Osmanlı Türkçesi, Kürtler ve Harf İnkılabı -2-

KÖŞE YAZISI

Türkiye’nin Harf İnkılabı

Bundan 2 yıl önce Mardin’deki Artuklu Üniversitesi’nde düzenlenen “Demokratik Açılım ve Müşterek Paydalarımız” konulu panelde konuşan Prof.Dr. Kadri Yıldırım’ın, Kürtçe yasağını eleştirirken sarfettiği“ Özellikle Cumhuriyet’ten sonra doğan Kürt nesline baktığımızda dikkat edin dudakları ve ağızları antropolojik olarak çok küçük yaratılmış. Bunun nedeni Kürtçe konuşacak kadar dudaklarının açılmasına izin verilmeyişidir” sözleri özellikle dikkatimi çekmişti.

Medyaya yansıyan ve dinleyicilerin pek çoğuna espri gibi gelen bu sözler, bana söyleyenin siyasi mesajından ziyade altyapısız uygulanan harf inkılaplarının ülkede yaşayan herkese bir gecede yaratabileceği bilimsel travmayı anımsatmıştı.

Nitekim Cumhuriyet Türkiye’sinde; harf inkılabının sabahında Osmanlı Türkçesi(1) ile yazılmış binlerce cilt eserin bir anda yok hükmüne nasıl dönüştürüldüğüne şahit olan milyonlarca  insanının ağzı büzüştürülmüş, ve küçülmeye doğru yöneltilmişti.

Bir milletin harfleri üzerinde oynamanın günlük elbiseyi değiştirmeye benzemeyeceğini, buna teşebbüs etmenin zor, uygulamanın daha da zor bir iş olduğunu en başta üniversitelerin bilmesi gerektiğini söylemeye gerek yok sanırım..

Nitekim Cumhuriyet Türkiye’sinde bile harf inkılabı en son işlerden birisi olmuştur.

Harf inkılabına giden bütün sebepler tek tek ortadan kaldırılmadan bu inkılabın kendisine geçilememiştir.

Sırasıyla Saltanatın kaldırılması(1922), Hilafet ve Şer’iye ve Evkaf Vekâletinin lağvedilmesi(1924), Şapka kanunu(1925), Tekke ve zaviyelerin kapatılması(1925), Kılık-kıyafet inkılabı(1925), Takvim değişikliği(1926), tuğraların kullanımı(1927) ve bütün bunların üzerine Takrir-i sükûn kânunu….

Pek tabiî ki sebeplerin tek tek ortadan kaldırılmasının ardından son hamle olarak; 1928 Harf İnkılabı geldi..

Bunun sonucu olarak ta Osmanlı Türkçesine Arap yazısı damgası vurulurken, Latin alfabesi ise Türk harfleri diye takdim edilmiş ve 6 yüzyıllık zaman diliminde zamanın kültür, sanat din, bilim dahil her alanındaki ihtiyaca cevap verebilecek şekilde telaffuz (fonetik) ve şekil itibariyle zirveye ulaşan 36 harflik Osmanlı Türkçesi; yerini Türkçenin söz ve yazı dilindeki incelik gerektiren ihtiyacını karşılamaktan uzak, 28 harfle sınırlı Latin alfabesine bırakmıştır.

Bundan belki de ilk nasibini alan Atatürk’ün kendi Nutku olmuştu. 1927 de  “Osmanlı Türkçesi” ile yazılan Nutuk, 1928’den sonra okunmaz olmuş ve 1930’larda birçok imla hatasıyla Latin alfabesine çevrilmiştir.

Yakın dönemin yazarlarından Aziz Nesin bile bazı yazılarını “Osmanlı Türkçesi”  ile yazdıktan sonra Latin alfabesine çeviriyordu. Aziz Nesin; Latin alfabesinin kesik kesik olduğu için düşünce akışını koparıp kolu yorduğunu gerekçe gösteriyordu.

ustad_osmanlıca

Aziz Nesin’in Necip Fazıl’a gönderdiği ve Osmanlı Türkçesi ile yazılmış tebrik mektup

Harf inkılabının o günün şartlarında bir zorunluluk olduğunu savunanlar olduğu gibi, mecburiyetin gerçekte oluşmadığını, sadece batıya yaklaşmaktan öte bir anlam ifade etmediğini savunanlar da olmuştur. Bu son görüşe göre: okunuşu ve yazması oldukça zor ve binlerce karakterlerden oluşan alfabelere sahip olan Japonya ve Çin ile hiçbirinin alfabesi diğerine benzemediği gibi, Latin alfabesi de kullanmayan İsrail, Kore, Hindistan vb. ülkeler, harf inkılâbı yapmadıkları halde bilim, ekonomi, teknoloji ve sanayide parmakla gösterilen ülkeler değilmidir?

Devamı gelecek yazıda..

@akgulahmet

USTAD