Okulsuz Toplum Olabilir mi?

KÖŞE YAZISI

Geçenlerde İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Sayın Şükrü Yücedağ (Çok değer verdiğim bir dostumdur) ile çarşıda karşılaşırken, gülerek, bana ‘Okulsuz bir hayat olur mu?’ şeklinde bir soru sordu. Böyle bir soruyla karşılaştığım zaman doğrusu bunun üzerinde düşünmeye başladım. Yani yapılan bir espri ile muhatap olduğum zaman ciddiye aldım. Yılların eğitim insanı Sayın Yücedağ da besbelli ki bu ortamın kargaşalığından bıkmış, usanmıştı! Neyse… Her eğitim-öğretim yılının başında eğitim alanının bütün öznelerini (idareciler, öğretmenler, veliler gibi) bir telaş sarmaktadır. Bu anlamda okulun gereğine inananlar bile bazen bu soruyu kendilerine sormuyor değil. Fakat bu soruya cidden kafa yormuş, bilimsel inceleme yapmış bilim insanları da vardır: Okula gitmeme (İng: Deschooling, Kürtçe: Bêdibistani) konusunda bilimsel eserler ortaya koymuş iki isim aklıma geliverdi: İvan Illich (Deschooling Society) Okulsuz Toplum ve Paulo Freire (Pedagogy of Oppresed) Ezilenlerin Pedagojisi sayılabilir. Bu iki zat adeta eğitim sosyolojisi alanında bir hareketin öncüsü oldular. İllich ve Freire’in ikisi de Latin Amerikalı perspektifiyle yazdıkları halde, bu hareket 1970’li yıllarda, özellikle ABD’de etkili olmuştu. Bu hareketin temel düşüncesine göre, eğitim ve öğretim tamamen yaşamdaki deneyimlerden oluşur ve toplumsal deneyimlerden oluşur. Dolayısıyla resmi eğitim sisteminin tekelinde değildir. Gelişmekte olan ülkelerde müfredatın öğrencilerin kendi deneyimleri üzerine oturtulması, eğitimde bunlarla ilgili bilgi ve becerilerin öğretilmesi temel bir önem taşımaktadır; geleneksel eğitim sistemleri ise pratikte çeşitli toplumsal grupları (örneğin yoksulları) aşağılamaya ve dışlamaya, kurumsal bağımlılık yaratmaya hizmet etmektedir. Bu şekilde özetlenen ‘okulsuz toplum’ anlayışının tarihçesi 1970’li yıllarda tartışılmasına rağmen sonraki yıllarda hararetli tartışma gideren sönmeye başladı. Hemen hemen her ülkede böylesi ekollerin temsilcileri olmuştur. Türkiye’de bu hareketin temsilcileri hangi sosyal bilimci olmuş? Sorusunu net hatırlamamakla beraber ancak akım olarak tartışıla gelmiştir. Zira bu iki sosyal bilimcinin kitapları Türkçe’ye çevrilmiş ve bu hareketin savunucuları sosyalist düşünceyi taşıyanlar olmuştur. Kürt toplumu gibi devlet aygıtından yoksun bir toplum için ne derece Deschooling olgusu gerçekleşebilir, tahmin etmek zor ancak söz konusu tecrübelerin aktarılması ise bu da kendi ana diliyle eğitim olursa başarı yakalamak mümkün olur. Şiddet kültürünün sokaklarda giderek hakim hale geldiği bir sürece doğru evrilirken, bana göre, okulsuz bir yaşam olmaz; ancak gerçekten her insanın eğitimin bütün haklarından yararlandığı ve parasız eğitimin her anlamıyla uygulandığı, toplumun hiçbir kesiminin dışlanmadığı ve sınavsız bir eğitim sistemi olmak şartıyla… Her çocuğun kendi anadiliyle düşündüğü ve eğitim-öğrenim yaptığı bir yıl diliyorum. Sala we yî perwerdeyî û hînkariyê pîroz be!