Sevilmeyen İnsanlar!..

KÖŞE YAZISI

            Elbette her ülkede sevilmeyen insanlar vardır.

            Ama bu “sevilmeyen” kelimesinin sihrine bir bakmak gerekir.

            Sevilmeyen; gazeteci ise neden sevilmez?

Yazar ise neden sevilmez?

Hele  ikisi  bir arada ise neden sevilmez?

            Esnafsa neden sevilmez?

            Memursa neden sevilmez?

            Bürokratsa neden sevilmez?

            Siyasetçi ise neden sevilmez?

            Sanatçı ise neden sevilmez?

            Bu sayıyı onlarca artırmak mümkün.

Ama ben günümüzde  -bazılarına göre- çok az sevilenlerden bahsetmek istiyorum:

            Yazar ve gazetecilerden...

            Gazeteci ve yazar da insandır. O da hata yapabilir. Hatta suç ta işleyebilir. Ama herkes gibi o da bedelini öder. İnsanlar “Bedelini ödeyecekleri şeyi yaparlar.”

            Ama “benim gibi düşünmüyor” ya da “ben en doğrusunu bilirim ve yaparım” kompleksi içinde olan herkesin, aydınlara, eli kalem tutanlara saldırması doğaldır.

            Çünkü bu insanlar beyinleriyle değil, çoğu kez işkembeleriyle düşünürler.

            Bu tür insanların tenkitleri çok acıdır. Zira,  kendi kusurlarını görmezden gelerek başkalarını eleştirirler.

            Çünkü bu tür insanlar; eleştirme ile hakaret arasındaki ince ayrımdan habersizdirler. Zira cahillikleri böyle emreder.

            “İnsan olmakla, insana benzemek aynı şey değildir.”

 İnsan olduğunu sanan insancıklar, etraflarındaki herkese saldırırlar.

            Salyalarını her yere, herkese bulaştırırlar. Çünkü beyni ile düşünmeyenler, ya ayakları ile düşünürler ya da işkembeleriyle.

            Bu tür insanlar, cehaletin timsali olduklarını bile bilmezler.

            Bilgiden yoksun, cehaletleri zirveye vurmuş, okuma alışkanlıkları sıfıra yakın ve sadece kendi menfaatlerini gözetirler. Toplumun varlığı onlar için anlamsızdır, değeri yoktur. Bu  tür insanlar, toplumda sadece "biz varız" diye kendilerine değer verirler.

            Kamuoyu, ya da kamu vicdanının onlar için değeri yoktur.

           Onlar, sözde Müslümandırlar aynı zamanda…

                        Herkesin kendileri için yaşadığını sanırlar. Tıpkı horoz gibi. Zira horoz, güneşin doğmasının kendisi için olduğunu sanır.

            Onlar hep, “Nalıncı keseri gibi kendilerine yontmaktan başka bir şey bilmezler.   

Halbuki Dünya’da 7 milyar insan varsa, Yaradan, bir o kadar da insan karakteri yaratmıştır. Esas mesele tüm karakter ve düşüncelerin bir arada barınmasından  rahatsız olmamaktır.

            Bireysel menfaatler veya görüşler için yapılan eleştiriler, sadece yapanı yaralar. Bunlar bunun bile farkında değildirler.

            “Gerçekler hiçbir zaman şüphelerden kötü olamaz.” Her kim ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin, kendi fikridir ve sadece kendini bağlar. 

 Not : İki yazı evvel kaleme aldığım "Yasinê Bekûl ve Mardin'e Hizmet" yazıma gelen birkaç eleştiride güya ben yazının konusunu bir kitaptan alıntı yaparak ele almışım. Bu böyle değildir. Ben Yasinê Bekûl zamanında yaşamadım, dolayısı ile hakkındaki bilgileri onu tanıyanlardan dinleyerek öğrendim. Yazı konusuna mesnet teşkil eden olayı Sayın Tomas ÇERME'den dinlemiştim. 

Anlatmak istediğim bir olayı, yaşanmış başka bir olaydan mizahi benzetme yaparaktan işlemem en doğal hakkımdır. Bu hakkıma saldırma doğrusu hiçte adil değildir. Saygılarımla...