diorex
dedas

Osmanlı Türkçesi, Kürtler ve Harf İnkılabı -3-

Osmanlı Türkçesi, Kürtler ve Harf İnkılabı -3-

Kürtlerin Harf İnkılabı

Bir milletin kimliğini ortaya koymasında ayırt edici en önemli özellik dilidir.

Bir milletin diline dair en güzel örnekleri ise o dilin kendine has alfabesiyle yansıtmak mümkündür.

Dolayısıyla bir millete kimliğini hatırlatmak isterseniz en başta dilini hatırlatmalısınız.

Dilini hatırlatmanın en köklü çözümü de o dile ait eserlerin kullandığı alfabeyi yeniden gündeme getirmekten geçmektedir.

Ahmed-e Hane, meşhur Mem-u Zin eserini, bilinen en fazla eserin verildiği Kürtçe  alfabesi(2)  ile yazmıştır.

Eğer Kürt dili ve edebiyatında Ahmed-e Hane’yive meşhur Mem-u Zin eserini es geçersek, denecek bir söz kalmaz.

Şayet asla vazgeçemem, okuturum denir de, bu eserdeki aşkların en güzeli, ona ters gelen, kuru ve aslından uzak, harflerin en latinisi ile anlatılmakta diretilirse, kökü mazide kalmış ve kısa bir fetret devri yaşamış bu dilin inkişafına katkıda bulunamaz, tam tersine tutunacak yeni bir dala yapıştırıp Kürtlere harf inkılabı yaptırmaya çalışmak anlamına da gelebilir.

Kültürel yozlaşmayı beraberinde getirmesi muhtemel bu durum; Ahmed-e Hane’nin türbesini yıkıp yerine Ahmed-e Hane heykeli yapmaya da götürür mü acaba?

O halde Açılım rüzgarına kapılarak Ahmed-e Hane’yi, Cezirî’yi, Ehmed-e Bate’yi, FakiTayran’ı, Melaye Gorani’yi, El-Hariri’yi, Hezanlı Ehmedê Xasî’yi, anlamaya ve anlatmaya çalışırken Kürt alfabesi ile değil de, illaki Latin alfabesi ile öğretmekte ısrar etmek,  açılımı köklü bir alfabe katliamına dönüştürmeye kadar götürebilir..

Türkiye’de yapılan harf inkılabı; bir bakıma Elif-badan kurtuluş devrimi idi ki bu; devlet gücüyle uygulamaya geçirilmiş bir devrimdi..

Asimile feryatlarının demokratik açılıma dönüştüğü son yıllarda Latin harflerinin ırkçılığında diretmenin ne kadar faydalı olacağı iyice hesaplanmalıdır.

Şu bir gerçek ki; Kürtlere yapıldığı söylenen baskılar arasında Kürtçenin bilinmeyen dil olduğu safsatası, dil yasağı vesaire anlamsız yasaklara rağmen Kürtçe alfabenin unutturulması çalışması yoktu..

Kürt’ün dil ve edebiyatının en zengin yönünü oluşturan, gerek İran ve Suriye Kürtlerince, gerek Irak Soranilerince, gerekse Cumhuriyet Türkiye’sinde Kürt medrese alimlerinceyoğun bir şekilde kullanılan, Ahmed-e Hane dahil bilinen pek çok meşhur Kürt bilge ve bilginin yüzyıllarca kullandığı alfabeye bilmeyerek te olsa hiçbir zaman ilişilmemişti.

Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt dili üzerinde sürdürülen anlamsız baskının ortadan kalmaya başlaması, küllerinde kısa bir süreliğine uyuyan bir kültürün tekrar uyanmasına sebep olacaktır.

Prof.Yıldırım’ın “Kürtçe konuşamadıkları için dudakları ve ağızlarının antropolojik olarak çok küçük yaratıldığını söylediği” Kürtlerin, ne beyinlerinde, ne de aslını kaybedecek kadar şuurlarında bir küçülme olmadığını belirtmekte yarar görmekteyim.

Latin alfabenin sadece 28 adetini alanlara misilleme yaparcasına 32 harfi, köklü bir alfabeye sahip millete Kürt alfabesi diye dayatmaya çalışmanın, geçmişindeki zengin alfabesinin yeniden dirilteceğine, üzerindeki tozları alıp klasik adı altında tekrar raflara kaldırılmasının bilimsel ve açılımsal izahı yoktur.

Elbette ki; Kürt dili ve edebiyatında Abdullah Cevdet, Celadet Bedirxan, Kamuran Bedirxan, Osman Sebri, Feqe Huseyn Sağnıç ve Tori’yi dikkate almamak haksızlık sayılabilir ama sadece onları referans alarak yola devam etmek te, köklü Kürt tarihini yeni baştan yaratmak çabasıdır ki, Kürtlerin yeniden yaratılmaya değil, yaratıldıklarının farkına varılmasına ihtiyacı vardır.

1932 yılında Celadet Bedirxan tarafından ilk kez Fransız ve Türk Latin alfabelerinden  esinlenerek alfabesine son şeklini verdiği ve ‘Hawar’ dergisinde kullandığı harf inkılabına minnettar olduklarını ifade etmeye değil, kimliklerinin üzerine örtülmüş küllerin tekrar kaldırılmasına ihtiyacı olduğu kanısındayım.

Kaldı ki; Celadet Bedirxan tarafından yazılan “ElîfbaKurdî” adlı eserinde Abcyi savunmasına rağmen kitabına Elif-ba ismini koyması ile  Atatürk’ün Osmanlı Türkçesiyle yazılan Nutuk kitabının bir yıl sonra gerçekleşen Harf İnkılabının ardından okunamayışı arasında bir realite farkı olmadığını hatırlatmak isterim.

Dolayısıyla Celadet Bedirxan’ın yaptığı çalışmayı tamamıyla bir kenara itmek bilim adına anlamlı olmayacağı gibi, Onun belirlediği çerçeveye tamamen itibar edip, Onun koyduğu formel kuralları olmazsa olmaz kurallar olarak kabul etmeye çalışmakta, Kürtlerin kendi eliyle geçmişinden kopuşuna destek vermek anlamına gelebilir.

Kürtlerin kaldırılacak saltanatı ve hilafeti, değiştirilecek takvimleri veya tuğraları olmadı. Dilleri üzerinde devrimsel bir süreç yaşanmışsa da bu süreçte alfabelerine ilişilmemişti. Dolayısıyla Kürtlerin bilinen meşhur eserlerinin kullandığı Kürtçe alfabe üzerine bir devrim yapmakta son dönem Kürt hareketinin işi olmamalıdır.

Elbette Latin alfabesi ile yazılmış eserlerin de bilim yuvası olan üniversiteler açısından bir kenara atılması görüşünde değilim. Pekala bahsettiğim fetret devresinde ortaya çıkan eserlerin, geçmişle katıştırılarak verilmesi halinde ortaya kayda değer veriler çıkartılabileceğine inanmaktayım.

Cezirî’nin “Medresa Sor” da yıllarca okuttuğu, içinde 100’den fazla şiir ve birkaç rubaiyi barındıran ve bugün hala okutulan, edebi özelliğiyle İranlı şair Hafız’ın Farsça(3) eserleriyle karşılaştırılan Diwani MelayeCeziri’sini, zorunlu olarak Latin alfabesi ile öğretmeye kalkarsanız halk tabiriyle yavan bırakmış olmaz mıyız?

Faki Tayran’ın özellikle Kürt folklorundan öğeler ağırlıkta olan Qewle Hespe Reş, Şêxê Senan ve Qiseya Bersiyayî adındaki eserleri, yine Kürtler ile Safeviler arasında geçen ve Kürtlerde savaşın ilk edebî anlatısı olan Dimdim Savaşı’nı, veya Seydayê Eliyê Findikî’nin Divan’ını orijinal Kürtçesi ile değil de, ısrarla Latin alfabesi ile dayatmaya kalkarsak, bir dili yaşatmadan öldürmüş sayılmaz mıyız?

Ünlü Kürt şairi Ahmed-e Hane’nin epik şiirin en güzel örneklerini ihtiva eden ünlü Mem ü Zîn adlı eserini ısrarla Latin alfabesine çevirerek klasik adı altında anlatırsak, ruhunu baştan kaybettirmez miyiz?

İşin ilginç olan tarafı; günümüzde Latin alfabesi ile yazılmış eserlere olan rağbet Kürtçe alfabe ile yazılmış eserlere olan rağbetin hala gerisindedir. Buna bir delil olarak; 1992 yılında Latin alfabesi ile basılan Nûbiharın satışıyla Melayê Batê’nin Kürtçe alfabeyle yazılmış ve Cumhuriyet döneminde bile binlerce satış yapan Mevlid’ini karşılaştırmak yeterli olacaktır.

Son söz olarak Çözüm sürecinde Bingöl, Diyarbakır ve Mardin’de Üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı ile ilgili atılım, cesur ve kayda değer bir atılım olarak görülmelidir. Özellikle beklentinin yüksek olduğu Mardin Artuklu Üniversitesinin, Mardin başta olmak üzere Siirt, Batman, Diyarbakır dahil, doğu ve güneydoğuda, hatta diğer Kürt bölgelerinde hizmetlerini aksatmadan sürdüren yüzlerce medreseyi ve binlerce bilgini göz ardı etmeden çalışmalarına devam etmesi şartın şartıdır.

Büyük bir kısmı 2012 yılında konu ile ilgili yazdığım “Kürtlerin Abc’simi Elifba’sı mı” başlıklı yazımdan alıntı olan bu yazımda daha önce yaptığım uyarıyı tekrarlamamda fayda var.

Başta Mardin Artuklu Üniversitesi olmak üzere Kürt Dili üzerine çalışma imkanı bulan diğer üniversitelerin fiziki çevre ve mahalle baskısı ile sınırlandırarak yapacağı bu yöndeki çalışmalar, Kürtleri tarihinden ve öz alfabesinden tamamen kopartmaya götürecektir ki; bunun Kürtlere harf inkılabı yaptırtacak bir seviyeye taşınması halinde, yeniden dirilmeye çalışan Kürt edebiyatının ruhu, gelecekte bunu affetmeyecektir.

(1)       Osmanlı Türkçesi: Müslüman Osmanlı devletinin Kur’an Elif-basını esas alarak geliştirdiği dünyaya mal olmuş Türk alfabesi

(2)       Kürtçe: Müslüman Kürtlerin Kur’an Elif-basını esas alarak geliştirdiğive yüzyıllarca kürt coğrafyasında kullandıkları Kürt alfabesi

(3)       Farsça: Müslüman İranlıların Kur’an Elif-basını esas alarak geliştirdiği ve yüzyıllardır edebi dil olarak kullanmaya devam ettiği İran alfabesi

@akgulahmet

USTAD . 14.12.2014

Yorum Yaz