Neye Hizmet Kime Hizmet

KÖŞE YAZISI


Geneli itibariyle Türk toplumu, yöneticileri âlimlere tercih eder. En azından gözlemim bu yöndedir. Ben ise aksini düşünürüm, âlimi daha çok önemserim. Bu nedenle âlim ile yöneticiler arasında bir çatışma olursa adalet ve hakkaniyet duygularımı zedelemedikçe âlimden yana tavır almak isterim.


“Hizmet Hareketi” olarak kendini tanımlayan cemaatten söz edeceğim. 

Cemaatin başındaki zatın din konusundaki birçok görüşüne katılmasam da din âlimi olmadığını söyleyemem; dini ilimlerin birçoğunda bilgisi var. Hatta Türkiye’de mevcut cemaatlerin başında bulunup dini ilimler tahsil etmiş olanların hepsinden daha âlim olduğu kanaatindeyim. Âlim olmanın yanında iyi bir hatiptir de. Cemaati üzerinde çok etkilidir.

Cemaati her gün onu şu veya bu kanalla dinlediği, konuşma yahut kitaplarından yararlandığı bir vakıa. Bu sebeple cemaati kendisiyle bütünleşmiştir; hem cemaati her dediğini sorgulamadan kabul ediyor hem de cemaatin ileri gelenlerinin söyledikleri, hocanın direktifleri ve görüşleri olarak kabul ediliyor.

Kendini Hizmet Hareketi olarak tanımlayan cemaatin mevcut hükümetle başı dertte veya hükümetin bu hareketle başı dertte. Sebep konusunda rivayetler muhtelif. Ama biz derin analizlere girmeden görünür sebebi esas alacağız. Buna göre sebep, dershanelerin kapatılacak olması. Görünür sebep bu. 

Şahsen ben de hükümetin dershaneleri yasaklarla kapatmasından yana değilim. Mevcut halleriyle dershanelerin yararlı olduklarına inandığımdan değil, yasaklarla problemin halledilemeyeceğine inandığımdan. Hükümet kolay yolu seçip dershaneleri yasaklayacağına okulların eğitimini ıslah etsin veya sınav sistemini değiştirsin ve dershanelere ihtiyacı ortadan kaldırsın, dershaneler kendiliğinden kapanır.

Dershaneler sınav kazanma aracı olduğu müddetçe yararlarından söz edilemez. Eğer ülke çocuklarının tamamı istediği eğitim kurumlarına girebilseydi ve dershaneler eğitime destek olur, öğrencilerin kendi branşlarında daha iyi yetişmelerine yardımcı olsaydı yahut eğitim kurumlarının eksik bıraktıkları alanlarda insanımızın daha donanımlı yetişmesine katkı sağlasaydı yararlı olurlardı. Mevcut halleriyle dershaneler, parası olana sınav taktikleri öğretmek ve sınavlarda onları diğer ülke çocuklarının önüne geçirip bu diğerlerinin açıkta kalmalarını sağlamaktır. Bu nedenle dershanelerin ne dini ve ne de dünyevi bir hizmetle ilgisi vardır. 

Sözünü ettiğimiz cemaatin dershanelerinin ilave olarak işlevi, zeki çocukları belirleyip diğerlerini ihmal pahasına bunların eğitimiyle daha çok uğraşarak sınavlarda yüksek puanlar almalarını sağlamak ve bunlar üzerinden hem dershanelerinin propagandasını yapmak hem de özel olarak yetiştirdikleri bu gençleri ihtiyaç duydukları bürokratik kadrolara yerleştirerek kadrolaşmaktır. 

Eğer bürokrasiye yerleştirdikleri bu kimselerle devlet çarkının daha âdil, daha düzenli ve daha hızlı çalışmasını; topluma daha yararlı işler yapmalarını sağlamak olsaydı buna da bir itirazım olmazdı. Bir başkasının bürokraside ne kadar hakkı varsa elbette cemaat mensuplarının da hakkı vardır. 

Etkin oldukları kurumlarda devletin imkânlarını toplumun geneli yerine sadece cemaatlerinin yararına sunmaya çalışır ve imkân buldukları kadro atamalarında ehliyeti esas almadan cemaatlerinin yararını gözetirlerse böyle bir hareket âdil de değildir, İslami de değildir ve insani de olmaz.   

Hareketin başındaki Hoca Efendi, 30 yıldır cemaatinin aynı baskılara maruz kaldığını ve hiçbir şeyin değişmediğini söylüyor. Baskı gördüğünüz doğrudur, ama ayrıntılara girilirse bu konuda söylenecek çok şey vardır: 

Önceki yönetimler döneminde yöneticilere selam duruyor, methiyeler diziyordunuz. Takıyye yapıyordunuz. Öyle ki, olayları tarafsız olarak gözleyenler, acaba bu Hoca nerede takıyye yapıyor nerede yapmıyor karar veremez hale gelmişlerdi. İnanan kesimi rahatsız eden Hocanın sözünü ettiğimiz methiyeleri işe yaramadı.

Mevcut yönetimin yakın zamana kadar size baskı yaptığından söz edemezsiniz. Bilakis adalet duygularını yitirmemiş insanları rahatsız edecek kadar kayırıldınız. Kayırılma dönemi bitti. Umarım bundan böyle haksız baskılara maruz kalmazısınız. 

Hoca Efendi, ömrü hayatınızda iki başbakana aleni karşı çıktınız: Necmettin Erbakan’a ve Recep Tayyip Erdoğan’a. Hatta merhum Necmettin Erbakan’a, kendisine karşı olduğunuz gazeteciler tarafından sorulduğunda aleyhinize tek kelime söylememiş, “bizler farklı yollar izleyen fakat aynı hedef için çalışan iki hareketiz” anlamında şeyler söylemişti. Ama siz ruhlar âleminde ruhunuzun barışık olmadığınızı söylediniz. 

Sıkıntılı dönemlerde Müslüman’a yakışır bir direniş gösterseydiniz inananlar onur duyarak sizi anarlardı.

Başörtüsü ve inançla ilgili birtakım hakları için gösteri yapanları cemaat basını provokatör olmakla suçlarken siz de başörtüsünün “furuat-i diniye”den olduğunu söylediniz. Teknik anlamda söylediğin belki doğruydu ama siz de biliyorsunuz ve cemaatiniz de biliyor ki muhatapların bunu teferruat ve üzerinde durulmaya değmez bir mesele olarak algıladı. Bu konuda zulmedenlerin aleyhine tek söz söylemediniz. İnanan kesimin onurunu koruyacak tek cümlenizi duymadık.

Teknik anlamda başörtüsü furuat’tır belki ama cemaatin, teknik anlamda bir “örgüt” değil midir? Niçin cemaatin için “örgüt” diyenleri hainlik ve edepsizlikle niteliyorsunuz? Yoksa başörtüsü “furuat-ı diniye”dendir de cemaatin dershaneleri “usulu’d-din”den midir? 

Hoca! Başkalarının üzerinden Peygamber’in de “Türkçe Olimpiyatları”na katıldığını söylediniz. Acaba Peygamber şarkı türkü dinlemek, yapılan dansları seyretmek için mi bu olimpiyatlara katıldı? 

Allah rızası için söylüyorum, cemaatinin propagandası için Peygamberi âlet etmeyiniz!

İçeride ve dışarıda İslam düşmanlarının aleyhine, mesela hak hukuk tanımadan Müslümanları katleden İsrail aleyhine tek cümlenizi duymadık. Biz, Hoca cemaatini korumak için takıyye yapıyor, dedik. Şimdi zorunuz ne ki cemaati riske attınız? Diyelim ki mevcut hükümetin gidici olduğunu size fısıldadılar ve siz de buna inandınız. Halkın eskisi gibi size itibar edeceğini mi sanıyorsunuz?