Sınırları Aşan Gelişmeler

KÖŞE YAZISI


Geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan ile Irak Kürdistan’ı Başkanı Barzani’nin arasında önemli bir buluşma gerçekleşti.Çözüm sürecinde böylesi bir buluşmanın Diyarbakır’da gerçekleşmesi sadece Türkiye’de değil uluslararası arenada da büyük ilgi uyandırmış ve bir takım ülkeler içten içe bu durumdan rahatsız olmuştu.

Bölgeden de heyecanla izlenen bu buluşmada en fazla merak edilen husus, Türk ve Kürt milliyetçi çizgisinin tavrı idi.Nitekim her iki cenahın kendisine ait bakış açısıyla rahatsızlığını beyan ettiğine ve açık tepkilerini ortaya koyduklarına kamuoyu şahit oldu.

Son aylarda PKK/PYD ile ilişkileri ekşimsi moda ilerleyen Barzani’nin Diyarbakır gibi önemli bir şehirde Erdoğan ile bir araya gelmesi şu mesajı vermeye yönelikti.

“Kürtlerin daha barışçıl ve akıllı politikalarla huzur ve ekonomik refahı yakalayabildiğine örneklik teşkil etmekteyiz. Bu huzur ve refah tüm bölge haklarının ve Kürtlerin hakkettiği bir durumdur. Bu yüzden Kürt tabanın nazarında masanın tek belirleyici aktörü sadece PKK değildir.”

Bu durum, uzun yıllar Kürt hareketini temsilen  tek aktör olarak faaliyet yürüten PKK çizgisinin Kürt toplum nezdindeki itibarına ve etkinliğine zarar vereceği endişesini beraberinde getirdi ve tepkileri gecikmedi.

Kürt hareketini temsil noktasında Öcalan ve Barzani arasında süregelen liderlik mücadelesi aslında yeni bir durum değil..

Bir yanda Kuzey Irak’ta ve diğer Kürt bölgelerinde saygınlığı iyiden iyiye artan Barzani,

Öte yandan siyasal veya ideolojik temelde KDP ile anlaşmazlığı olan, Türkiye, Suriye ve İran’da etkinliğini hissettiren ve Barzani’nin liderliğini sorgulayan PKK çizgisi..

Diyarbakır’daki buluşmanın Kürt ulusçuluğunun önderliğinin sadece Öcalan’a ait olmadığına, PKK çizgisinin doğduğu ve geliştiği topraklarda dahi Barzani liderliğinin etkinliğini arttırabileceğine dair Mesut Barzani tarafından Kürt toplumuna verilen açık bir mesaj niteliğindeydi.

PKK siyaseti ile siyasi ve ideolojik doku uyuşmazlığı söz konusu olan Ak Parti’nin Mesud Barzani’ye yaptığı bu davetin ayrı bir anlamı vardı.

“Kürt kimliğinin tanınması ve bir takım hakların verilmesi noktasında kafamda soru işareti yok. Ama masadaki muhatabımın ideolojik söylem ve devam eden eylemlerinden de rahatsızım.Ne kimlik mücadelesi ve hak arayışlarına devam eden Kürtler’in, ne de masa başında bizlerin tek muhatap seçeneği ile kalmaması gerekiyor ki burada Barzani gibi ikinci bir seçenekte var.”

Bütün bu mesajların ötesinde açık olan bir husus var ki o da; hem Türkiye’nin hem Irak bölgesel Kürt yönetiminin huzur ve ekonomik refahını sürdürmesinin öncelikli koşulu, bir an önce Kürt meselesinin çözüme kavuşturulmasıdır.Yani hem Türkiye’nin ciddi atılım yapmasının, hem Irak bölgesel Kürt yönetiminin yakaladığı refah trendini sürdürmesininyolu bu ittifaktan geçmektedir.

Geçtiğimiz hafta DİKA heyeti ile Japonya ve Kore’ye yaptığımız çalışma ziyaretinden aldığım önemli notlardan birisi de şu idi. Her iki ülkede Irak bölgesel Kürt yönetimi topraklarında çok ciddi yatırımlar yapmak istemektedir. Lakin bu yatırımlara girişmek için de olmazsa olmaz şartlarından birisi Türkiye’nin garantörlüğü meselesi..

Bu şu anlama geliyor.

1- Bölgedeki tüm Kürtlerin huzur ve refahı Türkiye ile ittifakına kilitlenmiştir.

2- Türkiye’nin bölgesel liderliği de Kürt sorununu bir şekilde çözmeye kilitlenmiştir

 

Nisan ayı itibariyle Kuzey Irak'taki yabancı menşeli 2296 firmanın 1148'ini Türk firmalarının oluşturduğu, 2003 yılında 829 milyon dolar olan ihracatın 2012 yılı itibariyle 10.7 milyar dolara çıktığı ve bu ihracatın büyük bir bölümünün Kuzey Irak'a yapıldığı, bu bölgede 50 binden fazla Türk vatandaşının, başta inşaat olmak üzere birçok sektörde çalıştığı, bölgede ticaret ve inşaat sektörüne yüzde 70 oranında Türkiye’den gidenlerin hakim olduğu dikkate alındığında Japonya ve Güney Kore’nin bu şekilde şart koşması da tabii görünüyor.

Diyarbakır buluşmasının hemen ardından Neçirvan Barzani’nin gelişi ise, Türkiyenin, Irak Kürdistanı ile sürmekte olan ekonomik, ticari, enerji tabanlı ve siyasal ortaklığın sürdüreceğine yönelik başlatılan sürecin devamı niteliğinde olmuştur. Neçirvan Barzani, Kuzey Irak petrolü ve doğalgazını Türkiye üzerinden taşıyacak imzaları atmak üzere dün Türkiye’ye gelip Başbakan Erdoğan ile görüştü ama petrol anlaşması imzaları Irak Merkezi Yönetimi ile yapılacak görüşmelerin sonrasına bırakıldı..

Bölgedeki petrol ve gazı Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara taşıma planında başarıya ulaşmak için en kritik dönemece girdik. Petrol ve gazın Türkiye’ye gelmesi, Azeri gazından sonra Kuzey Irak gazında da vananın başına geçecek Türkiye’yi kuşkusuz bölgenin en önemli enerji oyuncularından biri yapacaktır. Pek tabi ki, stratejik öneminin yanı sıra ekonomik olarak da Türkiye’nin gaz faturasını düşürecektir.

Irak merkezi yönetimi, Türkiye ve Irak bölgesel Kürt yönetiminin elini güçlendirecek bu anlaşmaya öteden beri kuşku ile bakmış ve kendisi dışlayarak yapılacak herhangi bir anlaşmadan rahatsızlık duyacağını çeşitli şekillerde dile getirmiştir.

Hali hazırdaki Irak mevzuatı gereği Bağdat yönetimi Kuzey Irak’ta çıkarılan petrol gelirin yüzde 87’sini, Kürt Bölgesel Yönetimi ise yüzde 13’ünü alıyor. Her ne kadar  Barzani yönetimi Ankara’dan önce Bağdat’a gidip her türlü güvenceyi vermiş ise de Türkiye bu noktada merkezi hükûmeti rahatlatmak zorunda olduğunu biliyor.

Nitekim imzaların atılması beklenen dünkü görüşme sonrası Başbakan Erdoğan’ın, Maliki yönetiminin son dakikada da olsa pürüz çıkarma ihtimalini ortadan kaldırmak için Bağdat ve Erbil'e ziyaret planladığı söylendi.

Şahsi kanaatim, sözlerimin başında ifade ettiğim gibi Kürtlerin huzur ve refahı Türkiye ile ittifakına kilitlenmiş, Türkiye’nin bölgesel liderliği de Kürt sorununu bir şekilde çözümüne kilitlenmiştir

Açılacak petrol vanalarının bir sonraki adımda sınırları açabileceği ihtimalini uzak görmüyorum. Bunun getireceği rahatsızlığın sonucu olarak İran, Irak merkezi hükümeti, PKK gibi bölgesel aktörlerin ortak çıkarlar ve hesaplar etrafında yeni ittifak arayışlarının oluşabileceğini zannediyorum.

Sağlıcakla kalın

USTAD  27.11.2013