıklarına başlaması gerekir ki Başbakan Yardımcısı Bozdağ bu doğrultuda bir çalışma içinde olduklarının sinyalini verdi.
Ama dediğim gibi, tüm bu eksiklikler paketi tutup çöpe atmamızı gerektirmiyor; aksine bu adımların hepsi 2002 öncesi Türkiye’si için devrim sayılacak adımlardır.
Şunu da kabul etmek lazım; eğer bugün bu adımlar bile küçümseniyor ve sıradan görülüyorsa sebebi yine mevcut hükümettir.
2002’den beri bizleri reformlara alıştırdıkları için bu adımlar bazılarını heyecanlandırmıyor olabilir.
Bu arada bitirmeden şunu tekrar gündeme getirmek istiyorum.
Biz yepyeni özgürlükçü ve demokrat bir anayasa hazırlamadığımız sürece her zaman böyle paketlerin yolunu gözler dururuz; çare her alanda tam demokratikleşmeyi sağlayacak bir anayasadır.
Şimdi gelelim başlığımıza.
Erdoğan bir gün mutlaka siyaset sahnesini terk edecek; Allah uzun ömür versin, bir gün bu hayattan da çekilecek.
Ama Türkiye siyaset tarihi hep Erdoğan Öncesi (E.Ö.) ve Erdoğan Sonrası (E.S.) diye anılacak.
Neden mi?
2002 öncesini bir düşünün, bir de şimdiyi.
Neden böyle dediğimi daha iyi anlayacaksınız.
valizsiz
06.10.2013 / 13:52yazılarınızı her zaman takip ediyoruz hocam maşaallah Allah sizden razı olsun