Rol Yetkilendirme

İnsanlığın
ilk dönemlerinde de günümüz modern toplumlarında da insanlar sosyal bir varlık
olma gerçeğine uyarak toplu halde yaşarlar. Bir arada yaşamanın sağlıklı
yürümesi, toplumsal rollerin dağılımını ilgilendiren "yönetim
sistemleri”nin doğmasına neden olmuştur.
Makalemizin
konusu sistem değil, sistemin ana unsuru ve ahenkli işleyişinde stratejik rolü
bulunan insan kaynağı ile ilgilidir.
Yönetim misyonunun dağıtımında olmazsa olmaz
bazı evrensel özellikler bulunmaktadır. Yönetim tarzlarının temel
fonksiyonu varlıklarının meşruiyet nedeni olan adaletin sağlanmasıdır.
"Küfür devam eder, zulüm devam etmez" denilerek farklı inanç ve
felsefi düşüncenin, mülkün devamına engel olmadığı ancak zulmün yok oluşa neden
olduğu belirtilmiştir.
Zor zamanda
bedel ödemekten kaçınan, sıfır maliyet maksimum getiri düsturunu ilke edinmiş,
değişim trendini gözleyen kurnaz, kifayetsiz, muhteris ve puslu havada rol
kapma fırsatını kollayan Makyavelist tipler tarih boyunca var
olmuştur.
Gerçekle
bağlantısı olmayan megalomanların, sığ dünyasını egosu ile dolduranların
oluşturduğu kaotik ortamın zararı yalnız kedilerine dokunmakla kalmaz. Bu
kritik virajda rol yetkilendirme yetkisi olanın konumu hem stratejik, hem tayın
edicidir. İşin doğasında bulunan zorluk; realite mi, idealite mi? Burası
yetkilinin basiretinin, ferasetinin ve vizyonunun olduğu eşiktir.
Temel
yardımcı unsur adaleti içselleştirmiş, bilgi, görüş ve hikmet ehlinin ne kadar
devrede olduğudur. Handikap, kıt olan özgün potansiyelin çeşitli gerekçelerle dışarıda
tutulduğu, istişarenin açık bir anket çalışması olarak görüldüğü durumdur
ki; bu teşkilatların zayıf yönüdür.
Peki,
meşruiyetin ve sürdürülebilir adalet temelli yönetim kimin eliyle
gerçekleştirilecektir?
Burada
karşımıza bazı beşeri "temel yetenek"ler çıkmaktadır; "Güçlü
irade", "Güvenirlilik", "Yetki Mahremiyetini Koruma (ehil
olma) ve "Yetkin Bilgi”.
Farklı şeyler
arasında benzerlikleri, benzer şeyler arasında farklılıkları görme, basirete
işaret eder. Menfaati bitince muhabbeti bitende hayır gelmez. Kızdığı halde
kötülük etmeyi düşünmeyen, toplumun güçsüz bireylerini yalnız bırakmayan
insanların aktifliği organizasyonların güçlü yönüdür.
Hz. Musa
yumruk vurarak bir adamı öldürür. Şehir konseyinin idamına karar
verdiğini öğrenince Medyen'e kaçar. Hayvanlarını sulayan iki kadın gördüğünde
onlara yardım eder. Babaları (Şuayb) ona ücretini vermek ister.
“O ikisinden
biri: “”Babacığım, onu ücretle tut! Çünkü tuttuğun işçilerin en iyisi,
(bu) güçlü, ve güvenilir (adamdır).”
dedi. (Şuara:26) Gelecek günlerin sıkıntılı olacağı öngörüsü oluşunca Hz. Yusuf
krala şunu söyler: "Beni yeryüzünün hazineleriyle görevlendir. Çünkü
ben iyi korur, iyi bilirim.” dedi.
(Yusuf:55)
Halkın
hizmetlerini metodik ve pratik olarak görecek yasal zemin olan devlet/yönetim
aygıtının işleyişinde güçlü irade, güvenilirlilik, işin hakkını verme ve bilgi
donanımına sahip olma, olmazsa olmaz özelliklerdir.
Ehliyet,
emniyet ve liyakat sahibi güvenilir insanları sistemin dışında tutmak kaynak
israfıdır.
Güç ve irade
sahiplerine seslenen Selçuklu Veziri Nizamül Mülk Siyasetname adlı eserinde
şöyle der: "İktidar, yapılan lütuf ve iyilikle pekişir.
Balise
Pascal: "Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet
zalimdir."der.
Burada asıl
olan yetkilendirilenlerin eliyle toplumun genel yararına bir dengenin
tutturulmasıdır.
Kayırma,
tavassut, kişisel yakınlık, tatmin olmamış duyguların esiri olanların
istihdamı; adaleti engelleyen, yıkıcı etkisi olan, zararı tüm toplumu
negatif etkileyen bir durumdur.
Riyanın ve
kibrin olduğu atmosferin ürettiği zehir, sağlıklı ilişki ortamını yok eden
hastalıklı bir durumdur. Çifte standart ve bencillik, ahlak kurallarının
sağladığı huzur ve güven ortamını daraltan unsurlardır.
Görev tevdi
edilmesinden kaçınılması gerekenlerin vasfını Hz. Ali, Mısır'a vali olarak tayin
ettiği Malik El Eşter'e yaptığı uyarıda belirtmiştir:
"Ey Malik, halkın valiye en ağır gelen
sınıfı, yakın adamlarıdır ki, bunlar iyi gün dostudur. Zor günlerde yardımları
az olduğu gibi adalete de mani olurlar.”
Halide Edip
Adıvar, Çakır Efe'ye sorar: "Ahaliye niye çok zulmediyorsun?" Çakır
Efe: "Yönetim ya ilimle olur ya da zulümle. Bende ilim yok!" der.
Hz. İsa;
"Bir insan, ruhunu kaybettikten sonra bütün dünyayı fethetse ne
olur?" der.
İlim, hikmet,
marifet ve cesaretin harmanlandığı, yerine ve zamanına göre yürürlüğe konulduğu
zemin, güvenin ve huzurun iklimidir.
Canlı cansız
her nesnenin "bilgi otobanı”na bağlandığı, endüstri 4.0, dijital
devriminin konuşulduğu, akıllı üretim, yapay zekanın beraberinde getirdiği
ekonomik ve sosyal dönüşüm devrindeyiz. Dolayısıyla kendi sorumluluğuna ek
olarak toplumsal sorumluluk verileceklerin, çağının koşullarını, gelişimi,
değişim ve başkalaşmayı kavrama donanımına yatkın olmaları gerekir. Öncelikler
belirlenirken net olunmalı, ayrıntılara boğulmamalı, duygusal eğilimlerden
uzak, rasyonel yönelişler seçilmelidir.
Dikkatten
kaçırılmaması gereken bir diğer durum, yetkilendirilen kişilerin genç kuşaklar
tarafından "rol model" olarak görüleceği hususudur.
Güçlü şekilde
tarih sahnesine çıkıp yıkılan imparatorluklar incelendiğinde bir realite
olarak gözlemlediğimiz, egosuna yenik düşenlerin neden olduğu yıkım, yalnız
kendilerini ezmekle kalmıyor, toplumsal felaketlere de neden olduklarıdır.
Görev ve sorumluluk yüklenen insan sevdiklerine gerçeği söylemekten
imtina etmemelidir, yoksa kendi gerçekliğini de yitirebilir.