Neğem’in Kütüphanesi

KÖŞE YAZISI

Neğem’in Kütüphanesi

Neğem, geçim sıkıntısı yaşayan 5 kişilik göçmen bir ailenin kitap okumaya aşık en büyük çocuğuydu. Ortaokul ve liseyi maddi zorluk ve sıkıntılarla mücadele ederek üstün başarı ile bitirmişti. Babası iş bulunca çalışırdı, özellikle uzun süre iş bulamayınca ise ailesinin yiyecek kuru bir ekmeğinin derdine düşerdi. Annesiyse gariban kendi halinde bir ev hanımıydı. Neğem, babasının işsizlik dönemlerinde düştüğü bunalımları uzaktan içi yanarak seyrediyor acaba ben nasıl bir iş bulup evin ekonomisine katkı sunabilirim diye düşünüp derin düşünce dehlizlerine dalıyordu. Diğer taraftan kaldıkları daire yıkık dökük, ömrünü doldurmuş, eski bir kamu lojmanı olduğundan ne kadar annesiyle beraber temizlerlerse temizlesinler bir türlü işleri bitmiyordu. Tavan dökük, duvarlar rutubetli olduğundan oturmaya çok da elverişli bir dairede kaldıkları da söylenemezdi.

Bir taraftan Neğem, bir öğrenciydi. Bir taraftan öğrenci kardeşleri vardı. Hem kendi derslerini çalışması hem de kardeşlerinin derslerinde onlara yardımcı olması gerekiyordu. Tüm bunların üstesinden bir şekilde geliyordu fakat hem kendisinin hem kardeşlerinin kendilerini daha iyi yetiştirme adına ihtiyacı olan kitaplar noktasında genellikle çaresiz ve boynu bükük kalıyordu. Zira aile bütçeleri ortadaydı. Kitap isteyip ailesine bu açıdan da yük olmak istemiyordu. Bu çaresizlik onun belki bedeninde olmazsa da ruhunda derin yaralar açmıştı. Yaraları kanadıkça o kardeşlerine daha sıkı sarılıp derslerine daha fazla çalışmıştı. Netice tüm sıkıntılara rağmen girdiği sınavda liseden sonra bir fakülteye yerleşmekte muvaffak olmuştu.

Mardin’de Artuklu Üniversitesinde Çocuk Gelişim bölümünü kazanmıştı. Gelip kaydını yapıncaya kadar gelgitler yaşamıştı. Ama ailesiyle yaptığı istişarenin sonunda babası Ahmet Bey’in “Git kaydını yapıp okuluna başla kızım, Allah inşallah bize de sana da hayırlı bir kapı açar.” demesi üzerine kalbi oturmuş, kararını vermiş ve Mardin’e gelip Artuklu Üniversitesi Çocuk Gelişimi bölümüne kaydını yapmıştı.

O gün kaydını yaptıktan sonra bilahare gelmek üzere Mardin’den ayrılıp Hatay’a dönmeyi düşünüyordu. Fakat günün çok yorucu geçmesi ve fakülte bahçesinde yeni tanıştığı Sare ve Midya’nın sıcak ilgileri ve evlerine samimi davetleri üzerine o akşam onlara misafir olmuştu.

Sare ve Midya daha önce gelip kayıtlarını yapıp kalacak bir ev de ayarlamışlardı. Dolayısıyla Neğem’e göre kafaları daha rahattı. İlk günkü yorgunluk ve garibanlıklarını hatırlayınca Neğem’i akşam misafir etmekte ısrarcı davranmışlardı.

O akşam, sağlam bir dostluğun temelleri atılmıştı. Öyle ki Neğem, okula gelip başladığında tereddütsüz gelip kalacağı yerin kararını vermişti. Öyle de olmuştu.

Geçen süre ve gerek ailelerinden farklı bir şehirde okul okumalarının gerekse ailelerinin genel olarak içinde bulunduğu ekonomik çıkmaz daha çok birbirine ısındırmış, aralarından su sızmaz konuma getirmişti onları. Beraber hayaller kurar, kendilerinin yaşadığı ekonomik buhranları başka çocuklar yaşamasın diye fikir ve projeler ortaya atıp üzerinde konuşurlardı. Hemen hemen tüm konuştukları havada kalır, bir türlü somutlaşmazdı. Çünkü başkalarına umut olmak, başkalarının elinden tutmak bir yana kendileri elinden tutulmaya ve yardım edilmeye muhtaç durumdaydılar. Yine bir gün akşam yemeğinden sonra çay eşliğindeki böyle bir muhabbetin girizgahında Neğem, kafasında şimşekler çakmışçasına söze atladı:

  • Buldum kızlar, ne yapacağımızı buldum, dedi.

Neğem’in bu ani çıkışı üzere irkilen Sare:

  • Dur, Neğem, sakin. Duyan ampulü buldun zannedecek. Hayırdır, ne yapacakmışız, diye sordu.

Neğem tebessüm ederek oturuşunu düzeltti ve sonra şöyle cevap verdi:

  • Şimdiye kadar çok konuştuk, bir türlü somut bir adım atamadık. Bu sefer gerçekleştirebileceğimiz bir proje buldum.

Söze Midya da katıldı.

  • Çatlatma insanı tamam anladık söyle, ne yapacağız.
  • Bir kütüphane açacağız.

Sare bunun üzerine kendini tutamayıp gülmeye başladı.

  • Tamam Neğem, şimdiye kadar konuştuklarımızdan farkı ne, kendi okul kitabımızı alamıyorken neyle nasıl kütüphane kuracağız, güldürme bizi.
  • Gülme Sare, gerçekten ciddiyim. Evet bugün kendi kitaplarımızı almakta zorlanabiliriz ama kütüphane kurabileceğimize o kadar inanıyorum ki anlatamam. Düşünsenize kitap almakta zorlanan öğrencilerin kütüphaneden kitap alırken yaşayacakları sevinci.

O akşamdan sonra Neğem ve arkadaşları bu konuya kafa yormaya devam ettiler. Nihayetinde Neğem’in kütüphane fikrine dair detaylar ortaya çıkmış ve gerekli adımları atmışlardı. Bunlardan biri kütüphanenin kurulacağı yeri çözme adına ulaşılabilir bir yerde olan Mardin’in bir AVM’sinin en üst yetkilisiyle bir görüşme de gerçekleştirmişler ve oradan gerekli desteği alarak ayrılmışlardı.

Neğem, Sare ve Midya kütüphaneye kitaplık ve kitap tedarik etmeye yönelik kampanyasının detaylarını belirlediklerinden sömestr tatili dönüşü kampanyayı başlatmak üzere sözleşip vedalaştılar. Çünkü her biri ailelerinin yanına gitmek üzere ayrı otobüslere binmişti.

O akşam kızların evinde ayrı bir sevinç ayrı bir mutluluk okunuyordu gözlerden. Neğem, çok düşkün olduğu ailesinden ilk defa bu kadar uzun süre ayrı kalmıştı. Akşam yemeğinde sofra Neğem’in sevdiği yemeklerle donatılmıştı.

Neğem, sofrayı görünce:

  • Ay canım annem! Bunlar hepsi benim için derken annesini kucakladı.
  • Yavrum benim, aylardır bugünü bekliyordum, diyerek Neğem’i alnından öpünce duygusal bir atmosfer oluşmuştu.

Mutluluktan gözlerin dolduğunu fark eden baba:

  • Haydi, haydi sonra kucaklaşacak çok zamanınız olacak, yemekler soğuyacak, haydi sofraya deyince herkes sofraya yöneldi.

O akşamı geç saatlere kadar dertleşip hasbihal ederek geçirdiler.

Ertesi gün erken saatlerde Türkiye ayrı bir sabaha uyanmıştı. 10 ilde “asrın felaketi” olan ifade edilen bir deprem olmuştu. Deprem, o şehirlerde kıyamet manzaralarını ortaya çıkarmıştı. Depremin ilk anlarında herkes sadece kendi derdine düşmüştü. Depreme uykuda yakalananlar için her şey bir anda başlayıp bitmişti. Acı ve ölüm kara bulutlar gibi tüm memleketi işgal etmiş, aydınlıklara, umutlara, hayata hasret bırakmıştı. Köyler, kasabalar, ilçeler, iller top yekün bu acıya ve bu ölüm furyasına maruz kalmıştı. Ateş sadece düştüğü yeri yakmamış, memleket baştanbaşa bu acı ve ölümlerle yanmaya, acıyla kıvranmaya başlamıştı. Nice hayatlara, hayallere, umutlara nokta konulmuştu. Nice güzellikler başlamadan bitmişti. İşte o biten hayallerden biri de o zaman için Neğem’in kütüphane girişimiydi. Neden mi?

O depreme Neğem, Sare ve Midya üçü de aileleriyle beraber yakalanmışlardı.

Sare ailesiyle birlikte yara almadan depremden çıkabilmişti. Kendisine gelmesi, depremin korku ve panik halini atlattıktan sonra gruba:

  • Kızlar geçmiş olsun, ne durumdasınız? Diye yazmıştı.

Birkaç gün sonra depremden yaralı kurtulan Midya’dan haber almıştı. Ama Neğem’den olumlu olumsuz hiçbir haber alamamıştı. İlk etapta kendisinin, diğer arkadaşlarının ve öğretmenlerinin arama ve araştırmaları sonuçsuz kalmıştı.

Nihayetinde Neğem’den bir haber alabilmişlerdi. Kara haber tez duyulsa da Neğem için bu olmamış, ancak uzun bir süreden sonra tüm ailesiyle beraber kaldıkları eski, köhne kamu lojmanının enkazında can verdikleri haberi alınmıştı.

Neğem'in kütüphane hayali, depremin karanlığında kayboldu. Ancak onun sönmeyen ışığı, geride kalanların yüreğinde yaşamaya devam etmelidir. Neğem'in azmi, umudu ve iyilikseverliği, onunla birlikte hayal kuran herkes için bir ilham kaynağı olmalıdır. Onun anısını yaşatmak, yoksulluk içindeki çocuklara umut olmak için, Neğem'in kütüphane hayalini gerçeğe dönüştürmek, en büyük görevimiz olmalıdır.

       Fatih AKMAN