O Zaman HDP Ne Yapsın

KÖŞE YAZISI

7 Haziran seçimlerinden bu yana geçen süreye bakıldığında HDP’nin iki arada bir derede kaldığını görüyoruz. HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş için sanki bir milat oldu seçim. 7 Haziran öncesi ve sonrası olan Demirtaş.

7 Haziran seçimleri öncesi medyada boy gösteren “yakışıklı” “espri uzmanı”, “güzel çalan ve söyleyebilen” gibi sıfatlarla nitelenen ve bu kapsamda seçmene sunulan Demirtaş’tan eser kalmamış gibi. Sadece kendisine seçime kadar rol verilmiş ve bu rolünü iyi oynadıktan sonra sona ermiş bir Demirtaş var karşımızda.

Halbuki kendi payıma söylersem ben öteden beri siyaseten Sayın Demirtaş’ı müsbet olarak değerlendirmekteyim. Bir defa Demirtaş, politik olarak başarılı bir grafik ortaya koymaktadır. Kuşkusuz bu grafik Kürt siyaseti adına olumlu bir realitedir. Fakat gelgelelim Sayın Demirtaş birbiriyle çatışan güçler arasında kaldığı için siyaset yapamaz duruma düşmüş veya düşmektedir. Daha doğrusu böyle durumlarda siyasi inisiyatif ortaya koymak şansından mahrum kalmaktadır.

Herkes biliyor ki HDP, Öcalan projesidir ve HDP Eşbaşkanları bunu, her mitingde kitlelere açıkladı. PKK’li yetkililer de basın-yayın kuruluşlarında bu projenin arkasında olduklarını sürekli deklare etti.

Neticede bu proje başarıya ulaştı ve barajı aşan HDP 80 vekille TBMM’de ve siyasi bir güç. Bu çok kıymetli bir pozisyon  Kürt siyasi hareketi adına.Türkiyelileşme şiarıyla olan bu proje kelimenin tam manasıyla PKK’nin de projesidir. Hal böyle olunca bu proje ile PKK siyasi arenada yer alıyor somut olarak. Ancak bu noktadan bakıldığında görülüyor ki HDP, devlet ile PKK arasındaki kesişim alanında sıkıştırılmakta ve politika yapmakta çok zorlanmaktadır.

Seçim öncesinde HDP heyetleri İmralı ile Kandil arasında mektup ve mesaj alış-verişi yaptığı için “Ulak” diye nitelendirilerek inisiyatifsiz olmakla eleştirilmişti. Seçim sonrasında ise bu kez Demirtaş’ın yaptığı her açıklamadan sonra adeta “fırçalanarak” Kandil’den açıklamalar gelmektedir. Daha önce Cemil Bayık ve Murat Karayılan, Demirtaş’ı yaptığı açıklamalardan dolayı “politikasızlık ve ilkesizlikle” suçlamıştı. Son olarak da Besê Hozat’tan Demirtaş’a deyim yerindeyse bir fırça geldi. Sayın Demirtaş, silahsızlanma çağrısında bulunduğu için “haddini aşma” anlamında uyarılmıştı.

Demirtaş ne yapsın o zaman? 80 vekil ile TBMM’de yer alan HDP ve Sayın Demirtaş ne yapacak? Elbette ki Demirtaş başkanlığındaki HDP, bütün anti-demokratik uygulamalara karşı politika yapmalı ve muhalefet etmeli. Ancak sayın Demirtaş’a, PKK “sözcüsüymüş” gibi bir rol biçilecekse bu da siyaseten doğru değildir.

HDP bir gün…

Seçim sonuçlarının netlik kazandığı gece yarısına doğru HDP Eşbaşkanları basının karşısına geçerek “HDP Türkiye’dir, Türkiye HDP’dir” ez cümle ile tespit ortaya koymuştu.

10.06.2015 tarihinde Kandil ise şu açıklamayı yapmıştı seçim sonuçları ile ilgili olarak:

HDP'nin zaferi, Türkiye halklarıyla Kürdistan halkının buluşması ve Önder Apo'nun ortaya koyduğu Demokratik Ulus projesinin zaferidir.
Bu seçimde Önder Apo'nun düşüncesinin Türkiye'ye barış, özgürlük, demokrasi ve istikrar getireceği halklarımız tarafından görülmüştür.
Kürt halkı; Önder Apo'nun, Özgürlük Hareketi ve HDP'nin Kürtlerin iradesi olduğunu tescil ederek muhataplık tartışmasına son noktayı koymuştur.”

HDP’nin seçim zaferi Türkiye’nin mi, Kürtlerin ve Kürdistanlıların mı konusundaki muğlaklık hala devam ediyor.

Bir gün HDP devletin yanlış politikaları teşhir ettiği gibi PKK’nın bazı eylemlerinin yarattığı yanlış sonuçları söyleyebilme cüretini ortaya koyabilirse ancak o zaman politika yapma şansına sahip olur. 30 yıllık “savaş” süreci boyunca silahlı güç olarak Kürt sorununun dünyada ve Türkiye’de gündemleştirilmesine büyük katkı yapmış bir silahlı güçtür. Ancak Türkiyelileşme eşiğine gelmiş ve bu anlamda TBMM’de yansıması olan 80 milletvekilinin varlığını dikkate alırsak, artık PKK’nın silah mı siyaset mi konusunda bir karar vermesi gerekiyor.

Çok geçmeden PKK’nin HDP’nin siyasal gücünün geldiği noktayı dikkate alarak sivil siyaseti daha da güçlendirmek gibi bir eğilimi stratejiye dönüştüreceğini düşünüyorum.

Eğer böyle bir strateji değişikliği yaşanmasa HDP’nin kazanmış olduğu siyasi güç buharlaşabilir. Zira Kürt halkı bugüne kadar “kutsallar” ve “psikolojik değerler” endeksli politikaları benimsedi. Ancak bilinmelidir ki, Kürt halkı bunun eşiğinde ve artık kendisine dönüş olabilecek bir rasyonel siyasete evrilebileceği gerçeği ile karşı karşıya.

 

Devlet Kürt Sorunu  Konusunda Yanlışlarının Farkında…

Cumhuriyet döneminde Kürtler PKK başkaldırısıyla beraber 29 defa hak talebinde bulunmuştur. Ancak bu talebe karşılık devlet en “ sistemli” karşılığını vererek Kürt isyanları kanlı bir şekilde bastırılmış, liderleri fiziki olarak tasfiye edilmiştir. Buna karşılık devlet de bu isyanlarda yüzlerce subay ve binlerce asker ve polisini kaybetmiştir.

Tarihe özetle bakıldığında Kürtler bu anlamda devleti yenememiştir ancak devlet de Kürtleri bu taleplerinden vazgeçirememiştir. Ortada bu bağlamda dengeleyici bir durum vardır.

Son isyanın lideri olan Abdullah Öcalan 1998’den beri Türkiye’de cezaevinde. Devlet önce gizli sonra alenen görüştüğünü kabul etti. 2002’den sonra iktidara gelen AK Parti lideri ve halen cumhurbaşkanı olan Recep Tayip Erdoğan’ın talimat ve isteğiyle Öcalan’la Kürt sorununun barışçıl bir yöntemle çözümü için MİT şahsında görüşmeler-Öcalan’ın deyimiyle müzakereler- başladı ve hala devam ediyor. Yani PKK öncülüğünde toplanan milyonlarca imza ile “irademiz” dedikleri Abdullah Öcalan ile devlet görüşmeler gerçekleştirmiş durumda. Bu kapsamda sonuçlar da alındı ve iki buçuk yıldır ordu ile PKK militanları arasında çatışma yaşanmıyor. Toplumun geniş bir kesimi de yaşanan bir süreçten memnuniyet duyuyor.

Gelinen noktada eski Kürt isyanlarına nazaran bugün daha çok kazanım elde edilmiştir. Öcalan’ın projesi ve Kandil’in Demokratik Ulus”un inşası dediği HDP 80 vekil ile TBMM’de. Yüzlerce belediye yine HDP’nin yönetiminde. Bu ülkenin başbakanı iken Recep Tayip Erdoğan Diyarbakır’da yaptığı konuşmada Kürt sorununa sahiplenerek devletlerin de hata yaptığını tespitiyle adeta bir özeleştiri yaptı. Ondan sonra Kürt sorununda bir dizi iyileştirici adım attı. Bu adımlar CHP ve MHP partileri tarafından sert tepkilere neden oldu ve bu partiler Erdoğan’ı Yüce Divana göndermekle tehdit ettiler! Ne gariptir ki bugün HDP ve CHP arasında su sızmıyor! 

Bizce artık Kürtlerin bu muazzam siyasal gücü etkin ve yetkin olmalıdır. Bu potansiyel geliştirilmelidir ve HDP’nın alacağı kararlara Kandil uymalıdır. Demokratik siyaset biraz da bu değil midir? 1990’lı yıllarda Türk siyasetinin üzerinde ordunun mutlak hakimiyeti vardır, tezini işliyorduk ve buna tepki göstermiyor muyduk? Bırakalım HDP silah vesayeti olmadan siyaset yapabilsin. Madem bu projenin arkasında durdunuz Kandil olarak bırakalım TBMM’de politika yapsın. Türkiye Cumhuriyeti devleti Kürt isyanlarında yaptığı hatalardan ders çıkarmışsa ve bugün barışçıl çözümden söz ediyorsa Kürtlerin de şu sonuca gelmesi gerekmiyor mu: Ben silahla devlete boyun büktüremedim.

Bizler toplum olarak temsilcilerimizi parlamentoya gönderdik ve onlardan siyaset yapmalarını bekliyoruz. Devleti takdir ediyoruz Kürt sorunu konusunda hatalarının farkına vardığı için. Öcalan’ı takdir ediyoruz Kürt sorununu çözüm eşiğine getirdiği ve barış sürecini başlattığı için. Bundan sonrası binlerce vatan evladının can kaybına neden olacağı için silahların gömülmesini talep ediyoruz. Saygıyla…