Seçimlerin Ardından

KÖŞE YAZISI

Mardin’de seçimler yapıldı . Seçimlerin bana göre en büyük kazanımı, kayda değer herhangi bir ciddi vakanın yaşanmadan atlatılması oldu.

Farklı dil ve kültürleri, bir arada ve barış içerisinde yaşatmayı başarmış böylesine kadim bir medeniyet şahrinden de bu beklenirdi zaten.

Beklendiği gibi iki iddialı parti arasında geçen seçimlerde, oransal anlamda oy kaybına uğramış olsa da bana göre Mardin’deki seçimlerin mutlak galibi Barış ve Demokrasi Partisi’dir.  

30 Mart seçimleriyle birlikte büyük şehir statüsüne resmen bütün şehir sınırlarını da içine alarak kavuşmuş olan Mardin’de büyükşehir belediyesiyle birlikte 8 ilçe belediye başkanlığını da kazanan BDP farklı bir zafer elde etmiştir. Söz konusu bu zaferde  farklı etnik unsurları da yüzyıllardır ihtiva eden yeni ilçe Artuklu’nun BDP tarafından kazanılması önemli bir eşiğin de aşıldığı olarak da okunabilir. BDP, farklı kültürleri ve etnik yapılanmaları, sözde değil özde bir atakla kucaklayıcı ve kapsayıcı olduğunu göstererek bu seçimi kazanıp bölgenin lider partisi olma iddiasını da bir kez daha adeta haykırmıştır.

Siyasi yaşamı boyunca, bey efendiliği, olaylara aklıselim yaklaşımı ve barışçıl karakteriyle realitesini kabul ettirmeyi başarmış olan Ahmet Türk’ün ismi elbetteki bu başarıda atlanacak bir unsur değildir.

Halkların barış içerisinde yaşamasını ezelinden beri savunan bir siyaset anlayışına sahip olan Ahmet Türk’ün yanı sıra Mardinimizdeki etnik mozaiği de dikkate alan bir aday tercihinin göz önünde bulundurulduğu Artuklu’daki tercihi yapanların haklılığı, geride bıraktığımız seçimin sonuçları ile tescillenmiştir.

Başkan Türk’ün siyasi yaşamını noktalamayı düşündüğü büyükşehir başkanlığının mazbatasını alırken yaptığı konuşma, kendisine yakışan bir şekilde kapsayıcı ve kucaklayıcı olurken, Artuklu merkezinde yaşayan vatandaşların olası tedirginliğini de ötelemiştir.

Seçim öncesi birçok tanınmış sima ve siyasetçiyi çatısı altında toplayan ve kimilerine göre  ‘kutsal ittifak’ olarak adlandırılan oluşuma büyük fark atan Ak Parti Midyat adayı Şeyhmus Nasıroğlu ile İlçesinde seçimlerin mutlak favorisi olarak görülen Yeşilli Adayı Hayrettin Demir’in dışında AK Parti 30 Mart’ta kağıt üzerinde oy oranını arttırmış olsa da ortak fikir odur ki bir hezimetle karşı karşıya kalmıştır.

Yarışın diğer tarafı olan Ak Parti’de ise seçim hezimetini yanlış aday tercihine bağlayanlar olduğu gibi teşkilatların başarısızlığına bağlayanlar da çoğunlukta.  AK Partili belediyelerde dillendirilen AK Belediyecilik örneğinin Mardin ile kesişmemiş olmasının da bu hezimete neden olduğunu düşünenler  de az değil hani. Artuklu merkezde yaşayanlar için söylüyorum; “Ak Parti belediyeciliğine oy verdik ama hizmet görmedik” diyen insan sayısının hiçte azımsanmayacak oranda olduğunu yeri gelmişken belirtmekte yarar görüyorum. 

Ovaya indiğimizde ise halkın artık o eski halk olmadığını ve aslında çok bilinçli bir seçmen topluluğuna hızla gittiğimizi, bu seçimin sonucu göstermiştir bizlere.

           Halk; 30 Yıldır akan kardeş kanının durması için başlatılan barış sürecinin iki siyasi muhatabı olan AK Parti ve BDP’yi oylarından mahrum etmedi. Başbakan Erdoğan’ın şahsında gösterilen adaylara istemeden de olsa oy veren çok insanla karşılaştım. Yöre halkı bir yandan Başbakan Erdoğan’ın ülkedeki sosyal ve ekonomik kalkınmayı sağlayan projelerinin yanında başlatmış olduğu barış sürecine yaptığı katkıları verdiği oylarla teyit ettiğini göstermiştir. Bir diğer taraftan ise kazanılmış demokratik hakların önemli bir ayağı olarak gördüğü ve barış sürecinin önemli muhattabı olarak kabul ettiği BDP’ye de oylarıyla tam destek vermiştir.

Bu sürecin yanı sıra 30 Mart seçimleriyle birlikte tüzel kişiliği bitmiş olan ve  iktidarın alışılagelmiş hizmet sahasının odağı olan İl Özel İdaresi hizmetlerinin bundan böyle 16 ayrı daire başkanlığı ile büyükşehire bağlı olarak hizmet edeceğini halk kavramış durumdadır.

Sonuç olarak Mardin’in kültürel zenginliğine ve kardeşliğine yakışır bir seçimi daha geride bıraktık. AK Parti’de yaşanan seçim mağlubiyetinin ardından her gün farklı bir homurdanmanın yansımasıyla karşılaşıyoruz. Bunu ben çok doğal görüyorum. İktidarı kaybetmek elbetteki birileri için zor olacaktır. Ama bana göre bundan sonrası için buna alışmak gerekecek. Bir Kürt atasözünde olduğu gibi; ‘Tıştê çu nedî du’ demek lazım.  Yok eğer ısrarla bir şeyler için homurdanacaksa birileri; geride bırakılan hezeyanlara bir de vatandaşın nazarıyla bakıp empati yapmaları için yeterince zamanları olacaktır mutlaka.

Şimdi sıra Sayın Ahmet Türk’ün yaptığı o güzel konuşmasında ima ettiği bütün etnik unsurları kucaklayıcı ve sözüm ona tedirginlik yaşayan halkların korkularını boşa çıkararak merkezine insanı koyan yeni bir hizmet anlayışını inşa etme zamanıdır.