Pater civitatis, quo vadis?

KÖŞE YAZISI

Roma’da Hristiyan avına gidildiğinde Havari Petrus nefsine yenildi, canı kendisine tatlı gelmişti ve şehirden kaçmaya teşebbüs etmiş ve şehrin dış surlarına geldiğinde İsa’nın şehre geldiğini görmüş. Bunun üzerine Havari Petrus İsa’ya “Quo vadis, Domine? – Efendim, nereye gidiyorsunuz?” diye sormuş. İsa da ona “Venio Romam iterum crucifigi. – Roma’ya, kendimi tekrar çarmıha gerdirmeye.” diye cevaplamış. Bunun üzerine pişman olan Havari Petrus şehre dönüp ve orada çarmıha gerilmiş.

Sırası gelmişken yazayım bu bir din dersi yazısı değil. Bu yazı yukarıdaki apokrif rivayete istinaden Üstat Henryk Sienkiewicz’in meşhur eseri “quo vadis?” adlı romanına dair. Tabiki bu romanın bu yazıyı nasıl sürükleyeceğini şimdiden tespit etmek zor. Zaten bu yazının çerçevesi de yok.

Üstadın romanı m.s.64 yılında geçiyor. Sapkın zevkleri olan Neron resme düşkün. Dehşetengiz resimler yapma peşinde. Tabiri caizse resme düşenin hakikatten daha gerçekçi olmasını istiyordu. Haksız yere eziyetle öldürttüğü insanlarını acısını tuvale yansıtmaya çalışıyordu. Sonra resme bakıyordu yeterince gerçek mi diye. Yoksa hemen bir başkasını buluyordu. Neron zamanla insanları öldürmenin yapmacık bir şey olduğunu fark etti. Eziyet ettiği insanların acıdan çok ona olan korkularından öldüğünü fark edince bu işten soğudu. Aklına çılgınca bir fikir geldi. Zaten Roma’da artan Hristiyanlardan bıkmıştı bunun üzerine Hristiyanların katlini emretti ve bu arada adamlarına da şehri yakmalarını emretti. Ve bir tepede oturup o dehşetengiz manzarayı tuvale düştü.

Üstadın bu romanın adı olan “quo vadis” zamanla batı dillerine geçti ve artık “bu nereye gidecek?”, “bu nasıl devam edecek?” anlamlarında kullanılıyor. İşte ben de bu yüzden buradan “pater civitatis, quo vadis?” diye soruyorum. Yani Türkçesiyle “devlet baba, bu ne olacak?”.

Neyi mi soruyorum? Öldürülen 35 kaçakçıyı soruyorum. Kaçakçılık suç. Amenna. Ama adamlar öldüğüne göre bu suçları da kapandı. Öyleyse bunlar şimdi terör mağduru mu? TSK’nin zaiyatı mı? Yoksa şehit mi? TSK sınır ötesi harekâtta terörist olmayan kaçakçı olan kendi vatandaşlarını sehven vurdu. Şimdi benim sorum “Bu ölenler şehit mi, değil mi?”. Benim bildiğim Mustafa Muğlalı’nın öldürttüğü 33 kaçakçı şehit sayılmadı. Acaba bu defa bu öldürülenler şehit sayılacak mı?

Bir de şunu hatırladım. Muğlalı vakasına dair Demokrat Parti ile CHP arasında sorun çıkmıştı. DP CHP’yi köşeye sıkıştırmak için bu konuyu meclise taşıdı ve bizzat İsmet İnönü’nün yargılanmasını dahi istedi. Gerçi bu zaman aşımı ve aftan dolayı olmadı ama önemli olan benzer bir durumun tekrar vuk’u bulmasıdır. Devran döndü bu defa CHP muhalefette ve Demokrat Partinin varisi AKP iktidarda. Şimdi de CHP hem intikamını alacak hem de oportünist bir yaklaşımla öldürülenlerin sırtından prim yapacak.

Onlar birbirlerini hatırlaya dursunlar bu 35 maktul için hepsinin yanında bir de yeni Ahmet Arif’e ihtiyaç olacak ki yeni bir “35 kurşun” şiiri yazılsın. Ama o güne kadar biz yine de Ahmet Arif’in “33 kurşun” şiiriyle yetinelim.

...

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu…