Şikâyet Et, Şikâyet Et, Şikâyet Et

Efendimiz, “Caruke, caruke, caruke” diye buyurarak komşuluğun hakkının ne denli büyük olduğunu vurgulamak istemiştir. Hatta “Cebrail (a.s.), komşu hakkının öneminden o kadar bahsetti ki, komşu komşuya mirasçı kılınacak zannettim.” Hadisi ile bu hakkın ne boyutlarda olduğunu zihinlerimize kazımak istedi. Komşuluk üzerine farklı konu ve varyantlarda en az otuz kırk hadise ulaşabiliriz.
Fakat heyhat! Başbakanın daima bahsettiği “benim milletim” var ya, işte onlar hadisi dinlemedi de Erdoğan’ı dinledi. Evet abi. İlk dava açıldı. İlk gün “yok canım o kadar da aklını peynir ekmekle yemiş biri bu ülkede olamaz, olmamalı” demiştim. Maalesef varmış: İstanbul’da Hilal K. isimli ablamız, Beşiktaş belediye başkanı seçilmeyeceğini bile bile komşusunu şikâyet etmiş. Hanfendi iç savaş çıkacağından korkmuşmuş… Şimdi bazılarınız diyecek ki “ E, git sen bunları tencere tava çalarak komşu hakkına girenlere söyle.” ben de diyeceğim ki “Gözüm siz onlara dinsiz diyorsunuz. Hadisi ne yapsınlar?”
Tencere tava çalanlar bu konuda bilinçsiz diyelim. Anne babaları gavurdu(!) onlar da gavur(!) olup çıktılar. Onun milleti, çok dindar… O çok dindar milleti komşularla iyi geçinip onlara hakikati anlatmak varken, neden şikâyet yoluna başvurdu?
İlk gün neden kendi partisinden ya da yandaşlarından biri çıkıp, “Sayın Usta. Ne dediğini kulağın duyuyor mu? Her zaman dile getirdiğin kültürümüzde öyle bir şey var mı? Siyasi olayları komşuyu komşuya düşürme çirkefliğine düşürürsek, bu vebali nasıl öderiz? Her şeyi bir tarafa bırak, bu bir acizlik göstergesi değil midir?” diye birkaç cümle söylemedi???
Her şeyden önce acizlik… Hadi tamam! Tencere tava çalmak gürültü sınıfına girer. Kanun maddesi var. E, ışık kapatıp açmak veya hiç açmamak veya çıkıp şehrin dışında bir yerde oturup hiç ses çıkarmadan durmak gibi eylemler olsaydı, o zaman ne yapacaktınız? Gürültü mü kardeşim, rahatsızlık mı? Ramazan boyunca gecenin bir yarısı çalan davula ne demeli? Bazıları da ondan rahatsız oluyor. AKP’nin iftar programı hemen evimizin önünde yapıldı. O gün ne ezanı duyabildik, ne televizyonda okunan Kuran’ı ne de verilen vaazı. Ciddi ciddi söylüyorum rahatsızlık vericiydi. Ama o kadar komşumuz hatta akrabamız gitmiş katılmış. Ne yani siyasi tepkime olarak “Aha, Erdoğan ‘gürültü çıkaranları mahkemeye verin’ demişti. Hem hükümeti yeni çıkardığı kanunla bu tür sokak faaliyetlerini sınırlıyor. Polisi arayayım da gelsin, müdahale etsin” mi deseydim. O derece alçalsa mıydım?
Siyasi hesaplarımız uğruna toplumu iki kutuplu hale getirmek. Komşuları birbirine düşürecek kadar vicdansız olmak. Görüşlerinizin uyuşmadığı insanlarla selamı sabahı kesmek. Uyduruk davalarla uğraşmak. Yasal engeller katalogundan “seç beğen” yaptırmak... Bunların faydasızlığını ve yapanlarını tükettiğini geçmişte çok gördük. Üstelik “yeni Türkiye” bunlara uygun değil. Madem eskinin statükocu üslubunu takınacaktınız, neden bazı şeyleri değiştirdiniz, yok madem değiştirdiniz neden statükoculuğu kendinize yar seçtiniz?
Uzun Yıllardan Sonra…
Sevgili İçişleri Bakanım, Hemşehrim,
Size özel teşekkürlerimi sunuyorum. Neden mi? Uzun yıllardan sonra bana bir nostaljiyi yaşattınız? Çocukluk günlerime döndüm vallahi. Kızıltepe’den Diyarbekir’e gidişte üç aramadan geçerdik.
Hamdolsun! Dün yine aynı şeyi yaşadım. İzmir’e giderken dört farklı noktada aramadan geçtik. Hatta biri çok sıra dışıydı: Otobandıydı. En azından duble yolda olsaydı. İkisi askerlerin el yoklamalarıyla esrar ve sigara(duyduğuma göre) arama şeklindeydi. Diğer ikisi ise film sahnesi gibiydi. Köpekler eşyalarımızı bir güzel yaladılar. Hayvancağız özellikle benim iki koliye ve çuvala çok abandı. Kolilerde sabun, çuvalda da meyan kökü vardı. Sakallı ve bandanalı polis abimiz eşyalara baktı ve köpeği çekti. İnşallah adı geçen ürünler sakıncalı değildir. Yoksa kendimi ihbar etmiş sayılırım.
Şimdi diyeceksiniz ki “Dünya’nın en gelişmiş ülkesinde bile….” Aman diyeceğim devamını biliyorum. Sadece şunu merak ediyorum: Vekil arkadaşlarına kadar karşında olan herkesi denetleyip, takip edip, hatta telefonlarını dinleyebilen; Mısır’daki darbenin İsrail tarafından yaptırıldığı bilgisine ulaşabilen bir hükümet, neden bir kaçak malın bilgisine o kadar zor ulaşıyor?
Madem istihbarat alınmış, daha derin bilgiler edinilsin noktaya operasyon yapılsın. Onlarca otobüste binlerce insan o kadar aramayı beklemek zorunda mı? Ben eşyalarımı köpeğe yalatmak zorunda mıyım? Eşyalarım her aramada su ve çamur yemek zorunda mı? Bazılarının bavulu, kolisi falan yırtılmak, dağılmak zorunda mı?
Haftaya görüşmek üzere...