Şark Sürgünleri

Bu ülkenin gündemini takip etmek gerçekten çok zor.son günlerde büyük bir tartışma ile ülke gündemi yine allak bullak oldu.Tartışan tartışana herkes artık herşeyi rahatlıkla konuşabiliyor. Her konunun rahatlıkla konuşuluyor olması elbette olumlu bir gelişme.
Varsayılan Cemaat hükümet kavgası temelinde onca spekülasyon ve komplo teorileri üretilip konuşuluyor ki insanın aklı hayalini durduracak cinsten. Bu ülkede herkesin kendine göre bir beklentisi olduğu veya herkesin taş atmak için fırsat kolladığı kanaati doğuyor. Fırsat kollayanlar ilgisiz alakasız bir konuyu bile bu tartışmaya bağlayıp nemalanmaya çalışıyorlar.
Bu tartışmaların içerisinde benim dikkatimi çeken ve beni oldukça rahatsız edip tartışmacılar tarafından çok rahatlıkla dillendirilen bir konuyu paylaşmak istiyorum.
İstanbul ve Ankara daki emniyet mensuplarından bir şekilde tartışma konusu olan kavga tarafı olmakla suçlanan polislerin şark a sürgün edilmelerinin çok sıradan ,doğal ve tartışmacılar tarafından hiç üzerinde durulmayacak bir konu olması. Aslında şark ile ne söylenmek istediğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Daha kaba bir ifade ile kürtlerin yaşadığı yerler. Ama sağolsunlar incelik gösterip dolaylı olarak şark ile ifade ettikleri için ben de yazımda öyle kullanmak istiyorum.
Hepimizin malumu cumhuriyet döneminde yapılan sürgünlerin yüzde doksanı şark a yapıldı
Kütüphanesi bile olmayan il ve ilçelere kütüphane memurları sürgün edildi.
Hırsızlık ,arsızlık,namussuzluk,sarkıntılık yapan,devlete hangi siyasi görüşten olursa olsun baş kaldıran herkes şark a sürgün edildi.
Neden?
Şark ta hırsızlık ,arsızlık,namussuzluk,sarkıntılık,baş kaldırı serbest mi? Yoksa şark ıslah yeri mi?
Dün devleti yönetenlerin, bu kasıtlı ve art niyetli sürgünleri bilinçli ve organizeli bir şekilde yaptıkları, devlet ile millet arasına set çekmek için çabaladıklarını bunu da az çok başardıklarını yaşayarak görüyoruz.
Şark a sürgünlerin kimsenin dikkatini ve ilgisini çekmediği gibi şark ta yapılan kazılarda kimsenin dikkatini çekmeyen yer altından fışkıran kafatasları ve kemikler devlet millet ayrıştırmasının en canlı göstergeleridir.
Dünü anlayabiliyoum da bugünü anlamakta zorluk çekiyorum.
Dün yapılan sürgünlere bugün aynen devam ediliyor,dün otuz üç kurşun bugün otuz dört can. Şark için güzel düşünüp düşünceyi eyleme dönüştürme vakti gelmedi mi?
Bir çocuk babası ile kırlarda dolaşırken derin bir vadide babasına bağırarak seslenince sesinin karşı dağdan geldiğini fark eder ve babasına ne olduğunu sorar.
Babası: Evladım bu hayatın ta kendisidir, sen doğaya ne verirsen onu alırsın,ama insanların işine gelmediği için insanlar buna yankı derler, aslında bu hayatın tam olarak anlamıdır der.
Bizim şark a verdiğimizin geri dönütü; otuz yıllık bir savaş ve büyük bir kan gölü olmasına rağmen hala akıllanmadığımız ortada, ve biz buna yankı demeye devam ediyoruz.
Mardin de valilik yapmış emniyet genel müdürünün coğrafi şartlar ve imkansızlıklar penceresinden bakıldığı zaman Artvin–şavşat a veya Ordu aybastı ya sürgün edilmenin şark a sürgün edilmekten daha büyük bir ceza olduğunu bilmesi gerekir.
Eğer bakış açımız ne olduğu anlaşılamayan bir dili konuşanların yaşadığı memleket ise elbette şark daha büyük bir cezadır.Eğer bakış açımız bu ise bunun çok acil terk edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Görünen o ki şark sürgünleri kişileri aşan bir politika haline gelmiş.
Şark a yapılan her sürgün şark ta kardeşlik ağı kurmak için köy köy dolaşan bütün gönüllülere hakarettir.
Mecliste şark milletvekillerinin bu konuyu acilen bir gensoru ile gündeme getirerek yapılan sürgünlerin hangi illere neden yapıldığını sormaları,sivil toplum örgütlerinin de basın açıklamaları ile bu konu hakkında kamuoyu oluşturmaları gerekir.Ama nerde herkes ağaya göre fetva verme derdinde.
Şarklılar bu ülkede cumhurbaşkanı, başbakan, meclis başkanı, bakan oldular ama;
Aynı kıbleye döndükleri insanların vicdanlarında ve devletin kırmızı kaplı kitaplarında eşit insan,eşit yurttaş olarak tescillenirlerse,
Gerçek bir barış ve kardeşlik ortamı oluşur.