Siyasal İmkan
Siyaset sadece hedeflere ulaşmak için uygulanan bir
metot değildir; aynı zamanda belirlenen yöntemlerle amaçlara ulaşılmasıdır.
Öngörülen amaçlar aşamalı olabilir. Genel amaca ulaşabilmek için tespit edilen
program gereği ara hedeflere de varmak çok önemli bir mücadele biçimidir. Genel
amaca ulaşma yolunda elde edilen kazanımlar, ara hedeflerin
değerlendirilmesiyle gerçekleşmektedir. İşte bu kazanımlara genel bir tabirle
siyasal imkan denebilir.
Gerek dünyada gerek Türkiye’de siyasal partiler
siyasal imkanları elde etme ve bu imkanları en rasyonel bir şekilde
değerlendirme çabasındadır. Aslında genel ölçekte bakıldığında devletler de
egemenliklerini perçinleştirmek adına siyasal imkanlar elde etme eforunu
sarfediyorlar. Sözgelimi bugün Suriye coğrafyasında ABD, Rusya gibi Küresel
Güçler çeşitli stratejik yöntemlerle söz sahibi olmak amacındadır. İşte bu söz
sahipliği, kendileri için siyasal imkan olarak tanımlanabilir.
Siyasal imkan yaratmanın en araçsal kurumlar
kuşkusuz siyasal partilerdir. Bir siyasal partinin bir ülkede tek amacı vardır:
İktidar olmak. İşte en büyük siyasal imkan iktidara gelmek olarak
nitelendirilebilir. İktidara oynayan bir siyasal parti, her şeyden önce kendini
muhalefet parti olarak konumlandırmak, güçlendirmek ve kitlelere kabul ettirmek
amacındadır. Bir siyasal parti bunu, ülkenin sosyal ve ekonomik koşullarına
uygun bir şekilde belirlediği programıyla yapar. Bunun sonucunda elde ettiği
kazanımları yani siyasal imkanları akılcıl yöntemlerle değerlendirdiği zaman
tek başına iktidara oynama fırsatını yakalayabilir.
Siyasal imkan kavramını bir siyasal parti için biraz
daha somutlaştırırsak şöyle diyebiliriz: Bir siyasal parti yerel ve genel
seçimlerde güç olduğu zaman önemli imkanlar elde etmiş, demektir. Örneğin
yerelde önemli oranda belediye başkanlıkları
ve genelde seçimlerde önemli sayıda milletvekili kazandığı zaman siyasal
imkanlara ulaşmıştır, denebilir.
Şimdi bu bağlamda son seçimlerde HDP’nin elde ettiği
kazanımlara ve bunun sonucunda elde ettiği siyasal imkanlara bir göz atmakta
fayda vardır.
7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP, yüzde 13 gibi bir
oranla seçim barajını aştı ve TBMM’ye 80 milletvekili gönderdi. Bundan önceki
yerel seçimlerde toplamda 107 civarında yerleşim yerlerinde belediye
başkanlıkları kazanmış bir partiydi HDP. Gerçi yerel yönetimler tuhaf bir
şekilde Demokratik Bölgeler Partisi’ne bağlı kaldı?!!
Kuşkusuz siyaseten bu konumlar HDP için önemli
siyasal imkanlardı. Tabi bu yetmiyor, bu imkanları en makul bir şekilde
değerlendirmek gerekmektedir. Bir Türkiyelileşme projesi olan HDP aynı zamanda
bir Kürt partisiydi de. Türkiye’de Kürtlerin iktidar olma imkanı doğmuştu;
çünkü birinci parti olan AK Parti tek başına 276’yı bulamamıştı. Bu noktada
HDP’nin yetkili kurullarının bu imkanı değerlendirmediği çok geçmeden anlaşıldı.
Peki ne oldu?
Sonrasını hepimiz yaşayarak gördük. Marjinal solun
pembe hayallerine ve Erdoğan2a olan nefrete Kürtlerin elde etmiş olduğu bu
siyasal imkan heba edildi. Hendek sürecine karşı çıkmayan HDP öncülüğünde elde
edilen siyasal imkanlar gömüldü. Yerelde ve genel seçimlerde elde edilen
siyasal imkanlar illegal örgütlerin uyguladıkları politikaların kurbanı oldu.
Teröre destek oldukları iddia ve gerekçelerle milletvekilleri ve belediye
başkanları hakkında art arda gözaltılar ve tutuklanmalar başladı. Genel
başkanlar ve büyükşehir belediye başkanları göz altına alınıyor, tutuklanıyor
kimseden deyim yerindeyse bir “tık” yok. Akıl almaz hendek siyasetine içine
kapanarak tepki gösteren Kürtler, yapılan uygulamaları seyretmekle yetindi.
Bugün bir seçim olsa, belki HDP’ye yine hatırı
sayılır bir oy oranı çıkar bölgeden. Ancak bu durum, HDP’nin politikaları
benimsendiği veya doğru bulunduğu için değildir. Kürtlerin bu süreçte
alternatifsiz oluşları siyaseten ve en önemlisi kimlik bilincine varmış bir Kürt
kesiminin duruşu gerçeği bu kesimi HDP’ye kanalize etmektedir. Ama bu nereye
kadar diye sormadan da edemiyoruz.
Halbuki HDP öncülüğünde kazanılan bu kazanımlar,
Türkiye’de demokratikleşme sürecinde değerlendirilseydi hem Kürt sorunu
siyaseten daha önemli bir imkana kavuşurdu hem de ülkede hala çok zayıf konumda
olup kişisel ihtiraslardan dolayı gelişemeyen sosyal demokrasi olgusu önemli
bir aşamaya varırdı. Erdoğan şahsına duyulan nefret üzerine geliştirilen sığ
siyaset hem Kürtlerin demokrasi yolunda önemli bir güç olmalarını engelledi hem
de sosyal demokrasinin gelişmesine ket vurdu.
Şimdi muhasebe yapma zamanı. Acaba Kürtler adına
politika yapma iddiasında olanlar ne zaman halka gerçekleri anlatacak? Sosyal
demokrasinin gelişmesini engelleyenler acaba ne zaman itiraflarda bulunacak?
Erdoğan’a yüklenerek halkı kazanacağını düşünüyorsanız, daha çok
bekleyeceksinizzzzzzzzz! Saygıyla…