Nereye Kadar?

KÖŞE YAZISI

Yirmi yedi yıldır, bu ülke doğusuyla batısıyla kan ağlıyor. On binlerce insan yaşamını, yüz binlerce yaşama sevincini, milyonlarca insan yaşama zevkini yitirdi. Bir zamanlar iç içe, gönül gönüle olan halklar artık birbiriyle komşuluk yapmak istemeyecek kadar kutuplaştı. Dünyanın dönüş hızının arttığı bir dönemde bizim uğraştığımız hadiselere bakın. On üç şehid.

Atom tanesi kadar insaniyet barındıranlar, durup, bu gidişata “Duuuuurrrrr” diye haykırmalıdır. Hadi, siyasetçiler şahsi menfaatleri uğruna halkı kandırıyorlar; hadi, dış güçler var; hadi, sorunlar var… E arkadaş, bizde de hiç mi akıl yok?   

Uyanalım artık! Nereye kadar bizi ağlatmalarına müsaade edeceğiz?

Erdoğan ve adamlarının 2009’da attıkları adımın devamı nerede? Dönemin iç işleri bakanı  “Her şeyi göze aldık, bu yoldan vazgeçmeyeceğiz. Ne pahasına olursa olsun, bu reformları gerçekleştireceğiz.” anlamında sözler söylemedi mi? Söyledi. Her zamanki gibi sonuç yok. Madem hâlâ analar ağlamaya devam edecek, ne zıkkımın köküne böyle böbürleniyorlar, anlamıyorum.

Allah tümünü bildiği gibi yapsın. İş başaramıyorlar. Bunlar iş başaramıyor diye, insanlar savaşmak zorunda mı? Hayır.

Demokrasi diyen, insan hakları diyen, hümanizm diyen, en temel insan hakkı olan yaşama hakkının ihlâl edilmesine göz yumamaz ve sessiz kalamaz. Özellikle Güneydoğu sessiz kalmamalıdır. Çünkü bunun faturasını çağın gerisinde kalarak ödemektedir.

Ölümler dursun en önce, silahlar sussun en önce. Sonra inanıyorum ki çok şey değişecek. Zira yeni dünya düzeni bu sorunların sebeplerini kaldırarak kendini yapılandırmayı planlıyor. Ben, kendisini hiç tasvip etmesem de yeni dünya düzeni öyle. Madem öyle olacak, bu ağlamalar, bu mazoşizm nereye kadar?