Okeye Dördüncü Aranıyor
Libya meselesinin kapanma vakti geldi. Etrafımızdaki olaylara baktığımda Libya da, Kaddafi’de artık devede kulak. Bu yüzden bu konuyu daha da uzatmaya gerek yok, birkaç ek yapıp konuyu kaldıracağım rafa. Zaten yazdıkça insan hakikati dolanıyor. Hatta mazeret buldukça insan özünden uzaklaşıyor.
Birinci Trablusgarp savaşının üzerinden bir asır geçti. Normalde okullardaki inkılâp tarihi ders kitaplarında yalnızca “Trablusgarp” savaşı geçiyor. Oysa bana göre bu kitapların tekrar değişme zamanı geldi. Trablusgarp savaşını “Birinci Trablusgarp” diye değiştirmeliyiz. Çünkü yine Türkiye Libya’da, gerçi daha girmedi ama olsun, girmesine ne hacet.
Birinci Trablusgarp savaşında Osmanlı Subayları ki bunların arasında Atatürk ve arkadaşları da vardı, halkı İtalyanlara karşı örgütlüyorlardı. Müslüman Libya halkını sömürgeci İtalyanlara karşı örgütlüyorlardı. Bu savaşta İtalya düşmandı, Libya halkı hem Osmanlıydı hem de kardeş halktı. Zaten Osmanlı Subayları da kendi mülklerinin müdafaasındaydılar. Sonuç önemli değil, önemli olan süreç.
Şimdi de “İkinci Trablusgarp” savaşındayız. Bu defa roller biraz daha değişmiş. İlkinde biz İtalyanlara karşıydık bu defa İtalyanlarla beraberiz. Ama toprak aynı toprak, halk aynı halk, düşman aynı Avrupa ve hatta yine aynı İtalya.
Benim merak ettiğim Türkiye. Bırakın orada ne arayıp aramadığımızı. Kaddafi hak etmiş hak etmemiş bir yana. Biz yakın gelecekte Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 100.yılında “ne kadar çok değişmişiz” dediğimizde ne hissedeceğiz? İngiltere, Fransa ve İtalya’yla ne aradığımızı, tarafımızı niye değiştirdiğimizi nasıl anlatacağız? Düşmanlarımızı dostlarımıza niye tercih ettiğimizi nasıl anlatacağız? Libya, Yemen, Hatay ve Kıbrıs’ta savaşan 39’lular şanlı tarihlerine “İkinci Trablusgarp’ı” nasıl ekleyecekler?
Mesele Libya değil, mesele aslında Türkiye. Türkiye’nin Libya’ya karşı tutumu özde Türkiye’nin aynasıdır.